AV. FEVZİ KONAÇ

Genovese Sendromu Ve Peygamber Ahlakı…

GENOVESE SENDROMU ve PEYGAMBER AHLAKI…

Geçenlerde sosyal medyada okumuştum ve uzun yıllar öncesinde de yine bu konuyu okuduğumu hatırladım. Konu “Genovese Sendromu” olarak adlandırılan toplumsal bir yaklaşımla ilgili bir analiz.  Anlayacağımız şekilde ifade edersek “seyirci etkisi” deniliyor. Bir olaya veya vakıaya denk gelindiğinde “nasıl olsa başkası yapar/halleder/yardım eder” diye müdahale etmemek, yaşanan olaya seyirci kalmak. Aslında çok can yakan bir hikayesi var konunun. Newyork’ta 1964 yılında Catherine Susan Kitty Genovese isimli bir kadın  gece 2-3 sularında işinden evine dönerken, Winston Moseley isimli bir adamın saldırısına maruz kalır. Moseley, Kitty’i evinin yakınında önce sırtından bıçaklar. Komşulardan biri “Kızı rahat bırak” diye bağırarak Moseley'i uzaklaşmasını sağlar. Kitty sürünerek oturduğu apartmanının önüne gelir. Bu esnada bağırarak yardım istemeye devam eder, fakat kimse yardım etmez. Bunun üzerine, Moseley tekrar olay yerine döner ve bu kez Kitty’e hem tecavüz eder hem de tekrar bıçaklar. Ayrıca, parasını da alıp oradan uzaklaşır. Moseley daha sonra yakalanır fakat yaklaşık 1 saat kadar süren olay sonunda Kitty çoktan -üstelik de en ağır şekilde- ölmüş olur.

Bu acı cinayet sonrasında etrafta oturan komşulardan 38 kişinin aslında cinayetin görgü tanığı olduğu tespit edilir. Niçin müdahale etmedikleri, polis çağırmadıkları sorulduğunda, çoğunlukla “Başkası çağırmıştır” diye düşündüklerini söylerler. Daha sonra bu 38 kişinin psikolojisine yönelik araştırmalar yapılır ve yaşanan durum sosyal psikolojide “sorumluluğun yayılması (Diffusion of Responsibility)” olarak adlandırılır.

Nasıl olsa başkası yapar… nasıl olsa birileri müdahale eder…

Son günlerin gündemine baktığımda canımı yakan birçok olayın üst üste geldiği bir süreci yaşadığımız malum. Ülke ve dünya gündeminde millet olarak hepimizi ilgilendiren çoğu konunun gündemde hak ettiği yeri bulmadığını görerek hüzünleniyorum. Burada dikkat çekmek istediğim iki ana mesele var. Birincisi bir önceki yazımda gündeme taşımaya çalıştığım bahar şenlikleri ile geride bıraktıkları alkolün, uyuşturucunun, gayrimeşru ilişkilerinin zirve yaptığı manzaralardan hareketle manen savrulan gençliğimiz. İkincisi ise ahlaki değerlere ve inancımıza savaş açan, onur (!) yürüyüşü adı altında LGBT ve taraftarlarının cüretkarca tutumlarına karşı bir avuç insanımızın tepkisi dışında beni son derece hüzünlendiren toplumsal duyarsızlığımız.

Milletimiz farkında mı? bilmem ama özgürlük adı altında eşcinselliğe ve sapkın ilişkilere göz yumulması beklentisi ile sinir uçlarımızla oynanıyor. Buradan bir çatışma planlanıyor. Kimilerince mesele birkaç eşcinselin basit tavrı olarak görülüyor. Oysa ki mesele neslin geleceği, ailenin geleceği, milletin ve ülkenin geleceği. Nihayetinde insanlığın geleceği. Bu sapkınlığa göz yummak demek insanlığın batışı demek. Hal böyle iken milletçe ne yapıyoruz? diye baktığımda bir avuç insanımızın meydanlarda bu yürüyüşlere engel olmak adına tavır koyması dışında adeta yaprak kımıldamıyor.

Bu duyarsızlığı görünce sormadan edemiyorum. Acaba anneler/babalar, aileler, dernekler, vakıflar, siyasiler ne zaman tepki verecekler? Allah korusun; oğlunuz eş adayı olarak kapınıza bir erkekle, kızınız bir kızla geldiğinde mi? Ne zaman eyleme geçeceksiniz? Diyeceksiniz ki; siz hangi siyasilerden medet umuyorsunuz? Zaten bazı siyasi partiler bile bu sapkın gidişatı özgürlük olarak değerlendirip destek verirken kimi kime şikayet ediyorsunuz? Haklısınız…

Dikkatle haber takip edenler görmüşlerdir. Bu hasta ve sapkın kişiler toplumu geren bir haddi aşmışlık içinde illerde yürüyüş yapmak için fırsat kolluyorlar. Çocuklarımızı ve aileleri zehirlemek anlamı taşıyan bu hastalığı görünür ve meşru kılmak için her platformu ince ince kullanıyorlar. Kimi uluslararası sermaye grupları kendi bünyelerindeki şirketler üzerinden insanlığı ifsad edecek bu girişimlere yeşil ışık yakıp, destek veriyorlar. Küresel güçler dünya nüfusunun çok olduğu iddiası ile laboratuvar virüsleri üretmekle ve neslin devamını engelleyecek bu hayasız ilişkileri özendirip aileyi bitirmek üzerinden büyük sermayelerle konuyu canlı ve diri tutmaya çalışıyorlar. Bu sayede yeryüzünde insanlık nüfus olarak kontrol altında tutulacak ve bu güçler rahat edecekler. Büyük resme baktığımızda oyunun da çapının büyüklüğünü görüyoruz. Yani affedilsin ama mesele dikkatle bakıldığında birkaç İ.B.N.E değil.    

Bütün bu cümlelerden sonra gelelim yazımızın başında zikrettiğimiz Genovese Sendromu’na. Yaşanan cinayeti o gün 38 kişinin görmesine ve olay bir saat gibi bir sürede gerçekleşmesine rağmen, herkes bir başkasının bir şeyler yapacağını umarak ve bekleyerek sessiz kalmış, adeta bu cinayete yardım ve yataklık etmiş sanki. Bir tek kişinin “Kızı rahat bırak” demesi dışında, kalan 37 kişinin “nasıl olsa başkaları bir şeyler yapar veya polisi arar” diyerek tepki vermemesi, engel olunabilecek bir cinayete tepkisizlikleri yüzünden asıl sebep olmuş. Susmuşlar ve bir başkasının harekete geçmesini beklemişler. Cinayet bağıra çağıra gelmiş ve gözler önünde işlenmiş. Zamanında tek bir kişinin duyarlı olması ile engellenebilecek bir kötülük büyük bir travmaya dönüşmüş. Duyarsızlık, tepkisizlik, umursamazlık, olaya seyirci kalmak ağır bedel ödetmiş…

Bu olaydan hareketle yukarıda değindiğim yaşanan gençlik savrulmalarına ve LGBT meselesine dair bir kısım vakıf ve derneklerimizin meydanlarda “nesli ve aileyi rahat bırakın” çığlığı atması (yani Genovese cinayetinde tek kişinin kızı rahat bırak kabilinden tepki vermesi gibi) dışında, milletimizi Genovese olayında sessiz ve tepkisiz kalan o 37 kişiye benzetiyorum. Ateş kapıyı çalmadan bir şey yapmayan, sorumluluk almayan, kendi elini taşın altına koymayan, bu sapık akım üzerinden toplumsal bir cinayeti gördükleri halde susanları, başkaları bir şeyler yapar mantığı ile sessiz kalarak, gençliği ve nesli ifsad etmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürdüğünü görüyorum. Bu derin duyarsızlıkla bize has yerli Genovese Sendromu yaşadığımızı düşünüyorum. Bu böyle gitmemeli ve bir şeyler yapmalıyız.

Yavrularımızı ve milletimizi korumak adına gelin bizi biz kılan şu güzel hikmeti yeniden kuşanalım. Bir kötülük gördüğümüzde onu elimizle, dilimizle ve kalbimizle buğz ederek kovmamız gerektiği tavsiyesi olan Peygamber ahlakını yeniden hatırlayalım. Gözümüzün içine baka baka gençliği ve aileyi öldürmeye çalışan bu hayasız akıma karşı bir şeyler yapalım. Bunun için kendimizi sorumlu görelim. Başkalarından bir şey yapmasını beklemek yerine ilk kıvılcımı biz ateşleyelim. Dilsiz şeytanlara dönüşmeyelim. Cinayete ortak olmayalım…

Kalemin ve bilginin sahibi Cenab-ı Hakk’a hamd ile… 

MEMLEKET GAZETESİ KÖŞE YAZISIDIR. 07.07.2022

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri