Av.Fevzi Konaç

Sadece Kadına Şiddete Değil & 8 Mart Dayatmasına da Karşıyız !!!

SADECE KADINA ŞİDDETE DEĞİL & 8 MART DAYATMASINA DA KARŞIYIZ!!!

Yine bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesi, Samsun’da yaşanan ve yürek burkan bir şiddet olayının gölgesinde millet olarak savruluyoruz. Küçücük bir çocuğun gözleri önünde, kulakları dehşete düşüren çığlıkları eşliğinde gönlümüz kanadı. İtiraf edeyim ki olayın hangi boyutuna yanacağımı bilemedim. Kadına kalkan o elleri insanlığım adına lanetliyorum. Bu olayla birlikte birkaç gün önce şehrimizin meydanında yapılan bir basın açıklamasındaki kadına şiddete karşı mücadele çağrısına tanıklık ettik. Yüreğimizin bir yanı bu olaylar nedeniyle kadınımızı korumak için çarparken diğer yanı ise aynı gösterideki LGBTQ+LAR şeklinde açılan pankart için yandı dersem abartmış olmam. Birçok haklı gerekçe ile kadına şiddete karşı çıkarken, hemen yanında toplumumuz için büyük tehlike arz eden bir sapkınlığın reklamının yapılması ve savunulması, neye hizmet eder bunun sorgulanması elzemdir diye düşünüyorum.

Hep söyledim ve söylemeye devam edeceğim. Makul bir hakkın savunulması, kadına şiddetin engellenmesi adına konulan tepki ve tekliflerin ne kadar yanında isek, bu legal isteklerinin gölgesine sığınılarak ve bu makul çağrıyı suistimal ederek, ahlaksızlığın ve milletin değerlerine dinamit koymak kadar yıkıcı olan faaliyet ve taleplerin o kadar karşısındayız. Bu taleplerin içeride ve dışarıda hangi sermaye grupları ve uluslararası örgütler tarafından finanse edildiğini biliyor, büyük tehlikeyi görüyoruz.

Hiç kimse bu millete, bu taleplerin bir özgürlük alanı olduğunu anlatamaz. Net olarak ifade ediyorum ki; hiç bir özgürlük bir toplumun ahengini bozmaya, temel değerlerini ifsad etmeye, onarılmayacak yaralar açmaya ve neslin geleceğini tehlikeye sokmaya razı olacak kadar değerli değildir. İnsanın yaradılıştan bahşedilen fıtratını yok etmeyi hedef alan hiçbir sapkınlık, korunma talebinde bulunamaz. Dikkat çeken husus şudur ki; hangi konu ve gerekçe üzerinden olursa olsun, nerede bir protesto varsa sanki bir yemeğin baharatı ve (!) olmazsa olmazı gibi içine bir LGBT sosu eklemlemenin gayreti gözlerden kaçmıyor. Dün Boğaziçi Rektör meselesinde, bugün kadına şiddete dur eylemlerinde gösterilerin bir parçası hemen LGBT meselesi oluyor. Kimi (güya) kadın dernekleri, terör iltisaklı örgütler ve illegal yapılanmalar bu sapkınlık üzerinden eylemleri provoke etmeyi adet haline getirdiler. Çünkü adınız gibi emin olun ki, dışarıdan mali destek alarak fonlanıyorlar. Buna karşı milletimizin uyanık olmaya mecburiyeti vardır.

Bu topraklar bütün eksik ve kusurlarına rağmen Müslümanların coğrafyasıdır. İnancımız ve manevi değerlerimiz üzerinden yapılacak bir okumayla, bu sapkın taleplere göz yumulamayacağı zaten nettir. Ancak özgürlük taleplerini siper ederek bu konuyu suistimal edenlere elbette söyleyecek çok sözümüz ve itirazlarımız vardır. Ama sormak gerekir ki; bu toprağın hangi anne/babası, çocuğunun özgürlüğü adına (affınıza sığınarak yazıyorum ki) erkek evladının bir erkekle, kız evladının bir kızla ilişkisine ve evliliğine razı olabilir. Bırakın evliliği hangi aile bu şekilde bir ilişkiye razı olmayı bir kenara bırakın göz yumabilir, “kendi hayatıdır”, diyerek katlanabilir ve görmezden gelebilir. Ben mi yanılıyorum yoksa bu kadar savrulduk mu?

Şayet hala ruhumuz ve insanlığımız diri ve ayakta ise; bizim hassasiyetlerimiz üzerinden bize operasyon çekilmesine razı olamayız. Çatışma isteyenlerin ekmeğine yağ süremeyiz. Bu gibi sapkınlıklara “özgürlük kılıfı giydirilerek” makul itirazların önünü kesme niyetinin açıkça ortada olduğu bu günlerde, üzerimize kurulmaya çalışılan baskının temel argümanı olan “erkek şiddeti algısına” mağlup olmamalıyız. Kafa karıştıran kavramlar üzerinde manipüle edilmeye çalışıldığımızın farkına varmalıyız. Kadına şiddet kavramı üzerinden kurulan psikolojik baskı ile İstanbul Sözleşmesi’nin gayrimeşru yönlerinin gözden kaçırılmasına yönelik oyunu görmeliyiz. “Kuşa bak” denilerek aldatılmaya karşı uyanık olmalı, el altından inanç ve değerlerimizi tahrif eden yönlerine karşı itirazlarımızı en yüksek perdeden dillendirmeye devam etmeliyiz.

Gelelim kadına şiddet meselesine.Bizleri "kadına şiddete" karşı durmaya davet edenlere bütün kalbimle ve haykırarak diyorum ki; bir müslüman olarak inancımız ve imanımız gereği;

Değil eşrefi mahluk olan bir insana yönelik şiddete karşı olmak, doğadaki bir kuru ota, bir ağaca, çiceğe, börtü böceğe, dilsiz bir hayvana, kainatı paylaştığımız bütün mevcudata velhasıl yaratılmış her var'a yönelen şiddete karşıyız biz. O yüzden bizi bu numaralarla istediğiniz yere çekemeyeceksiniz. Şiddetin erkeğe has bir özellik olduğu dayatmasına en gür sedayla itiraz edeceğiz. Bu milleti bölmeye çalışıp başarılı olamadığınız birçok alandaki hüsranınızdan sonra, aileyi dinamitleyerek kadın/erkek çatışması üzerinden milletin bölünmesine çanak tutmanıza göz yummayacağız. Kadın ve erkeğin birbirinin eşi, yoldaşı, haldaşı, sofradaki aşı olduğunu ve onların bizsiz, bizim onlarsız bir anlamımızın olmayacağını, birbirimizin süsü olduğumuzu unutmayacağımızı dillendirmeye devam edeceğiz. Annemizi, eşimizi, bacımızı, kızımızı inancımız gereği baştacı etmeye dair sizden akıl almayacağız. Bunu ihlal eden her insanı adamdan ve insandan bile saymayacağız.

Şiddetin cinsiyet sorunu değil, insanlık sorunu olduğunu vurgulamaya devam edeceğiz. Bu bakış açısı ile 8 Mart gibi günler üzerinden, kategorik bölünmelerin peşinen karşısına çıkacağız. Bütün günlerin eşrefi mahluk olan insanoğlunun hürmete ve saygıya layık olduğu günler olduğu şuurunu taşıyarak, uluslararası ekonomik niyet ve sinsi planların parçası organize günler üzerinden karşı karşıya getirilmeye hayır diyerek, bir kez daha 8 Mart’ınızı kutsamadığımızı ve kutlamadığımızı haykıracağız.

3 Yorum

adem

adem

08 Mart 2021
Sayın Fevzi Bey yazılarınızla bu milletin vicdanına düşüncelerine sözcülük ediyor her daim hakkı savunuyorsunuz Rabbim sizlerden razı olsun

kemal dinçer

kemal dinçer

08 Mart 2021
Yazdıklarınızın altına imza atıyorum iyi ki varsınız korkmadan sinmeden sorunları dile getiriyorsunuz çok teşekkürler...

kemal mete

kemal mete

08 Mart 2021
Söylediklerinizin her cümlesine katılıyorum. Sapkınlıklar, özgürlük kılıfı altında toplumsal hayatımıza girmemeli.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri