AV. FEVZİ KONAÇ

“KAN KUSUYORKEN & KIZILCIK ŞERBETİ İÇTİM” DEMEK PARDON İZLEMEK…!!

“KAN KUSUYORKEN & KIZILCIK ŞERBETİ İÇTİM” DEMEK PARDON İZLEMEK…!!

Film ve dizi sektörü yeni bir maden keşfetti. Mütedeyyin hayat tercihi olan insan ve ailelerin iç dünyaları ve günahla imtihanı herkesin dikkatini çekiyor anlaşılan ki; bu temalı diziler her kanalda arzı endam etmeye başladı. Kendi iç dünyamda bunlara şahitlik ederken bir hesaplaşma ihtiyacı nedeniyle bu yazıyı kaleme almak istedim.

Yüz yıl önce dindar olan veya bildiği kadarıyla dindar kalma temayülü olan milleti, İslam’dan, dinden ve geçmişten soğutmak için devrimler, yasaklar, cezalar, engellemeler derken tam olarak dinden koparılamayan millete, şimdi anladığım kadarıyla yeni bir taktikle yaklaşılıyor. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte sanata, kültüre, tiyatroya, sinemaya dair ne varsa kurucu iradede aktif rol verilen gayrimüslim ve sabetayist taife, ellerindeki bu gücü dindarları ve İslam’ı kötülemek amacıyla sanat görüntüsü üzerinden filmlere ve tiyatrolara dönüştürdü. Hocaların yobaz, sakallıların gerici, dindarların güvenilmez adamlar olduğunu ispatlamak için çevrilen filmlerde, atılmayan iftira ve çirkinlik bırakılmadı. Kimi filmler gerici ve ilerici kesimlerin çatışmalarında, gericilerin yediği dayaklar üzerine kurgulandı. Dindarlar ve İslam sinema salonlarında yuhalatıldı. Çağdaşlar alkışlatıldı.

Bu yanlı bakışla geçen yüzyıl sonunda gelinen noktada toplum ikiye bölündü. Çağdaşlar ve Gericiler. Bu iki kesim arasında belirgin bir uçurum oluştu. Ancak bu amaçla ne yapılırsa yapılsın bu topraklardaki İslam kokusu silinemedi, çağdaşlar (!) hedeflerine ulaşamadılar. Milleti tam olarak İslam’dan, imandan, inançtan koparamadılar. Bu milletin değerleriyle yapılan savaşı körü körüne direkt olarak saldırmak ve yok etmek üzerine kurgulayanlar, bu sayede milletin tamamen İslam’dan koparılabileceğini düşünenler, yanıldılar.

İktidarlar değişti, hayat hakkı tanımayan ve düşmanlık edilen kesim ülkeyi yönetmeye, yetkiyi kullanmaya, karar mekanizmasında etkin olmaya başladı. Yok edeceklerini sandıkları İslam kamuda görünür hale geldi. Kapattıkları kurumlar, okullar yeniden canlandı ve inancın yaşanmasının önündeki engeller tek tek kalktı. Direkt savaş taktiği hesabı tutmamıştı. Baskıyla, yasakla, darbeyle maksat hasıl olmamış ve netice alınamamıştı.

Yeni bir yol ve metot bulunmalıydı. Kötü Müslüman, iyi Laik filmi artık reyting almıyordu. Filmin senaryosu yeniden yazılmalıydı. Yasak ve ceza ile film karakterleri üzerinden kötülemekle olmadığına göre bu özgürlüğü elde edenlerin hayatlarına kameralar çevrilmeli, dindar ve mütedeyyin kitlenin iç yüzü topluma deşifre edilmeliydi. Evet… çokça çekilen filmlerdeki hikayede geçtiği gibi; yobaz (!) cami hocasıyla, modern cumhuriyet öğretmeninin köydeki çatışmasından, galip gelen çağdaş öğretmenin olması artık demode olmuştu. Kötüleyerek ve aşağılayarak hedefe varılamamıştı.

Yobazlar (!) iktidara gelmiş, yetkiyi kullanır olmuş, parayı ve makamı bulmuştu. İşte filmdeki senaryo tam da burada değişmeliydi. Makamı, parayı, iktidarı bulmuş bir mütedeyyin kitle ne ile imtihan oluyorsa artık onun filmi yapılmalıydı. Eee… nihayetinde insandı bunlar ve zaafları vardı. Yiyor, içiyor, geziyor, giyiniyor, tüketiyor ve dünyadan zevk alıyorlardı. Yok zamandaki İslami iddiaları ile varlık zamanındaki imtihanları arasında kayıplar olmalıydı. İşte tamda buradan girilmeli, dindarlar nasıl deforme olmuş, iddialarından nasıl vurulmuş, topluma gerçek yüzleri ifşa edilmeliydi. Yüz yıl boyunca yapılan saldırılar mademki netice vermemişti taktik değiştirilmeli, Müslümanlar zaaflarından hedefe konulmalıydı.

Böyle olması zamanın diline ve ruhuna daha uygundu. Çünkü yükselişlerine engel olunamayan bu kitlenin, günah galerileri açılarak, milletin saldırı ile soğutulamadığı İslam’dan, dindarlık iddiası olanların günah ve kusurları üzerinden toplum dinden uzaklaştırılmalıydı. Bak! sadece laikler, Kemalistler, çağdaşlar, solcular, deistler değil; dindarlık iddiasında olanlarda bozuldular ve günaha battılar denilmeli ve millete mesaj verilmeliydi.

İşte dönemin dili ve taktiği gereği piyasaya; mütedeyyin kitlenin içyüzünü (!) gösteren, kızılcık şerbeti kıvamında kan kusturan senaryolarla diziler sürülmeye başladı. Parayı ve iktidarı bulan dindar nasıl değişiyor ve dönüşüyor, bunun altı kalın harflerle çizilmeye başlandı. Uçkur, haramzadelik, gayriahlaki tercihler, içki, kumar ve aldatmalar üzerinden, “sadece bizim kesimde yok, bakın onlarda imkanı bulur bulmaz bize benzediler” mesajı kulaklara ve gözlere bangır bangır sokulmaya çalışıldı ve galiba başarıldı.

Her kanal bu konuya parmak basan diziler çekmeye başladı. Goncalar açtı, Ömer’ler coştu. Ana teması dindarların özel hayatlarında (affedilsin ama) ne haltlar yediğini anlatmak olan bu dizilerin reytingi, gizemli ve içe kapanık yaşam sürdükleri düşünülen dindarların özelini merak eden öbür mahalle tarafından patlatıldı. Sadece öbür mahalle değil, mütedeyyin mahallede “vay arkadaş neler oluyormuş” şaşkınlığı ve modunda kendi iç hesaplaşmasına dair dizilerin içine gömüldü, gitti. Dindarlık sorgulatıldı, aşırılık (!) taşlandı, taraflar laik/gerici olarak yeniden konumlandırıldı. Başörtüsü ve tesettür; açılma temayülü olan tesettürlü kızlarımızın açılmasına cesaret verecek şekilde sorgulatıldı, gerici baba ve anne toplum nezdinde yargılatıldı. Dindarların isteyerek veya iman gereği değilde, mahalle baskısıyla şekil Müslümanları oldukları lanse edildi, mütedeyyin ailelerin baskıyla çocuklarına dini yaşatmaya çalıştıkları anlatıldı. İsyan eden gençlerin dini ellerinin tersiyle nasıl ittiklerinin propagandası yapıldı. Bu mesajlar mütedeyyin insanlara diş bileyen ve ellerini ovuşturarak izleyen karşı mahalleyi çok mutlu etti.

Evet… artık savaş şekil değiştirdi. Mütedeyyin kitleyi kendi zaafları üzerinden vurma taktiği tıkır tıkır işletiliyor. Peki onlar bunu bir bilinç dahilinde yapıyor da, tamamen çamur mu atılıyor dindarlara? Bizim iç hesaplaşmadaki halimiz nedir? Dizilerde bize biçilen senaryo hep yalanlarla mı örülü? Yoksa ders alacağımız, yüzümüze tokat gibi çarpan yanlışlarımız, kayıplarımız ve zaaflarımız var mı?

İtiraf edelim ki var; parayı, makamı, imkânı bulunca şaşıranlarımız çok. Güç zehirlenmesi yaşayanlarımız çok. İktidar nimetlerini görünce yamulanlarımız çok. Keşke bu iç hesaplaşmayı diziler üzerinden değil de, günahlarımızla yüzleşme cesareti veren imanımız üzerinden yapabilseydik. Ve kazanırken kaybedenlerden olmasaydık. Keşke filmlere konu edilebilecek günahlarımız ve kusurlarımız olmasa idi. Reyting malzemesi yapılamayacak kadar hakkıyla saf, temiz, mütedeyyin olabilseydik, kalabilseydik. Keşke eski filmlerde olduğu gibi bu günde dindarları yuhalatma amacı olan bu dizilere fırsat verecek handikaplarımız olmasaydı…!!

2 Yorum

Dilek Gürel

Dilek Gürel

27 Ocak 2024
Kaleminize sağlık çok doğru tespit be değerlendirmevyapmışsınız

Ahmet Turan Öze

Ahmet Turan Öze

27 Ocak 2024
RTÜK ne işe yarıyir? Hâlâ çözemedim.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri