AV. FEVZİ KONAÇ

Menderes'i & Erbakan'ı Yalnız Bırakmak ve Arkalarından Ağlamak!!

MENDERES’İ & ERBAKAN’I YALNIZ BIRAKMAK ve ARKALARINDAN AĞLAMAK!!

Her 27 Mayıs içimi titretir. Okuduğum kitaplar ve izlediğim onlarca belgeselden edindiğim kanaatime göre, üç güzel insan milletin gözü önünde cereyan eden hukuk dışı itham ve yargılamalarla idam sehpasına götürülmüştü. Rahmetli Adnan Menderes’in gözümün önünden gitmeyen o fotoğraftaki ipteki hali ve son anları ile ilgili aktarılanlar, Menderes’in bütün eksik ve kusurlarına rağmen ne zaman görsem hep içime dokunur ve ağlarım. Bu fotoğraf karesi o dönemin merhametsiz ideolojik intikam mantığını anlatması adına ibret vericidir. Bütün nezaketine ve kibarlığına rağmen, ona ve iki arkadaşına reva görülenler gönlümü acıtır. Siyaseten onu sevip sevmemek veya aynı düşünüp düşünmemek bir tarafa, insan olarak yapılan muamele ve rencide edilmesi her izlediğim belgeselde darbecilere karşı öfke ve nefretimi artırır. Ağlarım…

Dün 28 Şubat Darbesinin baş aktörlerinden birisi dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı gerçek aleme yolcu edildi. Hesap gününe inan biri olarak, hem Menderes döneminin Genelkurmay Başkanı Cemal Gürsel’e, hem de İsmail Hakkı Karadayı’ya yazılıp çizilenlere bakınca, aslında ödedikleri bedelleri bir kenara koyarsak, darbe mağduru Menderes’lerin, Erbakan’ların kıyamete kadar hayırla anılıp, dua alarak gönüllerde ve zihinlerde yaşayacakları, darbecilerin ise lanetleneceğini söylemek doğru olur. Babam Menderes’e darbe yapan Cemal Gürsel’in felçli olarak yatalak kaldığını ve çok çekerek vebalinin bedelini ödediğini, kolayca ölemediğini söyleyerek, Menderes’e olan sevgisinden dolayı içini rahatlatır. Galiba babam yalnız değildir bu konuda.

Ben asıl bu iki darbeden, başroldeki asker ve darbe taraftarı yandaş siyasetçilerden hareketle şunu söylemek, sorgulamak isterim. 1960 darbesinde ve 28 Şubat Darbesinde tek suçlu darbeci asker veya askere selam duran tetikçi siyasetçiler midir? diye hep sorarım kendi kendime. Her ne kadar asıl failler onlarsa da, o dönemlerde bu iki darbeye karşı, korkusundan hayır (!) diyemeyen, seçtiği ve sevdiği liderlerinin uğradığı zulme sessiz kalan insanımızı da kısmen suçlu (!) olarak görürüm. Düşünün. Menderes yargılanırken yüzbinler mahkemelerin önüne akın etseydi darbeciler bu kadar cüretkar olabilir miydi? Erbakan Hoca Anayasa Mahkemesi’nde partisini savunurken, yüzbinler mahkeme önünde orada ona sahip çıksaydı sonuç aynı olur muydu? Belki olurdu ama millet olarak biz kendimize saygımızı korumuş olurduk.

Diyeceksiniz ki; mazlum insanımız o dönemde eli silahlı askere karşı ne yapabilirdi ki? Kısmen haklısınız ama bir de şu pencereden bakalım.

Milletimizin ne yapabileceğini 15 Temmuz’da gördük. 250 Şehitle ve binlerce gazi ile bu kez eli silahlılara karşı kendi seçtiği idarecisini CB. Erdoğan’ı ölüm pahasına koruma yüreği gösterdi. Elbette o eski darbe dönemleriyle, 15 Temmuz’u karşılaştırmak, şartlar açısından doğru bir mukayese olmayabilir. Ama milletimiz, 1960 yılında darbeden kısa bir süre önce yaptığı mitinglerinde yüzbinlerle ona yanındayız, demişti. İngiltere’de 1959 yılındaki ölümden kurtulduğu uçak kazasından, İstanbul Yeşilköy Havalimanına ve akabinde Ankara Tren Garı’na gelişinde yine yüzbinlerce kişi Başvekili Menderes’i bağrına basmış, büyük sevgi gösterileriyle ona destek vermişti. Aynı insanlar aradan geçen çok kısa bir süre sonra darbe yapan askerin postalını görünce nereye kaybolmuş? ve neden? seçtiği insanına sahip çıkmamıştı. Can korkusu insanımızı ne yazık ki sindirmiş ve bu bulanık havadan siyasi menfaat temin etmek hırsına kapılan siyasetçiler ise el altından askeri alkışlayan bir tavır almışlardı. Bu yaşanan acı olay bize siyasi tarihimizin yaşattığı en utanç verici mirasını bıraktı dersek, yanılmış olmayız.

Dün, son darbenin Genelkurmay Başkanının vefatı dolayısıyla aklımdan geçen şeyleri ifade ihtiyacı duydum. 1960 ‘ta Menderes’e reva görülenle, 28 Şubat’ta Rahmetli Erbakan Hocamıza reva görülen muameleyi gözümün önünden geçirdim. İçimden geçen şu ki; 1960 darbesinden sonra Menderes’in yalnız bırakılması neyse, Erbakan Hocayı iktidara taşıyan milletimizin, yalan yanlış haberlere inanıp, darbecilere karşı onu yalnız bırakması aynı idi. Tenzih edeceğimiz bir kısım insanımız ve siyasetçimiz (Başta Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu olmak üzere) hariç, herkes tanka selam durmuştu. Erbakan Hoca demokrasi ve millet iradesinin temsil yeri olan siyaset ve meclise sahip çıkılması adına o dönemin siyasi partilerine çağrıda bulunmuşsa da, ne yazık ki karşılık bulmamıştı.

Yaşanan bu iki acıdan ve Rahmetli Menderes’in çilesinden hareketle belirtmek isterim ki; seçtiğine sahip çıkmak milletin öncelikli işidir. Milletin yürek koyduğu hiçbir olayda yanlış yapılamaz, haksız idamlar olamaz ve millete kimse parmak sallayamaz. Sevdiğine ve haksızlığa uğradığını düşündüğü siyasetçi ve meclisine sahip çıkmak milletin namusudur. Bu günlerde gündeme ısıtılıp ısıtılıp getirilen darbe söylentilerinin belki zerre kadar anlamı yok ve sadece siyaseten safları sıklaştırmak adına yapılan manipülasyondur. Bilemiyorum. Bunu işin ehli yorumlasın. Ama benim bildiğim, hem kendime hem de aziz milletimize yakıştırdığım şey; bir avuç kendini bilmez darbeciye pabuç bırakmak bu millete bundan sonra asla yakışmaz.

1960 darbesinin 60. yılında Menderes ve arkadaşlarını rahmetle anarken, darbecilerin akıbetini görerek, bu işe heves edenlerin sonunun ne olduğunu görmelerini, Menderes’lerin, Erbakan’ların adı tarihe yiğitler olarak düşerken, darbecilerin ahiretlerine götürdükleri ateşin herkese ibret olmasını dilerim. Bizler bile kısa ömrümüzde üç darbeye şahitlik etmişken, çocuklarımız ve torunlarımız yeni darbelerin bedellerini ödemesinler. Bizi ağlatan siyasi acıların belgesellerine değil, siyasi tarihimizin güzelliklerine tanıklık etsinler.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri