AV. FEVZİ KONAÇ

Boşanma Davalarına Bakan Bir Avukat Olarak Feryadımdır !!

BOŞANMA DAVALARINA BAKAN BİR AVUKAT OLARAK FERYADIMDIR!!

Gençler evlilikten kaçıyor. Boşanma oranları ile evlilik oranları arasındaki makas boşanma lehine gittikçe açılıyor, diye haberler ve istatistiklerde sıkça duyar olduk. Peki neden böyle? Neden gençlerimiz evliliğin yükü altına girmek istemiyor? Neden boşanma sayıları, evlilik sayılarının önün geçti? Bu konu ile ilgili onlarca sebep üzerinden gerekçeler yazılıp, çizilebilir. Birçok evlilik merasiminde şahitlik yapan ama buna karşın boşanma davalarına bakan bir avukat olarak, bu davaların toplumda oluşturduğu travmaya örneklik olması adına bazı somut bilgi ve görgülerim üzerinden bir değerlendirme yapmak isterim. Bir hafta içinde iki dosya üzerinden yaşadıklarım ibretliktir. Paylaşmak isterim;  

Evlenmek mi Zor? Boşanmak mı?

Olay-1- Müvekkilimiz bayan… 2018 yılında açtığımız bir boşanma davası üzerinden üç yıl geçti. Mahkeme tarafların boşanmalarına ve kadına küçük bir miktar nafaka ile tazminat ödenmesine hükmetti. Davanın iki tarafı da bu kararı beğenmedikleri için bir üst mahkemeye itiraz ettiler. O tarihlerde bu itirazlara Ankara Bölge Adliye Mahkemesi bakıyordu. Yaklaşık üç yıl oldu ve hala oradan cevap gelmedi. Taraflar kağıt üstünde evli ancak fiilen boşanmış olarak üç yıldır kararın dönmesini bekliyorlar. Evlilik süresinden çok daha fazla boşanmak için mahkeme kararı bekler hale gelindi. Kadın yeni bir hayat kuracak ve taliplisi var. Ancak mahkeme neticelenmediği için yeni bir evlilik yapması mümkün değil. Erkek hayatına yeni bir yol haritası çizecek ama önünde bitmeyen bir evlilik engeli var. Üç yıl… erkek ödediği nafakadan dolayı mağdur, kadın yakasından bir türlü düşmeyen erkeğin stresini yaşıyor. Yaşanan gerginlik nedeniyle çatışma olduğu için iki tarafta anlaşarak süreci bitiremedi. Peki Ankara’nın mahkeme üyelerinin bundan haberi var mı? Bence hayır. Ayda birkaç kez mahkeme sonucunun gelip gelmediğini soran müvekkilimizin bize yüklediği stresi ve sürecin tüm yükünü göğüslemek zorunda kalan biz avukatların çektiği ise ayrı bir ızdırap.

Sonuçta ne mi oldu?

Kadın bıktı. Yeni bir hayat kurmak imkanını kaçırmamak için çaresizce hem nafaka almaktan hem de erkeğin ödeyeceği tazminattan vazgeçmek pahasına yıldı ve vazgeçti. Bitmeyen bu dava nedeniyle tabiri caizse “ölümü görüp, hastalığa razı oldu”. Çünkü dul bir kadın olarak hayata tutunamamanın, yeni bir aile tesis edememenin ve ailesine yük olma stresinin altında kalmaya dayanamadı.  Kimi zaman adalete olan güvenimin dip yaptığı zamanlar olur. Öfkelenirim ve feryat ederim. Müvekkilimiz adına öfkelendim. Üç yıl boyunca hiçbir işlem yapılmadan bekleyen dosyama dair canım acıdı. Kadının pes ederek vazgeçmesinden dolayı davada haksız bulunan erkeğin işine gelen bu sonuçtan dolayı öfkelendim. Haksız olanın yanına kar kaldı bütün yaptıkları. Adalet fiilen ve gönüllerde tecelli etmedi. Kadın boynunu büktü. Ve ben feryat ettim. Böyle adalet olmazzzzzzz.

Olay-2- Müvekkilimiz erkek… diğer bir olayda meslek hayatımda gördüğüm en kısa evliliklerden biri olan bir boşanma davası üzerinden bir erkeğin dramını aktarmak isterim. Evlilik toplam 19 gün sürmüş. Erkek bana geldi ve evden ayrılan eşine karşı dava açmak istediğini söyledi. Davayı açtık yine üç yıl önce karar verildi. Taraflar eşit kusurlu kabul edildi. Kadına yasal mecburiyetler gereği küçük bir nafaka takdir edilerek dava sonuçlandı. Kadın tarafı bir üst mahkemeye itiraz edince, bizlerde cevap vererek dosyanın yine Ankara Bölge Adliye Mahkemesine gitmesine razı olmak zorunda kaldık. Dosyadaki iddialar o kadar basit ve gerçeklerden uzaktı ki anlatamam. Kadın kendisinin büyük bir ızdırap çektiğinden bahsederek neler neler söylüyor ve istiyordu. Hem müvekkilimizden hem de kayınvalidesinden canı öyle yanmıştı ki sormayın(!) Müvekkilimiz erkeğe “Toplam 19 gün süren evliliğin kaç günü annenizle birlikte vakit geçirdiniz? Ve bu süre içinde anneniz nasıl bir canavar ki? eşinizi bu noktaya getirdi” diye sordum. Velhasıl 19 günlük evlilikte öncesinde anlaştıkları üzere toplam 12 gün eş ve kayınvalide bir arada kalmışlar. Çok basit bir konuda kayınvalide ile gelin hanım arasında kayınvalide tavsiyesi dışında bir olay yok. Ama kanaatimce evliliğe henüz ruhen hazır olmayan bir kadının alınganlığı neticesi evden ayrılması ile süreç başlamış. Eşler bir yıl ayrı kalmışlar. Barıştırmak için devreye girenler olmuş ama sonuç alınamamış. Nihayet sabırlar taşınca erkek adına dava açtık. Bir yıl dava sürdü ve karardan sonra yapılan itirazlardan dolayı üç yıldır Bölge Adliye Mahkemesi Ankara’dan gelecek haberi bekliyoruz. Nihayet karar geldi. Evlilik birliği kurulup, taraflar 19 gün birlikte yaşayıp, ayrıldıktan sonra boşanma davasının süresi ve itirazlara dair karar gelmesine kadar geçen süre neredeyse 5 yıl. Bir insan için ne kadar acı bir süreç. 5 yıl boyunca 19 gün evli kaldığınız birinden ayrılmak için çırpınıyorsunuz düşünsenize. Olayın daha acı bir başka tarafı ise 19 gün evli kaldığınız kadına, para kazanıp kazanmadığınız önemli olmadan nafaka ödemeye mahkum oluyorsunuz. Ödemediğiniz takdirde ceza evine girme riskiniz de cabası.

Merak ediyorsanız söyleyeyim(!)

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi erkeğin çektiği yetmez (!) biraz tazminat ödesin diye kararı bozmuş. Erkeği, annesinin evliliğe müdahalesine karşı sessiz kalması nedeniyle daha ağır kusurlu görmüş. 12 gün içinde bir kayınvalide gelinine ne kadar kötülük yapmış olabilirse, takdir bu satırları okuyanlarındır. Bitti mi? Hayır… bu karara karşı Yargıtay’a itiraz yolu var. Biz bu yaşananlara karşı itiraz hakkımızı kullanarak son adalet umudumuzu yine Ankara’ya taşıdık. Bu itiraz ne kadar sürede ele alınır, karşı tarafta itiraz eder mi? bilmemekle beraber en az bir iki yıl daha bu çilenin devam edebileceğini tahmin etmek zor değil. Yani dostlar… 19 gün evli kalan bir erkek, bu hukuk çerçevesinde evlilikten kurtulabilmek için 5/7 yıl bu işkenceye katlanıp beklemek zorunda kalıyor. Kadın mı? O da hikayenin diğer tarafı zaten. Hadi bir avukat olarak içimden gelen feryadı tekrar haykırayım. Böyle adalet olmazzzzzz.

Gençler evliliğe soğuklar… peki neden?

Neden mi evlilikler azaldı? Çünkü gençler çok akıllı ve iyi birer gözlemci. Biliyorlar ki evlilikte birçok sorunla baş etmek zorundalar. Aile olmak için can atsalar dahi o kadar çok alanda savaş vermeliler ki. Bunu görüyor çocuklarımız. Yuva kurduktan sonra ya anlaşamazlarsa o zaman ne olacak? İşte asıl sorun burada başlıyor. Bu riskin doğması halinde kendilerini neyin beklediğini her gün yaşanan acı olaylardan öğrenmiş olmaları gençleri evlilik konusunda ürkütüyor.

Yukarıda hikayesini paylaştığım, meslek hayatımda yüzlercesini gördüğüm boşanma dosyalarından seçmiş olduğum iki ekstrem örnek üzerinden bu olayları analiz etmeye çalışalım. Aile kavramı üzerinden neden savrulma yaşıyoruz? Ruhlarımızı neden gelecek endişesi kapladı? sebebini bulmak için gayret edelim.

Yaşanan aile içi şiddetin artık sokağa taşmış olması, işlenen kadın cinayetlerinin anında tüm vatan sathında detayları ile duyulabilir hale gelmesi, erkeğin, kadının tek taraflı beyanıyla evden uzaklaştırılma travması ile karşı karşıya kalma stresi, süresiz nafaka gibi bir uygulamanın hala can yakmaya devam etmesi, yasal süreçlerin tarafların derdine derman olamaması ve uzun yıllar sürmesi içimizdeki endişenin en başlıca sebepleri diyebiliriz. Aile üzerinden yaşanan bu gerilim, tıpkı fay hatlarının depremin verdiği zararın sebebi olması gibi, ailede bozulan toplumsal hayatımızın fay hatları haline geldi. Toplum aile fay hattından kırılıyor. Bunun ürettiği gergin ortamlar topluma ve insanlarımıza büyük bedeller ödetiyor. Şahitlik ediyorum. Yıllarca bitmeyen davalar yüzünden evlatlarının yaşadığı hüzne ve acıya tanık olan anne/babalar adeta isyan ederek “şeytan git şu damadın ayaklarını kır, kafasına sık, arabasını yak… gelin kızın saçlarından tut milletin ortasında yerlerde süründür” gibi absürd cümlelerle isyanlarını dile getiriyorlar. Bir avukat olarak bu hukuk anlayışı ile bu çilelerin bitmeyeceğini gördüğümüz halde, umuda dair cümleler kuramamanın hüznü de bizler için ayrı bir acı.

Ya dağılan ailelerdeki çocuklar…

Onlar ise bu hikayelerin en masum tarafı. Anne ve babaların arasında kalmış, iki sevgi arasına sıkışmış veya ikisinden birini tercih etme zorunluluğunun altında ezilmiş masum yürekler. Onların yaşadığı travmayı sayfalarca anlatsam bitiremem. Gözleri kararan anne babaların savaşının silahı haline dönüştürülmüş çocukların, bu yaşadığı travmanın gelecekte onlara nasıl bir fatura ödeteceği bile belli değil. Bu duygusallık içinde çözümsüzlüğün bir parçası olmanın verdiği manevi ağılıkla… birçok dosyada böyle adalet olmazzzz diye haykırmaya devam ediyorum.

Tüm bu feryatlarımın neticesinde; sorunun çözümü adaletin hızlandırılması ve nitelikli kürsü inşa edilmesi üzerinden olacağı için, geçmişte mesleğimizi icra etmiş olan Sayın Adalet Bakanımıza ve bu sürecin başındaki iradeye seslenmek istiyorum.

Zayıf kürsüler ve geciken adalet öfkeyi tetikliyor…

25/30 yaş aralığında hasbelkader kürsüye oturttuğumuz genç hakimlerimiz ve savcılarımız bu yaşanan olayların çözümü için görev yapıyorlar. 30 yıllık evliliklerde yaşanan hadiselerdeki ihtilafları, yaşları bile o kadar olmayan hakimlerimiz çözmeye çalışıyor. Nitelikli tüm hakimlerimizi tenzih ederek ifade etmeliyim ki; henüz evlenmemiş veya çocuk sahibi olmamış hakimlerimiz, müşterek çocuğun velayeti kimde olmalı sorusuna cevap arıyorlar. Empati yapma yetkinlikleri henüz oluşmadığından, yanlış karar verme ihtimalinin altında ezilenler var. Aile hukuku gibi toplumun temelini teşkil eden bir konuda gerek kürsüdeki tecrübe eksikliği gerekse adalet mekanizmasındaki hantallık, sokak ortasındaki aile içi cinayetlerinin ve çatışmaların tetikleyicisi haline geldi. Adliyelerin ve hukukun çözüm umudunu ayakta tutamadığı veya yıllarca tarafları mahkeme kapılarına mahkum ettiği bu mevzuat kargaşasında, insanların bir kısmının kendi hukukunu yapma eğilimi göstermesi, hırsını ve öfkesini yenemediği olaylara sebebiyet vermesi elbette tasvip edilemez ama bu yöneliş tek başına tarafların suçu olamaz. Faturayı sadece onlara kesmekle yetinilemez. İnsanlar hukuka inanmaz oldular.  

Elbette ki bu adli sorunların yanına bir de tarafların cehaleti, ailelerinin evliliğe müdahalesi, ekonomik zorluklar, evliliğe psikolojik olarak hazırlayamadığımız çocuklarımızın ilk virajda savrulmalarını da ekleyince aile kavramı patlamaya hazır bir saatli bomba gibi tehlikeli sesler veriyor. Bu kaotik ortam gençlerde evlilik müessesesine karşı bir negatif algı oluşturdu. Sorumluluk duygusu veremediğimiz evlatlarımız yuva kurmaktan kaçıyorlar. Bohçasına sabrı, sevgiyi, fedakarlığı, sadakati, metaneti koyamadığımız kızlarımız… evin erkeğinde olması gereken hasletleri yükleyemediğimiz erkek çocuklarımız bu süreçte tel tel dökülüyorlar. Geleceği görememek onları yalnızlığa mahkum ediyor. Deniyor ki; Türkiye nüfusu yaşlanıyor. Cumhurbaşkanımızın gençlere tembihi olan üç çocuk, yuva kurulamayan bir ülkede hayal olmaktan öteye geçemeyecek diye korkuyorum.

Boşanma davalarına bakan bir avukat olarak gözlemim o ki;

Anlaşılarak halledilemeyen aile içi ihtilaflar bu hukuk sistemi içerisinde açılan davalarda kangren haline geliyor. Taraflar kin ve öfke yükleniyorlar. Süreç uzadıkça sadece eşler değil, onların yakınları bile birbirine düşman olmaya başlıyorlar. İnanın iki kişi arasındaki bu dava nedeniyle, akrabaların da devreye girmesiyle toplumsal huzurun yara aldığına dair o kadar çok acı örnek var ki! Bir yerde adalet ve hukuk umudu ayakta tutamaz ise yerini kaos ve çatışma alır. Her boşanma davası bir çatışma alanı olarak bizi toplum olarak yavaş yavaş çürütüyor. Bunu görmeli ve acilen çözüm bulmalıyız. 

1 Yorum

Emre

Emre

19 Haziran 2021
Süresiz nafaka tek taraflı velayet takılar tazminat daha bir çok sayamadığım saçmalık.. Bu saçmalıkları bilip evlenmeyi düşünen erkek önce psikoloğa gitmeli.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri