AV. FEVZİ KONAÇ

Sakın Evde Kalmayın Hanımlar & Kaçın Kurtulun !!!

SAKIN EVDE KALMAYIN HANIMLAR & KAÇIN KURTULUN !!!

Virüs geliyorum dedi ve millet olarak büyük bölümümüzü adeta eve hapsetti. Bu nedenle yaklaşık bir aydır çok özel bir durum olmadıkça mecburen evde vakit geçiriyoruz. Ev hanımlarına benzedik. Çalışan hanımların dışarıda zorlandıklarını bildiğim için, ev hanımı kardeşlerim bağışlasın ama kendi içindeki zorluklarına rağmen ev hanımlığının daha rahat olduğunu düşünenlerdenim. Evde kaldığımız süreçte rutin meşguliyetler dışında vakit geçirmenin başka ne yolu olabilir? diye düşünürken, birden kendimi televizyon karşısında buldum. Eğer ev hanımı olsa idim, ev işlerinden kalan zamanın bir kısmını bu kutunun karşısında geçirmemek içten değildi. Çekici ve cazibeli bir dünya. Ve aslında macera ve içimdeki yangının ilk kıvılcımı böylece ateş aldı. Neden mi?

Hasbelkader vakit çok olunca bütün kanalları tek tek tetkik etme imkanı buldum. Gündüz hiç televizyon izlemeyen biri olarak, işin doğrusu şok olmuş durumdayım. Tanıdık ve dostlar bilirler. Ara ara TV programlarından magazinsel bilgi sahibi olarak dertlendiğimiz olur. Kimi dizileri, kimi yarışmaları gayriahlaki bulduğumuz için, milletimizi ifsad eder kaygısıyla, yerden yere vurduğumuz zamanlar olmuştur. Haklı gerekçelerle siyasileri, iktidarı ve özelde RTÜK’nu feryadı figan göreve çağırırız. Bu evde kalış sürecimde bunların bir kısmına dikkat kesildim. Ne mi oldu? Olan şu ki; “ev hanımlarının en rahat yeri evidir” tezim tamamen çöktü. Bundan sonra düşüncem; eğer mümkünse hiçbir ev hanımı evinde oturup, bu zehirli kutu televizyonunun karşısına mahkum olmasın. Kaçın hanımlar !! Acilen evinizi terk edin ve kurtarın kendinizi!

Peki beni bu kadar dehşete düşüren nedir? Arz edeyim. Sıkı televizyon takipçileri bilirler ki, yüzlerce kanalı tercih imkanı olan bu sanal dünyada, her kanal ilgi çekmenin ve reyting almanın peşindedir. Seviyeli bir kaç kanalı istisna tutarsak, tabiri caizse büyük bölümü tel tel dökülüyor. İlgi çekmek ve izlenmek uğruna girmeyecekleri kılık ve yapmayacakları ahlaksızlık yok sanki. Birkaç misal üzerinden derdi mi izaha çalışayım. TV bütün kötülüklerin anası diyemem ama çok büyük bir etken olduğu muhakkak.

Doyumsuz Moda... Hanım kardeşlerim beni bağışlasınlar ama; tombul ve hafif şişmanca (biz balık etli diyelim) hanımların yarıştığı bir moda yarışmasına denk geldim. Gelmez olaydım. Özellikle birkaç bölüm kısa kısa izledim. Oradaki kadınların, yarışma formatı gereği düştükleri pespaye durumları görünce, insan, eyvah bunlar topluma birde rol model olacaklar endişesine kapılıyor. Aşağılama var, gıybet var, rencide etmek var, kadının bir meta gibi etinin teşhiri var, kazanmak uğruna yalan ve ihtiras var, yani anlayacağınız yok, yok. Sunucular ise ayrı bir dünya. Konuşmaları, tarzları, afedersiniz yumuşak mı? desem, teşhirci mi? desem bilemediğim insanlar, saatlerce bu milletin hanımlarını ifsad ediyorlar. Bu yarışma, kadınlara dünyadaki en önemli iş, iyi giyinmek ve yakıştırmaktır mantığını adeta dikte ediyor. Bir kadının bütün dünyası buna endekslenebilir mi? anlamak mümkün değil. Anlamadığım bir başka şey ise, konunun bu kadar tartışıldığı bir dönemde, her moda programında eşcinsellik çağrışımı yapan bir tiplemenin kendine yer bulması. Bu ne anlam taşır ve mesajı nedir? tahmin etmek güç değil. Nice fırtınaların yıkamadığı aile kurumunu ve Anadolu kadınını, bu saçma sapan moda rüzgarları tarumar edecek korkarım.  

Suçlu Kim?... Hem dizileri ile hem de sabah programları ile güya muhafazakar bir kanal, gerçekleri aydınlatamayan Türk Emniyeti ve Adli Mercilerinin önünde bir rol oynayarak, kim kimi öldürmüş, kim kimin hanımını kaçırmış, kimin çocuğu kimden olmuş, kim kime kaçmış veya kaçırılmış, kim kimi aldatmış, yıllar önce kim kimi öldürüp gömmüş, bunu saatlerce bu milletin annelerine, ev hanımlarına, kız çocuklarına, gençlere izlettirip reyting rekorları kırıyorlar. Bu programlar için sabah uykusunu bölenler var. İnanın canım o kadar acıdı ki, bir de bunu Ramazan ayında, eski bölümlerin tekrarı olarak yayına koymuşlar. Hayatımda ilk defa izlediğim bir kaç saatte, bu programda konuşulan konulara muhatap olan, ilgiyle izleyen bu milletin ev hanımlarına inanın acıdım. Böyle hayatların varlığı, hiç akla hayale gelmeyecek ahlaksız ve absürd yaşantılar eminim birçoğunun ruh dünyasını savurup, kötünün bilinirliğini artırıyordur. Farkında bile olmadan birçok hanım kardeşimin zihninde acaba? soruları doğuruyordur.

Yemek Kavgası... Ramazan ayı, oruç ayı, açlığın ibadet boyutuyla yaşandığı, her nimetin değerinin biraz daha anlaşıldığı, zamana bağlı kulluğun sabırla süslendiği günler. Gelin görün ki; reyting uğruna o nimetlerin aşağılandığı ve yarışmacıların adeta birbirini yediği, saçma sapan kurgulu yemek yarışmaları. Yeryüzünde açlık kol gezerken, birçok kişi bu ülkede bu nimetlerin birçoğuna ulaşamazken, bir lokma ekmek ve bir yudum su bulamadığı için, her gün ölen yüzbinlerce çocuk gözümün önünden geçerken, nimet azgınlığı ve insanların kaprisleri uğrunda ziyan edilen yiyecekler. Varlık imtihanı ile yokluk imtihanın yarıştığı, insanları aş üzerinden meşhur olmaya zorladığı garip bir israf manzarası. Edeb gereği ola ki; bunu bulamayanlar olur, konu komşu imrenir diyerek yapılan yemeğin gizlendiği geçmişten, yemeklerin milyonların gözü önünde yarıştırıldığı edepsiz günlere geldik.  

Ödül Oyunu... Bir adada hayatta kalma mücadelesi veriliyor gerekçesiyle, milyonlarca gence rol model olarak sunulan yarı çıplak kadın ve erkekler. Çıplaklığın, kadın erkek ilişkilerinin rahatlığının, bedensel dokunuşların olabildiğince masum gösterilerek umursanmamasının her türlüsü. Helal ve haramın hiçe sayıldığı, kazanma hırsının manevi değeri olan duyguları yok etmesinin, dedikodunun ve gıybetin yarışmacılara özendirilmesi ve bunun topluma büyük bir başarı gibi yansıtılmasının rekorlar kırdığı Dominik’ten gelen bir ses. SMS oyu uğruna, olmak yerine, olmuş görünmenin, beğenilme hırsının tatmini adına bukalemun gibi karakter değiştirmenin olabildiğince sevimli gösterildiği sahte kahramanlar tiyatrosu. Yüzbinlerce insanın orada olabilmek için üşüştüğü ve hayallerini süslediği bir ortam. Anne ve babaların gurur kaynağı (!) evlatlar.  

Velhasıl, neresinden tutarsak tutalım elimizde kalan bir süreç. Hiç farkında olmadan milletimizin ve özellikle gündüz saatlerinde bu zehirli kutunun başında vakit geçiren ev hanımlarımızın,  yukarıda bir kaç örneğini sunduğum programlar eliyle manen zehirlendikleri kanaatindeyim. Nedir? bu Allah aşkına. Bu nasıl kontrolsüz bir saldırı. Savaş olsa, düşmanın nereden geldiği ve silahı belli olur inanın. Ama burada her evde, her odada, erkek kadın kimi muhatap bulmuşsa onu sinsice zehirleyen bir düşman var adeta. Asıl suç bu programları izleyen ve prim verenler diyerek, işin içinden çıkamayacağımız büyük bir tehlike. Akşamları bu saldırının kadın ve erkek ayırmadan muhatabı hepimizken, gündüzleri sadece ev hanımları ve evde kalan gençler. İnanın abartmıyorum. Mesleğim icabı bütün bu zehirlenmenin sonuçlarını aile mahkemelerinde yaşanan boşanmalarda, taciz ve istismar davalarında, kadına şiddet ve cinayet dosyalarında, cinsel suçlardaki artan istatistiklerde ve en acısı, uyuşturucu, madde bağımlılığı ve ticareti ile ilgili suçlarda görüyor ve milletimiz için canım yanıyor.

Bir ay evde kalmanın bende bıraktığı ağır travma nedeniyle bu tuzağa düşmeyen hanım kardeşlerimi tenzih ederek, EV HANIMLARINA seslenerek diyorum ki; eğer gündüz ev işlerinden kalan zamanınızda, o zehirli kutu televizyona mahkum olacaksanız, ne olur evde kalmayın. Atın kendinizi dışarı ve sizi büyülemesine, zihninizi günahlarla bulandırmasına müsaade etmeyin.

Gidin annenizin hizmetini görün, sıla-i rahim yapıp akrabalarınızın gönlünü alın, bir dernekte veya vakıfta mazlumların gönlüne dokunun, helal dairede yapılacak her türlü hayırlı işin ucundan tutun. Komşunuzun derdi ile dertlenin, artan yemekleriniz israf olmasın diye, Allah’ın dilsiz kulları sokak hayvanlarını besleyin. Çıkın dışarı nefes alın. İnanın evdeki tehlike, dışarıdakinden çok daha büyük. Ne olur evde kalıp, Allah’a isyanın binbir türlüsünün evinizin başköşesinde sizi işgal etmesine müsaade etmeyin.

Ama evden çıkınca da...

Direnin!

Egemen kültürün tüm dayatmalarına, zevklerine, tüketim çılgınlığını teşvik eden sahte yüzlerine direnin. Varın giyinmeyi az bilin, AVM’lerde trend kıyafetler peşinde koşmayın, modayı takip etmeyin, kendinizi sergilemenizi önerenlere hayanızla, hayır deyin. Güzelliğiniz sadece size ve eşinize kalsın. Doğal güzelliğinizin her şeyden daha değerli olduğunu keşfedin. Makyajı öğrenmeyin ne olur ki, sahte güzelliklere mağlup olmayın. Asıl ve orjinal olanın daha kıymetli olduğunu asla unutmayın. Ve en önemli yatırımın dış güzelliğe değil, kalbe ve ruha yapılan olduğunu unutmayın. Cildinizi değil, yüreğinizi besleyin.

Dışarıdaki cazibeye mahkum olmayacaksanız şayet acilen evinizden kendinizi dışarı atın... Ve kurtulun Müge Anlı’dan... Size hayatta kalmayı öğretirken, ruhunuzu manen öldüren Survivor’dan... Yemekteyiz demeyin kimseye... Modayı Doya Doya yaşamayın... Zahide’ye Yetişmeyin boşverin... ruhu ve zihni işgale uğramamış tertemiz insan olarak kalın!!  30.04.2020 Korona Günleri

1 Yorum

Mahmut karasu

Mahmut karasu

06 Mayıs 2020
Kaleminize sağlık üstad,ya o zehiri saçan çöplüğüde bir iki kalem yazsaydınız,sadece kadınlarmı en önemlisi çocuklarımız bu tehlikenin içinde,kaçmak çözümmü, bizler dallas ı yalan rüzgarları izlersek çocuklarımızda müğe surviyor izlemesi normal belki daha masum..o kadar şanlı tarihimiz ve dinimiz varki kimse el atmıyor atsada oyuncak ediyor..yani durum gerçek vahim sizin gibi kalemi doğru insana çok ihtiyaç var..TEŞEKÜRLER..

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri