AV. FEVZİ KONAÇ

Biz Türk’üz Bize Bir Şey Olmaz...!!!

BİZ TÜRK’ÜZ BİZE BİR ŞEY OLMAZ...!!!

Bu yazıya affınıza sığınarak bir hatıramla başlamak istiyorum. Yıllar önce bir televizyon kanalında sosyal deney amaçlı yapılan bir haber programı izlemiştim. İstanbul’da bir semtte (böyle bir günde böyle yazı mı olur? demeyin affınıza sığınarak derdimi anlatmak istiyorum) hayat kadınlarının müşteri beklediği bir caddede hayat kadını rolü yapan bir televizyoncu duran müşteri adaylarıyla konuşuyordu. Kısa sürede acı ki onlarca müşteri adayıyla konuştu. O dönemde cinsel yollarla bulaşan AİDS hastalığının çokça konuşulduğu ve can aldığı, dehşet saçtığı günlerdi. Hayat kadını rolü yapan televizyoncu kadın her duran araca “-ben AİDS’im, diyordu. Aidsim ve bulaşma riski taşıyorum diyen kadına verilen cevaplardan sonra bir çoğu yine de -kaç para demişti. Aklımda kalan ve beni dehşete düşüren cevaplardan biri ise “Biz Türk’üz bize bişey olmaz” cevabıydı. AİDS’in ölüm saçtığı günlerde biz Türk’üz bir şey olmaz diyen araçtaki adamların cesaretine ne denir? bilemiyorum... cahil cesareti bu olsa gerek...

Evet; biz Türk’tük. Sadece ölüm saçan AİDS’e değil, binbir çeşit konuda bize bir şey olmaz mantığı ile kafa tuttuk doğaya, tabiata ve dünyaya. Türk idik ve cesurduk. Bunca yıl  olmayan sel baskını olmaz, olsa da bize bir şey olmaz diye, yüzyıllar içinde doğal seyrinde oluşmuş dere yataklarında evler inşa ettik ve şehirler kurduk. Evet, yüzlerce yıl bir şey olmadı ama bir mevsim öyle bir yağmur yağdı ki, sular akış yolunu kapatan insanoğlundan işgal edilen yollarını geri aldı. Evler yıkıldı, yollar oyuldu, parklar tarumar oldu. Cesurduk ama doğaya kafa tutmanın bedellerini çok ağır ödedik. Seller adeta yuttu şehirlerimizi...

Evet; biz Türk’tük. Onlarca kez göçük yaşadığımız bölgelerde, üç kuruşluk kömür çıkardığımız madenlerde, ilkel şartlarda üretim yapan ocakları çalıştırmaya devam ettik. Grizu patlamaları ve yaşanan facialar bize vız geldi. Cesurduk ya! bize bir şey olmaz diyerek indiğimiz madenler ne yazık ki bizim mezarlarımız oldu. Gerçi maden girişine Besmele  yazmıştık ama duanın fiilen yapmamız gereken kısmını ihmal ettiğimiz için bu söz bizi korumaya (haşa) yetmedi. Soma’da, Zonguldak’ta, Amasra’da göçüklerde yüzlerce insanımızı kaybettik ama hakkıyla tedbir almadık. Hep o hayat kadınına söylenen sözdeki gibi bize bir şey olmaz dedik ve devam ettik...

Biz hep cesurduk... 4 kişilik asansöre 7/8 kişi binerdik. Şansımıza asansör istediğimiz kata çıkarsa bir kuralı çiğnemenin ve bedel ödememenin hazzını yaşar, adrenalin yükselterek ne kadar cesur olduğumuzu ispat etmiş olurduk. Çıkmaz kat arasında kalırsak feryadı figan asansörün kalitesine ve müteahhite söverdik. Tüpü çakmakla dener kaçırıp kaçırmadığını test ederdik. Aman patlar/matlar diyenlere AİDS’e kafa tuttuğumuz gibi biz Türk’üz bize bir şey olmaz edasıyla cesaretimizi ispat ederdik. Emniyet kemerini takmaz, polis görmez de denetiminden yırtarsak bir kuralı takmamanın çılgınca zevkini alır, her kazadan sonra ise kemer takmamak nedeniyle ödenen bedellere ah vah ederdik. Bir bayram döneminde sıla-i rahime gidiyoruz derken, trafik kurallarını altüst etmek ve kuralsızlığımız nedeniyle yollarda binlerce canımızı ahirete yollardık. Yazın sıcaklarda sulama kanallarının kenarında yüzmek tehlikeli ve yasaktır yazmasına rağmen ne sulama kanallarına girmekten ne de aynı tehlikeyi baraj göllerinde yaşamaktan vazgeçtik.

Öldük ama bize bir şey olmaz demekten bir türlü vaz geçmedik.

Deprem ve 13. gün... gözyaşlarımızı ve hüznümüzü anlatmaya kelimeler kifayetsiz... ve yine bize bir şey olmaz dedik, bu toprakların geleneğindeki yapı tarzını terk ettik. Çok katlı binalara insanları dizdik. Ecdadı taklit etmekten vazgeçip, dağlık sağlam zeminler yerine zayıf zeminli tarım arazilerini imara açtık. Beton yığınlarında mutluluk aradık. Şehirlerin ruhunu öldürdük. Jeolojik olarak yapılaşmanın en tehlikeli olduğu coğrafi bölgelere şehirler kurduk. Zemin zayıf, çok katlı yapılaşma tehlikeli, fay hatları altımızda cirit atarken, biz mezarımızı kazdığımızı bilmeden 10/15 katlı binalar diktik. Kolonları bilim ve tekniğe uydurmadık. Demiri yeterince kullanmadık. 3/5 katı geçmemesi gereken yerlere binbir torpil arayarak daha fazla katlı ruhsatlar aldık. Çok kazanmak için Ankara’da çizilen şehir planlarına müdahale ettik, ettirdik. Yeşil alan olması gereken şehrin nefes borularına çok katlı ve zelzeleye dayanıksız binalar inşa ettik.

 Ne de olsa biz Türk’tük ve 500 senedir olmayan deprem bize mi olacaktı? olsa da bize bir şey olmazdı!

Gittik geldik... şehir plancıyı, siyasetçiyi, belediye başkanını zorladık. Miras kalan arsamızın çok katlı planlanması için ısrar üstüne, ısrar ettik. Yeri bizim olanın gökyüzü de neden bizim olmasındı? Gökyüzüne daha çok kat çıkarak yükselmenin ve kazanmanın şehvetine mağlup olduk. Talebimize hayır diyen siyasiyi, mühendisi ve bürokratı sevmedik. Seçimle gelen idareciler belediyeyi zengin etmek için kolay olan gökyüzünü satmayı acıdır (ki !!) reddedemediler. Bizler de engelleri aşmak için adamını ve işi çözecek hatır sahibini aradık. Ne vekiller ve ne siyasiler devreye soktuk. 5 kat yerine 10 kat yapı müsadesi aldık. Zemin zayıf diyenlere ise AİDS’e attığımız kafadan attık. Ne de olsa biz Türk’tük ve bize bir şey olmazdı...

Ve 500/1000 yıldır olmayan oldu... Gök gürledi, yer yarıldı. İşte ne olduysa alışkanlığımızı tekrar ederken bize bir şey olmaz derken oldu. Doğa, tabiat, bilim, ilahi kanunlar işleyişine sadık kaldı. Su yatağını, gaz yolunu, faylar dengini aradı ve buldu. Bu işleyişin ve ilahi dengenin sesini duymayan veya duyupta dikkate almayan biz insanoğlunun hatalarıyla ve gamsızlığı ile oldu. Ve fatura ödenirken Türkü, Arabı, Kürdü ayırmadı...

Şimdi bu işin faturasını kime keseceğiz? onu arıyoruz. Çok yorulmaya gerek olmadan söyleyeyim. Bunca acının içinde suçu günahı olmadan bu  hataların bedelini ödeyen sabi çocukların yüzüne bakmaya yüzü olmayan biz büyükler, lütfen aynaya bir baksın. Gördüğü yüz ödenen bedellerin asıl sorumlusudur. Kimse kolaya kaçmasın. Sadece mimara, mühendise, belediye başkanına ve siyasetçiye fatura kesip vicdanını temizlemeye kalkmasın. O mimar bizim evladımız, o mühendisi biz yetiştirdik, o başkana biz oy verdik ve o siyasetçinin kapısını imarda işimizi yapsın diye biz aşındırdık. Vebal  hepimizin... Allah’a el açacağız. Şimdi vakit ağlama ve af dileme...  bu kez hakkıyla ders alıp yeniden dirilme vaktidir...

Kalemin ve bilginin sahibi Cenab-ı Hakk’a hamd ile....

MEMLEKET GAZETESİ 20.02.2023

3 Yorum

Mustafa

Mustafa

20 Şubat 2023
Emeğinize yüreğinize sağlık başkanım aydınlatıcı, öz eleştiriyle ders alıp kendimize çeki düzen vermenin zamanı

Ali Konaç

Ali Konaç

21 Şubat 2023
Muhteşem bir tespit, her cümlesine imzamı atarım. Gerçeklerle yüzleşiyoruz ama kendimizle yüzleşemiyoruz..

Hüseyin Dalmaz

Hüseyin Dalmaz

21 Şubat 2023
Ellerine sağlık Fevzi başkanım. Günah keçisi arayanlar elbette bulacaktır ama bu toplum olarak bizi pak yapmayacaktır. Vesselam

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri