AV. FEVZİ KONAÇ

Abdurrahman DİLİPAK’ı Linç Etmek...!!

ABDURRAHMAN DİLİPAK’I LİNÇ ETMEK!!

Yıl 1987. Marmara Üniversitesinde öğrencilik hayatımın hemen başında tanımıştım. Anne/baba öğüdü gereği siyasetten uzak duracak, marjinal gruplara karışmayacak, sağcı/solcu arkadaş edinmeyecektim. Üstelik akıl sağlığımı korumak (!) için sofu ve dindarlardan, tarikat mensuplarından uzak duracaktım. Anadolu’dan İstanbul’a gitmiş ürkek bir genç yüreği taşıyan ben, bütün bu telkinlerin etkisiyle çok dikkatliydim.

Kadere bakın ki, bu satırları kaleme alırken hayatımın nasıl bir değişime uğradığını bir kez daha müşahede ediyorum. Milli Gençlik Vakfı’nın terbiyesini almış ve her birine gıyabında ayrı ayrı dua ettiğim onlarca arkadaşımın, kardeşimin sıcak dostluğu ve rehberliğinde bir yıl sonra ağa takılmıştım. Tabirimi hoş görün ama “bir manita yapıp, Kadıköy sahillerinde el ele dolaşmak hayali ile gittiğim okulumda, bir öğrenci evinde kendimi ilk kez bir gazetecinin önünde, diz çökmüş şekilde bir sohbet halkasında buldum.”

Dediler ki; bugün evimize Milli Gazete yazarı Abdurrahman Dilipak gelecek ve hasbihal edeceğiz! Milli Gazete nedir? Köşe yazarı nedir? gibi, aslında daha önce hiç muhatap olmadığım bu yeni kavramlar bana bir şey ifade etmiyordu. Daha doğrusu böyle ortamlarda hiç bulunmamıştım. Dönen olayları (!) kavramaya çalışıp, bir yandan anne babamın öğüdü olan dindarlardan kaçmak isterken, diğer yandan sanki tam da işin merkezine düşmenin verdiği bir tedirginlik vardı üzerimde. Hiç unutmam! Üsküdar Zeynep Kamil’de bulunan ve uzun yıllar başında taşıdığı tepesinde sivri bir uzantı bulunan beresiyle geldi öğrenci evimize. Sevecen, sempatik, konuşkan, öğrenci ruhundan anlayan yaklaşımıyla o gece bana çok güzel bir insan tanımanın hazzını yaşatmıştı. Hatta, aslında hiç de vakıf olmadığım bir konuda kendisine soru sormuş, soruyu sorarken bayılacak gibi heyecanlanmıştım. Çünkü önemli bir adamın önündeydim belli ki. Bize o akşam Müslüman bir gencin sorumluluğundan ve mücadele etmesi gereken hususlardan, Afgan cihadından, yeryüzündeki mazlumların yaşadığı sömürüye, ülkemizde yaşanan hak ihlallerinden, güçlü bir medyanın değerinden olmak üzere geniş bir yelpazede çok güzel bir sohbet yapmıştı. Ve ben acemi kuş, bu güzel sohbetin etkisiyle kafese girmiştim. Karar verdim ve dindar olmalıydım.

Oysa kaçacaktım bu adamlardan. Arama mesafe koyacaktım. Heyhat ki; ebeveyn sözü dinlememiş, kaçmam gereken dergaha postu sermiştim. Birkaç ay sonra Marmara Hukuk MGV öğrencilerinin düzenlediği “Sevgi ve Kardeşlik Gecesi” programında Abdurrahman Dilipak Ağabeyi konuşmacı olarak davet etmiş, o gece satılacak kitapların standında bir Kayseri’li olarak para işleri tarafıma tevdi edilmiş ve iyi bir gelir elde etmiştik. Maddi olarak kazanmanın ötesinde o gece, hayatımın dönüm noktalarından birini yaşamıştım. Onun üslubunu bilenler söylediğimi anlayacaktır. Kürsüye çıkarken öyle bir edayla çıkmış ve “Gençlerrr unutmayın… Allah CC. bir gün, hak adına yapmamız gerekip de yapmadıklarımızdan ve söylememiz gerekip de söylemediklerimizden bizi hesaba çekecek…” diyerek öyle bir kükremişti ki, bu söz benim hayatımın düsturlarından biri olmuştu. Ve o gün benim kalbime dokunmuş, 40 yıllık gayretindeki sözleriyle bu ülkede milyonları hak mücadelesinde peşinden sürüklemiş ve motive etmişti Abdurrahman Ağabey. Hakkını asla inkar edemem ve edemeyiz.

Nerede bir mazlum görse koşmuş, Müslümanların izzetini korumak için çırpınmıştı. Çok çile çekti, 28 Şubat’ı iliklerine kadar yaşadı. Evini ve imkanlarını kaybetti. Düzeni dağıldı. Yüzlerce dosyada yargılandı ama o hiç yılmadı, geri adım atmadı. Bizim dilimizle Uhud Okçular Tepesini hiç terk etmedi.

Hatırlayın. Kayseri’de otuz gencimizin bir basket maçı esnasında “Kahrolsun İsrail” diye slogan atmasından sonra açılan davada ceza yargılamalarının yapıldığı duruşmaya gelmişti. Mahkeme salonunda davaya müdahil olma talebinde bulunmuş, eğer bu söz suç ise bende Kahrolsun İsrail diyorum ve yargılanmak istiyorum demişti. O gün kendisiyle uzun uzun sohbet etmiş ve konuyu değerlendirmiştik. Demem o ki; ümmetin nerede derdi var ise o orada olmuş, nerede bir mazlum var ise o onun yanında olmayı dert edinmişti. 33 yıllık değişim serüvenimde Abdurrahman Ağabey adeta hep deniz fenerim olmuştu.

İnsanız, kimi zaman üslubuna katılmamış, kimi zaman çıkışını doğru bulmamış olsam da, gönlümdeki yerinde hiçbir değişiklik olmadı. Onun inandığı yolda yürürken bu ülkenin inanan insanlarının aleyhine hiçbir tavrı ve tasarrufu olmadığına şahidim.

Peki tartışmalar kısmen soğumuşken bu yazı neden?

Merak edecek kardeşlerim için buraya bir parantez açayım. İstanbul Sözleşmesi ile ilgili bu tartışmalar yaşanırken, ihtilafı kaşımamak adına susmayı tercih etmiştim. 81 ilde aynı anda suç duyurusunda bulunan Ak Partili Hanım Kardeşlerimizi tasvip etmediğimi açıkça belirtmiş ve aklı selime davet etmiştim. Bir üst akıl devreye girmeli ve tarafları uzlaştırmalı beklentim olmuştu. Ama ne yazık ki en üst perdeden olmak üzere Cumhurbaşkanımızın eleştirileri ile birlikte iş hukuka intikal etmiş, düşülen bu duruma hüzünlenmiştim. Yanlış anlaşılan bir yazının bedeli kırk yıllık bir dava adamına böyle bir fatura kesmeyle sonuçlanmamalı idi. Acı ki, bazılarını tenzih ederek ifade etmeliyim ki; bu onurlu mücadelenin ruhunu zerre kadar bilmeyen, hayatının hiçbir döneminde Dilipak ailesinin yaşadığı çilenin binde birini yaşamamış yeni yetme bir kısım kadınlar, yaptıkları iş çok önemli bir işmiş gibi adliyeler önünde poz vermiş ve içimi acıtmıştı. Yine de fitne döneminde susmanın hayrına sığınmıştım.

Ta ki; Abdurrahman Dilipak Ağabeyin eşi Asiye Ablamızın birkaç gün önce yazdığı bir yazısını okuyana kadar. O yazıda benim tekamül sürecimin ve yaşadıklarımın bir bölümü gizliydi. 33 yıldır bu camianın içinde hasbelkader olan biri olarak ablamızın ifadeleri canımı acıttı. Ben hüzünlüyüm. 28 Şubat’ta karakollarda hesaba çekilirken, resmi kurumların kapılarından ve okullardan kovulurken, aynı çilelere muhatap olarak beraberce gözyaşı dökmüş insanların, bugün böyle bir çatışmanın iki tarafı olması benim içimi yakıyor. Dilipak ailesine reva gördükleri tavır yüreğimi incitiyor. Ak Partili hanımların Sn. Cumhurbaşkanımız’dan habersiz ve izinsiz bu eylemi yapmayacaklarını tahmin ediyorum. Sn.CB buna müsaade etmemesi gerekirdi diye düşünüyorum. Ama bugüne kadar kime karşı bu kadar organize, bir saldırı mantığıyla hak arama adına topyekün hareket ettiklerini de ayrıca merak ediyorum. Bizim gücümüz birbirimize yetmeye başlamışsa bu gidişin sonunun hayırlı olmadığını görüyorum.

Asiye Dilipak’ın yazısında “Bir çoğu ile 30 yılı aşkın dostluğumuz vardı, evimize gelmişler, evlerine gitmiş, aynı masada yemek yemiştik. Bir tanesi bile telefonu açıp “durum nedir” diye sorma zahmetine katlanmadı.” şeklinde geçen ifadelerden sonra şunu söylemek benim insani ve İslami görevimdir diye düşünüyorum. Yapılan şikayetler asla kabul edilebilir değildir. Niyetini ve asıl hedefinin ne olduğunu anlatan Abdurrahman Ağabeyin beyanlarına itibar edilmesi, bunca yıllık çizgisi gereği onun hakkı idi. Bir insan Allah’ın hukukunu çiğneyecek bir şey yapmışsa bile Alemlerin Rabb’i af kapısını kapatmıyorken, biz insanlar olarak ne hale geldik de, bunca yıllık bir dava ağabeyimizi gözümüzü kırpmadan linç etmekten geri durmuyoruz. O günlerde yapılanlar, yazılanlar, çizilenler bizim inanç ve değerlerimiz gereği bize yakışmamıştı. Elbette herkes Abdurrahman Ağabeyin fikirlerini ve görüşlerini beğenmek, yazılarını tasvip etmek zorunda değildir. Ama hiç kimse 40 yıllık mücadele ve dava adamı birini haksızca linç etmek hakkına da sahip değildir. Allah bundan razı olmaz.

Son söz; kıymetli Asiye Dilipak Hanımefendi yazınızı hüzünle okudum. Üsküdar’da bir öğrenci evinde 32 yıl önce Abdurrahman Ağabey tarafından gönlüne dokunulan bir genç olarak bugünlere gelen kardeşiniz ben, Ağabeyimden razıyım. Alemlerin Rabb’i de kendinden razı olsun. 30 yıllık dostlarınız aramamışsa bile, ben, varlığını bilmediğiniz bir kardeşiniz olarak size dua ediyor, selam ve saygılarımı sunuyorum.     

 24.09.2020 Kayseri

1 Yorum

Cahid Öz

Cahid Öz

24 Eylül 2020
Sarı öküzü kaybedeli çok oldu muhterem hocam. Geçmiş olsun.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri