AV. FEVZİ KONAÇ

15 Temmuz Şehidleri Hürmetine

15 TEMMUZ ŞEHİDLERİ HÜRMETİNE

2019 yılı 15 Temmuz’u İdi. Aradan 3 yıl geçmiş ve 251 Şehidin hatıraları capcanlı, terör örgüne olan öfke dipdiriydi. O zaman bir yazı kaleme almış ve o geceyi zihnime mıh gibi çakan İstanbul’daki ablamın sorusuyla şok olmuştum. “Hiç unutmuyorum. İstanbul’da yaşayan ablam aradı ve Boğazköprü’de tankların yolu kestiğini ve ne olduğunu bilip, bilmediğimi sordu. Saat gece 21:45 civarıydı. Darbe girişimi olduğu netleşmeye başladığında evden çıkarken üzerimde buruk bir ürkeklikle kendimi meydanda bulmuştum. O gün yaşadıklarımı ifade ederken kurduğum cümleler gün gibi zihnimde duruyor. “Türkiye’nin her yerinden çeşitli haberler geliyor ve meydanda gittikçe artan bir kalabalıkla kendimi meçhule giden bir gemiye binmiş gibi hissediyordum. 3 arkadaş, tamda medresenin önünde otururken bomba ihbarı yapıldığı haberleri geliyor ama tek bir insandan tedbir için bile olsa bir kımıldama veya ortamdan ayrılma refleksi görülmüyordu.” demiştim. 15 Temmuz 2019…

Bu tarihi acının 6. yıldönümünde yine gönlümüz buruk, yine acımız taptaze, yine millet olarak yaralıyız. 6 yıl geçti. Bir kısmımızın acıları taze ama bir hakikatın da altını çizmek gerekirse genel olarak milletçe çabuk unutuyoruz. Bir milletvekilimizle sohbet ederken Cumhurbaşkanımızın darbeleri yani 1960, 1971, 1980, 28 Şubat ve nihayetinde 15 Temmuz’u gençliğimize hakkıyla anlatamadığımızdan dertlendiğini ifade etmişti. Ben de böyle olduğunu düşünüyorum. Doğru tespitler ve çıkarmalarla 15 Temmuz hakkıyla aktarılamadı gençlere. Slogan ve eğlenceli bir gece haline dönüştü/dönüştürüldü. İstisnalar olmakla birlikte; Destan ve hüzün gecemizi, kendi ellerimizle kına gecesine çevirdik. Geçen yıllardaki manzaralar hala gönlümüzü yakıyor. O gece göz kırpmadan ölüme koşan gençlerin emsalleri, nasıl oldu da 6 yıl sonra pop ve rock konserlerindeki çılgınlara dönüştü? Konserler, şarkılar, türküler omuzlara alınıp, çılgınca eğlenen gençler işin mahiyetinden ne kadar uzaklaştığımızın göstergesi olarak yeter. Kimse kızmasın. İyileri tenzihen özeleştiri yapmak niyetim.

Bugün resmi birtakım programlar dışında 15 Temmuz’a karşı 6 yıl önceki milletimizin doğal refleksini göremediğimi söylemem lazım. Evet. Çabuk unutuyoruz. Ve gençlerimiz tüm darbelerle birlikte 15 Temmuz’u hakkıyla bilmiyorlar ve idrak edemiyorlar sanki. O gün meydanlara Cumhurbaşkanımızın meydanlara çıkma talebinin öncesinde insanlar akın etmeye başlamışlardı. Tam meydanda idim. Daha öncede yazmıştım. “O gece olayın tam detayına bile vakıf olmayan gençler, kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar adeta kader birliği yapmışçasına tevekkülle kaderlerine razı olmuşluğun resmini çiziyorlardı. Sela’lar ve ezanlar yüreklere ferah veren nameleri ile bana hiç o gece kadar lezzetli gelmemişti. Sonunda ölmek bile vardı ama vatan için çarpan yüreklerin sesinden başka sesi duyacak gibi değildi insanımız. Aradan birkaç saat geçtikten sonra haberler netleşti. FETÖ ve onun sahipleri Anadolu’ya kastetmişlerdi. Hafızamda bu kaçıncı darbe idi, o anlarda belki bilemedim ama bu millete bunu reva görenleri bir kez daha lanetlediğimi unutamam.”

Aradan 6 yıl geçti. İçerde yargılamalar ve operasyonlar devam ediyor. Hesap kesinlikle görülemedi ve kapanmadı. Dışarıda ise kendi kucağında oturttuğu Fetö elebaşısı eliyle ülkemizde darbe yaptıran ABD ile hala stratejik ortaklık bitmedi/bitirilemedi. Dış hesaplaşma olmadan anlaşılan o ki; Fetö bitmez. Bu meselede siyaseten hesaplaşma yapabilmemiz için güçlü bir Türkiye’ye ve iradeye muhtaç olduğumuz ortada. O yüzden zihin arkamızda mücadele bitti mi? tehlike geçti mi? sorusuna net cevap veremiyoruz. Gündemi takip edenlerin teşhis edeceği gibi Fetö ve yandaşlarının algı operasyonları üzerinden hala çok net olarak ülkemiz aleyhine çalıştığını da görüyoruz. Ama hem güçlü Türkiye hem de hesabın altının çizilme vakti geliyor… bunu görüyorum ve ülkeme dua ediyorum.

Peki…!! Ne yapmalıyız…

15 Temmuz’u ruhuna uygun olarak anlatmalı ve öyle yaşamalıyız. Yüzyıllar boyu Anadolu üzerinde bu ve benzeri oyunlar oynandığını tarihi verilerle gençliğe ve milletimize aktarmalıyız. Komplo teorileriyle değil yaşanmışlıklar üzerinden dost ve düşman kavramlarını yeniden inşa etmeliyiz. Büyük bir tarihin mirasçısı olan milletimize ve gençliğimize bu gerçekleri resmi ideolojinin baskısından çıkarak hatırlatmalıyız. Kuru sloganları bırakıp destanlarımızın ruhunu aşılamanın yollarını bulmalıyız. Emir ve resmi görevlendirmelerle değil yüreğiyle meydanlara koşması gerektiği inancını insanımıza manen vermeliyiz.

Tüm bu duyguların beni etkilediği 3 yıl önce;“251 Şehidin hüznü ile içimden geçenleri kaleme almak için klavye başına oturmuştum. İçimden hayatımda ilk defa bir şair gibi 15 Temmuz Destanı’nı kaleme almak geçti. Keşke şair olsaydım, olabilseydim. Şiirler yazabilseydim. Bir şairin naif yüreğinden dökülen satırlar gibi cümleler kurabilseydim. Keşke Abdullah Tayyip Olçok’u bir şehide yakışır şekilde kaleme alabilseydim. Keşke Ankara Gölbaşı’ndaki görev yerinde Şehid edilen polislerimize destanlar yazabilseydim. Boğazköprü’de can veren yiğitlere ağıtlar yakabilseydim.” diye düşünmüş, bu ruh haliyle içimden geçenleri kaleme aldığım satırları paylaşmıştım.

O gece can veren bütün Şehitlerimizin hatırasına (Fatiha talebimle) siz değerli okuyucularımızla paylaşmayı 6. yılında yine vazife sayıyorum. Onları unutmadık ve unutmayacağız. Ve sonunda Rabbimizden bu toprakları bir daha bu acılarla imtihan etmemesi için niyazda bulunuyorum.

15 TEMMUZ ŞEHİDLERİ HÜRMETİNE!!

Şiir yazabilseydim eğer...
Gönlümü açabilseydim mesela
Neler neler söylemek isterdi dilim…

Şiir yazabilseydim eğer...
Kelimeleri konuşturabilseydim şayet...
Mısralarımla ikna etmek isterdim insanları

Şiir yazabilseydim eğer...
Kahramanları anlatabilseydim şiirimle...
Destana çevirmek isterdim yüreğimdekileri...

Şiir yazabilseydim eğer...
Anlatırdım…Temmuz’un kar yağmış gibi soğuk,
Donduracak kadar ayaz taşıyabileceğini...

Şiir yazabilseydim eğer...
Öğretirdim… Selaların yıldırımlar gibi çarpacağını,
Ve geceyi gün gibi aydınlatacağını, tüm Bilim Adamlarına 

Şiir yazabilseydim eğer...
Haykırırdım… Milletimin kahramanlıklarının
Tarihte bir hikaye olarak kalmadığını, tüm Tarihçilere…

Şiir yazabilseydim eğer...
Anlatırdım… Allahuekber’in icad edilenlerden,
Daha güçlü bir silah olduğunu, tüm Mühendislere...

Şiir yazabilseydim eğer...
Söylerdim... yeryüzünde Şehadet şerbetinin lezzetine eş,
Hiçbir  tadın olamayacağını, tüm Gurmelere…

Şiir yazabilseydim eğer...
Vatan ne demek, uğrunda ölmek ne demek!
Anlatırdım... kelepçeler ile kapımıza gelen, tüm Hainlere

Şiir yazabilseydim eğer...
Öğretirdim… bu ülkede yapılan köprülerin,
Cennete açılan Sıratlar olduğunu, tüm İmamlara...

Şiir yazabilseydim eğer…
Anlatırdım... kahramanlığın erkek ve kadınlıkta değil,
Yürekte saklı bir nimet olduğunu, tüm Doktorlara...

Şiir yazabilseydim eğer…
Söylerdim… cesaretin tarifinin sözlüklerde değil,
Uçağa parmak sallayan adamın gönlünde olduğunu, tüm Edebiyatçılara

Şiir yazabilseydim eğer…
Öğretirdim... Darbeye/darbe yapmanın tarifini
Tanka kafa tutan adamın resmini kitaplara koyarak, tüm Siyasetçilere

Şiir yazabilseydim eğer…
Anlatırdım… kurşun geçirmez yeleklerin değil,
Kurşun geçirmez yüreklerin galip geleceğini, tüm Korkaklara

Şiir yazabilseydim eğer...
Haykırırdım... emri ilahi ile Şehidlerin ölmeyeceğini
Ölümsüz olanların ise asla yenilmeyeceğini, tüm Dünyaya Tapanlara...

Şiir yazabilseydim eğer...
Anlatırdım gözyaşlarıyla ANADOLU’nun...
ÖMER yüreklilerin...
HALİS niyetlilerin...
DEMİR bileklilerin ülkesi olduğunu
Tüm kahpece Pusu Kuranlara...

Şiir yazabilseydim eğer…
Fısıldardım... hayatın sadece güzel şiir yazmak ve okumak olmadığını,
Aslolanın şiir gibi yaşamak ve ölmek olduğunu, tüm Şairlere...

Şiir yazabilseydim eğer…
Şair olabilseydim şayet...

“Şehid tahtında Rabb’e gülümser...!!
Ah binlerce canım olsaydı der”...!!
Mısrasını yaşamanın, var olmak olduğunu...
Anlatırdım... Söylerdim... Öğretirdim...
Gençlere... İhtiyarlara... tüm Milletime...!!

FEVZİ KONAÇ

15 TEMMUZ 2022

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri