- 11 Aralık 2024 - -YENİ- GAZZE’DE KAZANIP & SURİYE’DE KAYBETMEK!!
- 31 Ekim 2024 - İMAM-I AZAM VEYA TÜRKİYE DÜŞERSE!!!
- 20 Nisan 2024 - GENÇLİK NEREYE GİDİYOR? DERKEN ANNELERİ DE KAYBETMEK...!!
- 14 Şubat 2024 - İSLAM BİRLİĞİ HAYALİ VE ÖDENEN BEDEL...!!
- 06 Şubat 2024 - JEOLOJİK DEPREMLER & İNSANİ/MANEVİ DEPREMLER…
- 23 Ocak 2024 - “KAN KUSUYORKEN & KIZILCIK ŞERBETİ İÇTİM” DEMEK PARDON İZLEMEK…!!
- 27 Aralık 2023 - TEHLİKEYİ GÖRMEMEK ve VEKALET SAVAŞLARI
- 15 Kasım 2023 - Boykot’ta… İzzet’te… Allah İçin Vermekte Nasip İşidir…!!
- 27 Ekim 2023 - Erbakan Hocamızı Anlayamamanın Ağır Bedeli…!!
- 30 Eylül 2023 - Evlilik Okulu & Yasal Çeyiz Sandığı & Haydi Kayseri…
- 03 Ağustos 2023 - Yoksulluk * Ekonomik Kölelik Ve Erbakan Hocadan Cihad Tarifi…!!
- 25 Temmuz 2023 - Ekonomik Kriz – Hak Kavramı ve Ver Allahım Ver Mantığı…!!
- 22 Temmuz 2023 - Çıplaklık & Özgürlük & Kıskanmak & Plaj Havası & Karacaoğlan…
- 05 Mayıs 2023 - Akıncılar… Milli Görüş… Ak Parti… Ayşe Böhürler
- 14 Nisan 2023 - Dil Yarası ve Hulki Cevizoğlu Kadar Olamamak…!!
- 23 Mart 2023 - Deprem & Seçim & Ramazan İklimi...
- 20 Şubat 2023 - Biz Türk’üz Bize Bir Şey Olmaz...!!!
- 20 Aralık 2022 - Katar – Futbol – Ölü Yatırım Ve Kayserispor…
- 09 Aralık 2022 - Bir Kere Zalim Olmak Yerine Bin Kez Mazlum Olmanın Şerefine Talip Olmalıyız…!!
- 08 Kasım 2022 - Hırsızlık & Ekonomik Kriz & İnsan Ve İman Krizi
- 21 Ekim 2022 - Çekirdek Aile Ve Gençler
- 09 Ekim 2022 - Başörtüsü Kimlik Olmaktan Çıkarsa...
- 24 Eylül 2022 - Aileler Yüzlerle Camide… Yüzbinler İse Konserde…!!
- 29 Ağustos 2022 - Rahmetli Sakıp Sabancı’ya Atılan Tokat ve Gençlik...
- 22 Ağustos 2022 - Kayseri Valimiz Gökmen Çiçek’le İki Güzel Toplantı
- 15 Temmuz 2022 - 15 Temmuz Şehidleri Hürmetine
- 07 Temmuz 2022 - Genovese Sendromu Ve Peygamber Ahlakı…
- 17 Haziran 2022 - Gençliğim Eyvahhhh (!)
- 01 Haziran 2022 - Çürük Olan Domates Değil Aslında…!!
- 23 Mayıs 2022 - Vali Olmamak ve Şehri Bunaltmak...!!
- 05 Mayıs 2022 - Yusuf Kaplan Hocam & Palancıoğlu Başkanım Ve Nevin Abla…
- 29 Nisan 2022 - Ermeni Soykırımı & İttihatçı Paşalar & Kuru Sloganlar
- 29 Mart 2022 - Etiyopya’da Öpülen El…!!
- 13 Mart 2022 - İstiklal Marşı Ve Mehmet Akif Duasına Başkaca Bir Amin!!
- 27 Şubat 2022 - Cennet Mekan Bir Erbakan Geçti Bu Dünyadan...!!
- 25 Şubat 2022 - Ukrayna'dan Ders Almak…
- 17 Şubat 2022 - Domates & Biber & Patlıcan… Bir de Salatalık!!
- 29 Ocak 2022 - İmamoğlu & Balık Kılçığı & Kardan Adam !!!
- 13 Ocak 2022 - Eren Bülbül İle Enes Kara Arasında Savrulmak...!!
- 30 Aralık 2021 - Samuray Kılıcı İle Ölmek...
- 23 Aralık 2021 - Vatan Sevgisi Ve Savrulan Kardeşliğimiz…
- 16 Aralık 2021 - Suç Kimde…???
- 18 Kasım 2021 - Kemal Kılıçdaroğlu & CHP ve Helalleşmek…
- 14 Ekim 2021 - Kaşık Tutamayan Nesille & Tarih Yazamayız !!
- 21 Eylül 2021 - Anadolu İnsanı Vakıflar Eliyle Devlete Yürüdü… Dert Bu Olsa Gerek !!
- 19 Eylül 2021 - K.Maraş & Miting & Kayıp Heyecan & Kifayetsiz Muhterisler !!
- 31 Ağustos 2021 - Siz Bizim Neler Çektiğimizi Nereden Bileceksiniz ...!!
- 23 Ağustos 2021 - Baraj Altında Kalan Gençler ve Gülhane Parkı...!!
- 13 Ağustos 2021 - Araplar Bizi Arkamızdan Neden Vurdu?…Yüzyıldır Görülemeyen Hesap!!
- 03 Ağustos 2021 - Şehrin Unutulan Kahramanları ve Dut Ağacı…
- 25 Temmuz 2021 - Satılık Kalemler veya Ruhlar...!!!
- 19 Temmuz 2021 - “Yeryüzünde Mazlumların Bir Allah'ı, Birde Türkiye'si Var”
- 15 Haziran 2021 - Vatan & Millet & Sakarya Edebiyatı
- 19 Mayıs 2021 - Bayramlarımızı İşgal Ettirmeyelim…!!
- 17 Mayıs 2021 - “Her Şey Hayallerle Başlar” Demeyi Senden Öğrendik...
- 04 Mayıs 2021 - Kadir Gecesi & Masumlar Apartmanı…!!
- 18 Nisan 2021 - Bir Zamanlar KIBRIS…
- 24 Mart 2021 - HDP'nin Kapatılması Meselesi, RP & FP Kapatılması Davası ve AK Parti Kapatma Davası
- 14 Mart 2021 - Yeşilçam Gazozu (!) Hikayelerine Meydan Okumak...!!
- 07 Mart 2021 - Sadece Kadına Şiddete Değil & 8 Mart Dayatmasına da Karşıyız !!!
- 27 Şubat 2021 - Cennet Mekan Bir Erbakan Geçti Bu Dünyadan...!!
- 18 Şubat 2021 - Şehitler Ayı... Boğaziçi... İskilipli Atıf Hoca !!
- 25 Ocak 2021 - Mağrur Olma Padişahım & Senden Büyük Allah Var!!
- 02 Ocak 2021 - CHP Genetik Kodlarının Gereğini Yapıyor !! Şaşırmadık...
- 18 Aralık 2020 - Eskiden ABD Bize Posta Koyabilir miydi…??? Hadi Ordan…!!
- 13 Aralık 2020 - Bir Covit-19 Macerası ve Aşı Polemiği !!
- 17 Kasım 2020 - Fikri İktidar Olamadık Ama Formula'da Gazozu Patlattık !!
- 10 Kasım 2020 - 10 Kasım Bir Kısım İnsanlarımız İçin Riyakarlık Günüdür
- 28 Ekim 2020 - Reis Gider... Kumu Kalır !!!
- 23 Ekim 2020 - Gardiyan Devlet & Garson Devlet !!
- 13 Ekim 2020 - Çorak Toprağın Çocukları ve Ateşin Çocukları…!!
- 24 Eylül 2020 - Abdurrahman DİLİPAK’ı Linç Etmek...!!
- 22 Eylül 2020 - Eylül Hüzün Ayıdır...!!
- 05 Eylül 2020 - Devletin Merhamet Elini Tutmayan & Virüsün Şamarını Yer!!
- 30 Ağustos 2020 - Virüste Ete Kemiğe Büründü...Ama Biz Hala Akıllanmadık!!
- 17 Ağustos 2020 - 17 Ağustos Depremi.. Bitmeyen Manevi Depremler !!
- 29 Temmuz 2020 - Ey Reis… (!) Sen Bizimle Dalga mı Geçiyorsun ?
- 14 Temmuz 2020 - 15 Temmuz Hürmetine
- 16 Haziran 2020 - Tabu Atatürk & Sahte İmza & Sahte Belge & Yetim Ayasofya !!
- 27 Mayıs 2020 - Menderes'i & Erbakan'ı Yalnız Bırakmak ve Arkalarından Ağlamak!!
- 18 Mayıs 2020 - Mustafa Yalçın Başkan... Terör Örgütü Üyesi Cenazesi... Ceset Yakmak!!!
- 12 Mayıs 2020 - Camikebir & Asmalı Fırın & Küncülü Pide & Tekne Orucu!!!
- 30 Nisan 2020 - Sakın Evde Kalmayın Hanımlar & Kaçın Kurtulun !!!
- 17 Nisan 2020 - www.kayserianahaber.com... Cihannüma... Bizim Hikayemiz...
- 13 Nisan 2020 - Hak Ettiğimiz İmtihan - Kül mü? & Ateş mi?
- 08 Nisan 2020 - -YENİ- 1845 İrlanda'lı Hristiyanlar & 2020 İtalyan Hristiyanlar...!!
- 24 Mart 2020 - Virüs Yaşlıları... Merhametsizlik Gençleri Öldürür !!!!
- 17 Mart 2020 - Babaannem - Elektrik - Masal ve Korona Virüse Teşekkür !!
- 09 Mart 2020 - Hakkı Teslim Etmek ve Millet Kütüphanesi
- 28 Şubat 2020 - 28 Şubat Ayazında Vatana Sevda...
- 23 Şubat 2020 - Bu Devirde Genç Olmak Çok Zor !!
- 10 Şubat 2020 - İstanbul Sözleşmesi Kadını Korurken(!) Erkeği Ezmiş Ve Aileyi Dağıtmıştır!!
- 05 Şubat 2020 - İnsan Âcizdir. – Çin Malı Korona Virüsü - Yarasa Çorbası İçmeyin !!
- 26 Ocak 2020 - Deprem - Görünmeyen Devlet - Millet Olma Şuuru !!
- 22 Ocak 2020 - Karneler Alındı-İyi Matematik Çözmek-İyi İnsan Olmak
- 14 Ocak 2020 - Tavuğun Kursağı - Avustralya Develeri- HZ.Ömer !!
- 09 Ocak 2020 - Yahya Ağa ve Arkadaşları Bize Sesleniyor!!
- 01 Ocak 2020 - Libya Nerededir? - Kanal İstanbul - Tartışmayi Bilmiyoruz !!
- 26 Aralık 2019 - Deli Erbakan (!)… Yerli Otomobilden Önce, Yerli Yürekler Lazım!
- 22 Aralık 2019 - Yılbaşı Piyangosu ve Umudu Beslemek...!!
- 15 Aralık 2019 - Yalakalık Bir Sanattır Ama (!)... Kazananlar Hakkı Söyleyenlerdir.
- 11 Aralık 2019 - Nato Zirvesi - Fransa CB. Macron – Kanuni Sultan Süleyman
- 03 Aralık 2019 - Kayserispor Sen Bizim Her Şeyimiz misin?
AV. FEVZİ KONAÇ
Boşanma Davalarına Bakan Bir Avukat Olarak Feryadımdır !!
BOŞANMA DAVALARINA BAKAN BİR AVUKAT OLARAK FERYADIMDIR!!
Gençler evlilikten kaçıyor. Boşanma oranları ile evlilik oranları arasındaki makas boşanma lehine gittikçe açılıyor, diye haberler ve istatistiklerde sıkça duyar olduk. Peki neden böyle? Neden gençlerimiz evliliğin yükü altına girmek istemiyor? Neden boşanma sayıları, evlilik sayılarının önün geçti? Bu konu ile ilgili onlarca sebep üzerinden gerekçeler yazılıp, çizilebilir. Birçok evlilik merasiminde şahitlik yapan ama buna karşın boşanma davalarına bakan bir avukat olarak, bu davaların toplumda oluşturduğu travmaya örneklik olması adına bazı somut bilgi ve görgülerim üzerinden bir değerlendirme yapmak isterim. Bir hafta içinde iki dosya üzerinden yaşadıklarım ibretliktir. Paylaşmak isterim;
Evlenmek mi Zor? Boşanmak mı?
Olay-1- Müvekkilimiz bayan… 2018 yılında açtığımız bir boşanma davası üzerinden üç yıl geçti. Mahkeme tarafların boşanmalarına ve kadına küçük bir miktar nafaka ile tazminat ödenmesine hükmetti. Davanın iki tarafı da bu kararı beğenmedikleri için bir üst mahkemeye itiraz ettiler. O tarihlerde bu itirazlara Ankara Bölge Adliye Mahkemesi bakıyordu. Yaklaşık üç yıl oldu ve hala oradan cevap gelmedi. Taraflar kağıt üstünde evli ancak fiilen boşanmış olarak üç yıldır kararın dönmesini bekliyorlar. Evlilik süresinden çok daha fazla boşanmak için mahkeme kararı bekler hale gelindi. Kadın yeni bir hayat kuracak ve taliplisi var. Ancak mahkeme neticelenmediği için yeni bir evlilik yapması mümkün değil. Erkek hayatına yeni bir yol haritası çizecek ama önünde bitmeyen bir evlilik engeli var. Üç yıl… erkek ödediği nafakadan dolayı mağdur, kadın yakasından bir türlü düşmeyen erkeğin stresini yaşıyor. Yaşanan gerginlik nedeniyle çatışma olduğu için iki tarafta anlaşarak süreci bitiremedi. Peki Ankara’nın mahkeme üyelerinin bundan haberi var mı? Bence hayır. Ayda birkaç kez mahkeme sonucunun gelip gelmediğini soran müvekkilimizin bize yüklediği stresi ve sürecin tüm yükünü göğüslemek zorunda kalan biz avukatların çektiği ise ayrı bir ızdırap.
Sonuçta ne mi oldu?
Kadın bıktı. Yeni bir hayat kurmak imkanını kaçırmamak için çaresizce hem nafaka almaktan hem de erkeğin ödeyeceği tazminattan vazgeçmek pahasına yıldı ve vazgeçti. Bitmeyen bu dava nedeniyle tabiri caizse “ölümü görüp, hastalığa razı oldu”. Çünkü dul bir kadın olarak hayata tutunamamanın, yeni bir aile tesis edememenin ve ailesine yük olma stresinin altında kalmaya dayanamadı. Kimi zaman adalete olan güvenimin dip yaptığı zamanlar olur. Öfkelenirim ve feryat ederim. Müvekkilimiz adına öfkelendim. Üç yıl boyunca hiçbir işlem yapılmadan bekleyen dosyama dair canım acıdı. Kadının pes ederek vazgeçmesinden dolayı davada haksız bulunan erkeğin işine gelen bu sonuçtan dolayı öfkelendim. Haksız olanın yanına kar kaldı bütün yaptıkları. Adalet fiilen ve gönüllerde tecelli etmedi. Kadın boynunu büktü. Ve ben feryat ettim. Böyle adalet olmazzzzzzz.
Olay-2- Müvekkilimiz erkek… diğer bir olayda meslek hayatımda gördüğüm en kısa evliliklerden biri olan bir boşanma davası üzerinden bir erkeğin dramını aktarmak isterim. Evlilik toplam 19 gün sürmüş. Erkek bana geldi ve evden ayrılan eşine karşı dava açmak istediğini söyledi. Davayı açtık yine üç yıl önce karar verildi. Taraflar eşit kusurlu kabul edildi. Kadına yasal mecburiyetler gereği küçük bir nafaka takdir edilerek dava sonuçlandı. Kadın tarafı bir üst mahkemeye itiraz edince, bizlerde cevap vererek dosyanın yine Ankara Bölge Adliye Mahkemesine gitmesine razı olmak zorunda kaldık. Dosyadaki iddialar o kadar basit ve gerçeklerden uzaktı ki anlatamam. Kadın kendisinin büyük bir ızdırap çektiğinden bahsederek neler neler söylüyor ve istiyordu. Hem müvekkilimizden hem de kayınvalidesinden canı öyle yanmıştı ki sormayın(!) Müvekkilimiz erkeğe “Toplam 19 gün süren evliliğin kaç günü annenizle birlikte vakit geçirdiniz? Ve bu süre içinde anneniz nasıl bir canavar ki? eşinizi bu noktaya getirdi” diye sordum. Velhasıl 19 günlük evlilikte öncesinde anlaştıkları üzere toplam 12 gün eş ve kayınvalide bir arada kalmışlar. Çok basit bir konuda kayınvalide ile gelin hanım arasında kayınvalide tavsiyesi dışında bir olay yok. Ama kanaatimce evliliğe henüz ruhen hazır olmayan bir kadının alınganlığı neticesi evden ayrılması ile süreç başlamış. Eşler bir yıl ayrı kalmışlar. Barıştırmak için devreye girenler olmuş ama sonuç alınamamış. Nihayet sabırlar taşınca erkek adına dava açtık. Bir yıl dava sürdü ve karardan sonra yapılan itirazlardan dolayı üç yıldır Bölge Adliye Mahkemesi Ankara’dan gelecek haberi bekliyoruz. Nihayet karar geldi. Evlilik birliği kurulup, taraflar 19 gün birlikte yaşayıp, ayrıldıktan sonra boşanma davasının süresi ve itirazlara dair karar gelmesine kadar geçen süre neredeyse 5 yıl. Bir insan için ne kadar acı bir süreç. 5 yıl boyunca 19 gün evli kaldığınız birinden ayrılmak için çırpınıyorsunuz düşünsenize. Olayın daha acı bir başka tarafı ise 19 gün evli kaldığınız kadına, para kazanıp kazanmadığınız önemli olmadan nafaka ödemeye mahkum oluyorsunuz. Ödemediğiniz takdirde ceza evine girme riskiniz de cabası.
Merak ediyorsanız söyleyeyim(!)
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi erkeğin çektiği yetmez (!) biraz tazminat ödesin diye kararı bozmuş. Erkeği, annesinin evliliğe müdahalesine karşı sessiz kalması nedeniyle daha ağır kusurlu görmüş. 12 gün içinde bir kayınvalide gelinine ne kadar kötülük yapmış olabilirse, takdir bu satırları okuyanlarındır. Bitti mi? Hayır… bu karara karşı Yargıtay’a itiraz yolu var. Biz bu yaşananlara karşı itiraz hakkımızı kullanarak son adalet umudumuzu yine Ankara’ya taşıdık. Bu itiraz ne kadar sürede ele alınır, karşı tarafta itiraz eder mi? bilmemekle beraber en az bir iki yıl daha bu çilenin devam edebileceğini tahmin etmek zor değil. Yani dostlar… 19 gün evli kalan bir erkek, bu hukuk çerçevesinde evlilikten kurtulabilmek için 5/7 yıl bu işkenceye katlanıp beklemek zorunda kalıyor. Kadın mı? O da hikayenin diğer tarafı zaten. Hadi bir avukat olarak içimden gelen feryadı tekrar haykırayım. Böyle adalet olmazzzzzz.
Gençler evliliğe soğuklar… peki neden?
Neden mi evlilikler azaldı? Çünkü gençler çok akıllı ve iyi birer gözlemci. Biliyorlar ki evlilikte birçok sorunla baş etmek zorundalar. Aile olmak için can atsalar dahi o kadar çok alanda savaş vermeliler ki. Bunu görüyor çocuklarımız. Yuva kurduktan sonra ya anlaşamazlarsa o zaman ne olacak? İşte asıl sorun burada başlıyor. Bu riskin doğması halinde kendilerini neyin beklediğini her gün yaşanan acı olaylardan öğrenmiş olmaları gençleri evlilik konusunda ürkütüyor.
Yukarıda hikayesini paylaştığım, meslek hayatımda yüzlercesini gördüğüm boşanma dosyalarından seçmiş olduğum iki ekstrem örnek üzerinden bu olayları analiz etmeye çalışalım. Aile kavramı üzerinden neden savrulma yaşıyoruz? Ruhlarımızı neden gelecek endişesi kapladı? sebebini bulmak için gayret edelim.
Yaşanan aile içi şiddetin artık sokağa taşmış olması, işlenen kadın cinayetlerinin anında tüm vatan sathında detayları ile duyulabilir hale gelmesi, erkeğin, kadının tek taraflı beyanıyla evden uzaklaştırılma travması ile karşı karşıya kalma stresi, süresiz nafaka gibi bir uygulamanın hala can yakmaya devam etmesi, yasal süreçlerin tarafların derdine derman olamaması ve uzun yıllar sürmesi içimizdeki endişenin en başlıca sebepleri diyebiliriz. Aile üzerinden yaşanan bu gerilim, tıpkı fay hatlarının depremin verdiği zararın sebebi olması gibi, ailede bozulan toplumsal hayatımızın fay hatları haline geldi. Toplum aile fay hattından kırılıyor. Bunun ürettiği gergin ortamlar topluma ve insanlarımıza büyük bedeller ödetiyor. Şahitlik ediyorum. Yıllarca bitmeyen davalar yüzünden evlatlarının yaşadığı hüzne ve acıya tanık olan anne/babalar adeta isyan ederek “şeytan git şu damadın ayaklarını kır, kafasına sık, arabasını yak… gelin kızın saçlarından tut milletin ortasında yerlerde süründür” gibi absürd cümlelerle isyanlarını dile getiriyorlar. Bir avukat olarak bu hukuk anlayışı ile bu çilelerin bitmeyeceğini gördüğümüz halde, umuda dair cümleler kuramamanın hüznü de bizler için ayrı bir acı.
Ya dağılan ailelerdeki çocuklar…
Onlar ise bu hikayelerin en masum tarafı. Anne ve babaların arasında kalmış, iki sevgi arasına sıkışmış veya ikisinden birini tercih etme zorunluluğunun altında ezilmiş masum yürekler. Onların yaşadığı travmayı sayfalarca anlatsam bitiremem. Gözleri kararan anne babaların savaşının silahı haline dönüştürülmüş çocukların, bu yaşadığı travmanın gelecekte onlara nasıl bir fatura ödeteceği bile belli değil. Bu duygusallık içinde çözümsüzlüğün bir parçası olmanın verdiği manevi ağılıkla… birçok dosyada böyle adalet olmazzzz diye haykırmaya devam ediyorum.
Tüm bu feryatlarımın neticesinde; sorunun çözümü adaletin hızlandırılması ve nitelikli kürsü inşa edilmesi üzerinden olacağı için, geçmişte mesleğimizi icra etmiş olan Sayın Adalet Bakanımıza ve bu sürecin başındaki iradeye seslenmek istiyorum.
Zayıf kürsüler ve geciken adalet öfkeyi tetikliyor…
25/30 yaş aralığında hasbelkader kürsüye oturttuğumuz genç hakimlerimiz ve savcılarımız bu yaşanan olayların çözümü için görev yapıyorlar. 30 yıllık evliliklerde yaşanan hadiselerdeki ihtilafları, yaşları bile o kadar olmayan hakimlerimiz çözmeye çalışıyor. Nitelikli tüm hakimlerimizi tenzih ederek ifade etmeliyim ki; henüz evlenmemiş veya çocuk sahibi olmamış hakimlerimiz, müşterek çocuğun velayeti kimde olmalı sorusuna cevap arıyorlar. Empati yapma yetkinlikleri henüz oluşmadığından, yanlış karar verme ihtimalinin altında ezilenler var. Aile hukuku gibi toplumun temelini teşkil eden bir konuda gerek kürsüdeki tecrübe eksikliği gerekse adalet mekanizmasındaki hantallık, sokak ortasındaki aile içi cinayetlerinin ve çatışmaların tetikleyicisi haline geldi. Adliyelerin ve hukukun çözüm umudunu ayakta tutamadığı veya yıllarca tarafları mahkeme kapılarına mahkum ettiği bu mevzuat kargaşasında, insanların bir kısmının kendi hukukunu yapma eğilimi göstermesi, hırsını ve öfkesini yenemediği olaylara sebebiyet vermesi elbette tasvip edilemez ama bu yöneliş tek başına tarafların suçu olamaz. Faturayı sadece onlara kesmekle yetinilemez. İnsanlar hukuka inanmaz oldular.
Elbette ki bu adli sorunların yanına bir de tarafların cehaleti, ailelerinin evliliğe müdahalesi, ekonomik zorluklar, evliliğe psikolojik olarak hazırlayamadığımız çocuklarımızın ilk virajda savrulmalarını da ekleyince aile kavramı patlamaya hazır bir saatli bomba gibi tehlikeli sesler veriyor. Bu kaotik ortam gençlerde evlilik müessesesine karşı bir negatif algı oluşturdu. Sorumluluk duygusu veremediğimiz evlatlarımız yuva kurmaktan kaçıyorlar. Bohçasına sabrı, sevgiyi, fedakarlığı, sadakati, metaneti koyamadığımız kızlarımız… evin erkeğinde olması gereken hasletleri yükleyemediğimiz erkek çocuklarımız bu süreçte tel tel dökülüyorlar. Geleceği görememek onları yalnızlığa mahkum ediyor. Deniyor ki; Türkiye nüfusu yaşlanıyor. Cumhurbaşkanımızın gençlere tembihi olan üç çocuk, yuva kurulamayan bir ülkede hayal olmaktan öteye geçemeyecek diye korkuyorum.
Boşanma davalarına bakan bir avukat olarak gözlemim o ki;
Anlaşılarak halledilemeyen aile içi ihtilaflar bu hukuk sistemi içerisinde açılan davalarda kangren haline geliyor. Taraflar kin ve öfke yükleniyorlar. Süreç uzadıkça sadece eşler değil, onların yakınları bile birbirine düşman olmaya başlıyorlar. İnanın iki kişi arasındaki bu dava nedeniyle, akrabaların da devreye girmesiyle toplumsal huzurun yara aldığına dair o kadar çok acı örnek var ki! Bir yerde adalet ve hukuk umudu ayakta tutamaz ise yerini kaos ve çatışma alır. Her boşanma davası bir çatışma alanı olarak bizi toplum olarak yavaş yavaş çürütüyor. Bunu görmeli ve acilen çözüm bulmalıyız.
1 Yorum
Emre
19 Haziran 2021