Av.Fevzi Konaç

Bir Kere Zalim Olmak Yerine Bin Kez Mazlum Olmanın Şerefine Talip Olmalıyız…!!

BİR KERE ZALİM OLMAK YERİNE BİN KEZ MAZLUM OLMANIN ŞEREFİNE TALİP OLMALIYIZ…!!

Birkaç gündür ülke gündemini işgal eden 6 yaşında nikahla evlendirilen bir çocuk üzerinden, hukuk henüz karar vermeden, olayın içi yüzü netleşmeden, bilgi kirliliği aşılmadan ve bulutlar dağılmadan her zaman olduğu gibi hemen kamplaşarak ve yine “vurun kahpeye” kıvamında tartışmaya ve savrulmaya devam ediyoruz. Herkesin (afedersiniz ama) kahpesini yani suçluyu kendince belirlediği bir ortamda ahlakımızın elverdiği ölçüde karşı ilan ettiklerimize sövüp sayıyoruz.

Bu olaya 28 Şubat’ın meşhur kumpası yeni bir Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin anlamı yüklemeye çalışan kesimler var. Tabiri caizse bu iftirayı mal bulmuş gibi sahiplenerek bilinçaltındaki İslam ve mütedeyyin Müslüman düşmanlığı fırsatı olarak görenler var. Laik, Kemalist, ekstrem sol, çağdaş yaşamcıların, falanca düşünce derneklerinin iğrenç açıklamaları ve İslam aleyhine attıkları sloganları ibretle izliyoruz.

İlk temennim şudur ki; bana ulaşan bilgilerden edindiğim intiba gereği söylüyorum (bu atılan iftiradır ve olmamıştır) böyle bir şey umarım asla yaşanmamıştır. Allah korusun böyle bir olay olmuşsa (!) başımızı iki elimizin arasına alıp düşünmemiz ve bir yerde yapılan insani bir zaaf ve hatayı, tertemiz inancımıza fatura etmeden Müslümanım diyen herkesi özeleştiriye davet ederek, bu ağır imtihanı kendimize gelmenin bir işareti olarak yorumlamalıyız. Hiç arzu etmem ama şerden hayır çıkarmanın can simidine tutunmalıyız.

Karşı mahalleden mütedeyyin Müslümanlara karşı yapılan haksızlıklara karşı elbette bizlerin söyleyecek sözü ve bu sözü söylerken kriterlerimiz de olmalıdır. Şayet İslam'a düşmanlık edenlerin üslubu ile onlara aynı tarzda mukabelede bulunursak onlardan ne farkımız kalır? ki diyerek, “bu bize yakışmaz” aklı selimi ile hareket etmeliyiz. Amacım bu iftiralara karşı tüm iddiaları alttan almak olmadığı gibi bu haddi aşanlara karşı pısırık bir eda takınmak tavsiyesi değildir. Ama fayda ve maliyet analizi yapmamız gereken bir süreçten geçtiğimizi, şer görüneni hayra çevirmemiz için ölçümüzü doğru tayin etmek gerektiğini görmeliyiz.

Peki nasıl yapmalıyız?

1-Öncelikle "hayrımızı koruyacak kadar & şerrimizin olduğunu" herkes bilmelidir... bu mesajı bize yakışan en güzel dille vermeliyiz...

2-Bunu yaparken İslam'ın kırmızı çizgilerine sonuna kadar sadık kalarak gereğini yapmak olmazsa olmazımız olmalıdır...

3-Karşı mahalle bize küfrediyor diye bizde onlar gibi küfredemeyiz. (misliyle hak ettiklerine bütün hücrelerimize kadar inansak bile)

4-Onlar bize iftira atıyor diye bizde eski defterleri açıp, onlar gibi iftira atamayız, onların günah sicilini tutup, çarşaf çarşaf kötülüğün görünür olmasına vesile olamayız...

5-“Bak bize diyorlar ama kendileri neler yapmıyor ki”; diyerek onların düştüğü hata çukuruna bizde düşmemeliyiz ve rövanş almak hissi yerine, iyiliğin hakim olması adına kötülüğü görünmez kılmak için çaba sarf etmeliyiz... onların günah galerilerini açmak ve mizanını tutmak bize bir şey kazandırmaz, bunu bilmeliyiz...

6-Her şeyden önce nefsimize ağır gelen bu imtihanı göğüslerken, haksız iddiaları reddetmekle birlikte, bu üzücü iftiralara karşı böyle bir duruma sebep olan bir yanlışımızın olup olmadığına dair kendi özeleştirimizi yapmanın bir fırsatı olarak görmeliyiz...

7-En iyi savunma saldırıdır (!) mantığı ile misliyle yalana ve iftiraya başvurmak gerekir mantığıyla hareket edenlere... Aliye İzzetbegoviç'in diliyle "onların yani bize haksız olarak düşmanlık edenlerin yine bize öğretmen olmadığını" ısrarla vurgulamalı, bedel ödemeye razı olarak her hâlükârda iyiye ve doğruya sahip çıkmalıyız...

8-Birileri yalanlar üzerinden ve algı oluşturmak adına haksızlık ederken, biz kendi doğrularımızı topluma en güzel dille ulaştırmanın yolunu aramalıyız... haklı savunmamızı suçluluk psikolojisi ile yaptığımıza delalet edecek hırçınlıklardan ısrarla kaçınmalıyız...

9-Ve en önemlisi... bütün bu ağır itham ve iftiralara karşı dünyada adaletin her zaman tahakkuk etmediği bilinciyle hareket ederek... ilahi adalete havale vakti gelen işlerde kendi adaletimizi tesis etmek adına kadılık peşine düşmemeliyiz... hukukun ve adliyenin bizi tatmin etmediği durumlarda Mahkem-i Kübra bilinciyle, Alemlerin Rabb'ine sığınmalıyız. Bunu pısırıklık ve hakkı savunmamak olarak görmemeli, hakimler hakimine ve ilahi tecelliye imanın gereği olarak ellerimizi açmalıyız. İşte bizim en büyük gücümüz budur. Bunu asla unutmamalı, bir kere zalim olmak yerine bin kez mazlum olmanın şerefine talip olmalıyız…!!

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri