AV. FEVZİ KONAÇ

Çürük Olan Domates Değil Aslında…!!

ÇÜRÜK OLAN DOMATES DEĞİL ASLINDA…!!

Lami cimi yok ekonomik olarak büyük bir imtihandan geçiyoruz. Her şey ateş pahası. Sebepleri herkese göre farklı olmakla birlikte ateşin kimseyi ayırt etmeden yaktığı gibi fahiş fiyatlar ve enflasyon cayır cayır yakıyor milletimizi. TUİK enflasyona ne der, neyi açıklar bilmiyorum ama durum bu. Bunu görmezden gelmek siyasete de, iktidara da bedel ödetir. Aslında yazımın konusu bu değil ama bu sıkıntı üzerinden başka bir derdi dillendirmek istiyorum. Ekonomiyle birlikte insanımızın da bozulduğunu ibretle izlemek acı veriyor.

Biliniyor ki; salgın hastalık dönemi tüketim ve alışveriş alışkanlıklarımızı büyük oranda değiştirdi. E-ticareti keşfettik. Çarşıya pazara gitmez olduk. (Bilmiyorum pazara falan gitmemek belki de hayırlı oldu) Bir telefon siparişi ile ekmeğimiz evimize geliyor. Bu alanı keşfeden büyük sermaye grupları bangır bangır bağırarak “siz yeter ki tüketin, biz yatağınızın başına kadar getiririz” diyorlar. Bu dönemin zihinlerde kalan bir başka konusu ise kamuoyunda espri ile karışık dile dolanan üç harfli marketlerdi. Fiyatlar üzerindeki manipülasyonları nedeniyle milletimizde bunlara karşı oluşan öfke çok konuşuldu. Hepimizin bir dönem bu marketlerden alışveriş yapmamak adına protesto etme isteğimiz depreşti. Gerçi suç ne kadar bu marketlere ait onu henüz bu sisli havada tespit edebilmiş değiliz.

İşte son zamanlarda tabiri caizse salgın günlerinde bizleri soyduğunu düşündüğümüz bu marketleri protesto anlamında, kimi zaman bakkala kimi zaman pazara giderek alışveriş yapmak ve içimizde yerli esnafımıza sahip çıkmak hevesi var. Bu hevesin gereği ve protest 😊 kimliğimle dün eve giderken takım elbisemle, pazar alışverişine uygun olmayan görüntümle pazara bir gireyim istedim. Zannediyorum pazarda bir fiyatlar bir de benim kravatım dikkat çekip can yakıyor ve göz alıyordu sanki. Ya da bana olan garip bakışlardan ben öyle yorumladım.

Bilmem sizlerde de var mıdır? Allah’ın nimetleri içinde domatesi çok severim. Vakti geldiğinde domates almak, hele lezzeti tam oluşmuş bu nimeti almak bana büyük keyif verir. Pazara sadece domates almak için bile girmek isterim. Dün yine bu niyetle pazarda baştan başa gidip, geldim. Serde Kayseri’lilik var tabi. Fiyatı diğerlerinden daha pahalı olan domatesi gözüm kesti. Ucuz olanları yemek ve salatada kullanılsın ama daha lezzetli olanı ise direkt tüketilsin diye tezgahtaki pazarcıya x kg domates vermesi için işaret ettim.

Durun bir dakika… size pazarcı ağabeyin tezgahını bir tasvir edeyim. Bilenler bilir yerli ve iri domateslerin üst kısmı genelde yeşil ve ham olur. Alıcı açısından bu görüntü nedeniyle albenisi azdır. Pazarcılarda genelde alt kısımları kırmızı olduğu için yerli domatesleri tezgaha ters dizerler. Bizim pazarcı ağabeyimizde tezgahın önüne yüksekçe bir set oluşturarak arka tarafları kıpkırmızı domatesleri dizmişti. Allah için önden hem iyi hem de güzel görünüyorlardı. Çocukluktan beri esnaflar arasında hemhal olmuş biri olarak Pazar işinde tecrübeli sayılırım. Aslında Çin Seddi gibi yüksek tutulmuş ön kısmın arkasında ne numaranın dönebileceği ihtimalini bilerek dikkatliyim. Bütün odaklanmama rağmen pazarcı ağabeyimizin o kadar kilo domatesi abra kadabra sihirbaz el çabukluğu ile nasıl doldurabildiğini hayretle izlerken, simsiyah poşetin içine neleri atabileceğini hisseden bir edayla, “aman ağabey hamlarından değil, hemen doğranıp yiyebileceğimiz olgunlarından koy” cümlesini kurana kadar iş bitmiş ve poşetin ağzı sanki tarafımdan içi görülmesin diye sıkıca bağlanmıştı bile. Bu arada benim cümleme karşılık domateslerin hepsine kefil bile olmuştu ağabeyimiz. Haa dahası var. Benim istediğim kg domatesi değil pazarcının bana layık gördüğü, düzlenmiş bir bedel ödeyeceğim kg domatesi alarak evin yolunu tutmuştum. Bütün cesaretimi toplayıp bir de karpuz ve kavun alabilmiştim. Sermayeyi pazara yükleyip çıktığımı evde cebimi yoklayınca anladım.

Sözü neden bu kadar uzattım sadede geleyim. Babam gençlik yıllarında pazardan üzüm alırken pazarcının tezgahtaki tüm çürük/çarık üzümleri kesekağıdına (zamanın poşeti ve gazeteden imal) doldurduğunda, “vicdanın yok mu? senin, iki salkımda iyilerine elin niye varmıyor?” dediğini, adamla yaptığı kavgayı bu pazarcılar adamı katil eder diyerek anlattığı hatırası geldi aklıma. Tabi ki dürüstlerini ve helalzade olanları tenzih ederek yazıyorum bu satırları.

Neyse… ben ve görünmez poşetin içindeki domatesler eve geldik. Sofraya domates doğramak için açtığımda gördüğüm manzarayı size ifade edeyim. Aldığım x kg domatese saydım 14 iri yerli domates girmişti. Pazarcının yılların verdiği ustalıkla koyduğu, aslında kendine kalsa 😊 yürümeye mecali olmayan o sakat ve vücut bütünlüğünü kaybeden domatesler, giremeyeceği poşete pazarcı ağabeyin hızlı yardımıyla girmiş, bizim eve ömürlerinin son deminde kapağı atmış, 4 adet kocaman çürük (Kayseri tabiriyle ulumuş!!)  domates evimize intikal etmişti. Bu görev zayiatı olanları ayırdıktan sonra kalanlar içinde o an doğrayıp sofraya koymak için bulabildiğimiz tek (evet 1 adet) domatesi doğradık. Kalan 9 tanesi ise hiçbiri birbirine benzemeyen sertlikte, öndeki yerlilerden farklı hamlık ve yeşillikte birbiri ile yarışan bir ekipten oluşuyordu. Anlaşılan tezgahın önündeki domateslerle bize gelenler ayrı ırktandılar 😊 Tabi burada tecrübenin işe yaradığını söylemem lazım. Ham ve elma gibi sert yeşil domatesler, evde güneş gören bir yere konulduğunda, sabrınıza bağlı olarak 1 hafta içinde kızarabiliyor. Bu ihtimali bilmek mutluluğu ile pazar serüvenimi tamamlamış oldum. Anladım ki babamın oğluyum ben, şeytan o an dedi ki; “git şu adamın kafasına at domatesleri”. Sonra bir hafta dediğin nedir ki? geçer hemen ve olgunlaşır tüm domatesler fikri galip geldi. Velhasıl yine anladım ki pazar işi bana göre değil. Hatta göz alıcı kravatımı hak etmiyor bu ortam. 😊

Dostlar şaka bir yana içimi yakan şey çürük domatesler değil aslında. Çürüyen esnaflığımız ve ticaret ahlakımız.

Şimdi yaklaşık 7 yıldır kış/yaz pazarın yanından geçerken, zor şartlardan dolayı soğukta/sıcakta kendileri için üzüldüğüm pazarcı kardeşlerime karşı fazla iyiniyetli olduğumu düşünüyorum. Helalzadeleri tenzih ederek diyorum ki; pazarcı onmaz yani iki yakası bir araya gelmez sözünü daha iyi anlıyorum. Bana sihirbaz edası ile 14 çürük/çarık ham domatesi kakalayan pazarcı ağabeye soruyorum? Çin Seddi’nin üzerindeki beni cezbeden o canım güzel domatesleri evine mi götürdün? Ne yaptın Allah aşkına. Aslında kendisiyle pazarlık yapsak, ben bu şartlarda yarısını iyi, yarısını kötü almaya razı olurum. Çünkü böyle olursa karlı olurum. Ölümü gördüm hastalığa razı olurum artık.

Marketlerden kaçarken pazarcıya yakalanmak, hoş görün öpülmek, nasıl can yakıcı. Millet olarak nasıl bu kadar haramzade olduk, kime güveneceğiz bilemez olduk bu durumu anlamak mümkün değil. Hadi siyah poşeti kilitledin elime verdin, evde gerçek ortaya çıktığında sülalenin hatırını sormaz mı? alıcı. Gelecek hafta gelip yüzüne çarpmaz mı yaptığını? Bu ne ahlaksızlık anlamak mümkün değil. Şimdi birkaç lira fazlaya mal satan o kızdığımız marketler var ya? Allah yokluklarını vermesin. Bizi bu pazarcı esnafının insafına bırakmasın. Eğer biz bana bunu yapan pazarcıların eline ve insafına kalırsak, anladığım tüm yandık.

Efendimiz As “Bizi aldatan, bizden değildir” hadis-i şerifini, pazarda altı nemli olduğu görülmeyen bir buğdayı satan esnafa kullanmıştı. Bu topraklara bu manevi iklim haki iken bu kadar bozuk değildik. Ne kadar büyük bir irtifa kaybettiğimizi görmek üzücü. Mesele birkaç kg domates değil inanın.  Evet… bu ahlaka ne oldu? sormak hakkımızdır. Bu ahlakı toplumdan çalanlara buğz etmek hakkımızdır. Çürük domatese değil çürümüş yüreklere kızmak hakkımızdır.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri