Av.Fevzi Konaç

Rahmetli Sakıp Sabancı’ya Atılan Tokat ve Gençlik...

RAHMETLİ SAKIP SABANCI’YA ATILAN TOKAT VE GENÇLİK...

Gençlerin gün geçtikçe manevi anlamda savrulduklarına, en basit temel dini bilgilerden bile uzak olduklarına, büyük bir kesiminin ise inanç ve iman noktasında da kimliklerinde yazan (güzel örneklikleri ve istisnaları ayrı tutarak) İslam’dan habersiz olduklarına şahitlik ediyoruz. Zor zamanlardan geçiyoruz elbette. Gençlerin dünyasını, bizim değer atfettiğimiz inanç esaslı kavramların yerine, seküler bir yaşamın dayatması olan ve nefse hoş gelen haz merkezli başka şeyler işgal etti sanki. (Olumlu ve iyi örnekleri tenzih ettiğimin bilinmesini isterim soruna odaklı yazdığım malumdur)

Çocuklarımız ve gençlerimiz büyük oranda öncelikleri arasına ilk sıralara dünyayı, parayı, diplomayı ve makamı koydular. Gelecek endişesi dünyalık üzerinden tanımlanınca bu durum maneviyatla olan bağlarını bozdu. İlgilendikleri konular “getiri olarak bu yaptığım bana ne sağlar” sorusuna bağlı cevaplardan besleniyor. Her şeye madde planında bakınca maneviyata, sanata, edebiyata, tarihe ve genel kültüre dair en basit konulara bile zerre kadar ilgileri yok. Akademik kariyer endeksli yol haritalarında işlerine ne yarayacaksa, sadece onlara dikkat kesilmiş durumdalar. Bu odaklanma dışında sanki birçoğunun dünya yansa umurunda bile değil. Bu yaklaşımın birçok nedeni var ve biz bunları acilen konuşmalı, tedbirler almalıyız. Önce şu sorudan hareketle yol almalıyız. Gençlerin içinde bulundukları bu ruh halinden dolayı suç sadece onlarda mı? Elbette hayır.

İçinden geçtiğimiz bu niteliksiz süreci etraflıca tahlile ihtiyacımız var. En kolay olanı yapmadan, yani faturayı direkt gence kesmeden özeleştiri yapmalı, önce aile olarak biz ebeveynlerden başlamalıyız. Bizler çocuğumuzu üniversiteye taşıyacak en kaliteli okulu, öğretmeni, dershaneyi ve kaynak kitabı ararken gösterdiğimiz titizliği, onları ölümden sonraki kariyerlerine hazırlayacak Kur’an iklimini, hocayı, manevi eğitim kurumlarını aramakta göstermiyoruz. Hiç ölmeyecek gibi yetiştirdiğimiz yavrularımız, ahiret ve hesap kavramlarını duymadan gelişip boy veriyor, birçoğu inanç noktasındaki sorumlulukları öğretilmediği içinde özgürlüğün ve hazzın kölesi olmaktan kurtulamıyorlar. Sonra mı? Bu şekilde yetişen genç tabiri caizse uyuşturucu, hırsızlık, taciz, istismar, hakaret, tehdit, yaralama, sosyal medya üzerinden işlenen suçlardan duvara toslayınca, bir yerde bir hatanın olduğu ortaya çıkıyor ama tabi ki iş işten geçtikten sonra.

Evlerimizde anne-babalar olarak sorumluluklarımızı yerine getirmediğimiz gibi, okulda da yavrularımıza manevi eğitimin verilmesi konusunda da ne yazık ki takipçi değiliz. Hiç değilse temel dini kavramları ve inancını öğrensin diye seçmeli derslerde bile Siyer, Kuran vs. derslerini seçmekte çocuklarımıza telkinde bulunmuyoruz. Böyle olunca adı “Muhammed” olup, bu ismin en özelde kimin ismi olduğunu bilmeyen, helali haramı öğrenmeyen, bu nedenle kutsal çizgileri ve sınırları olmayan, hakkıyla Allah ve Peygamberini tanımayan nesiller türeyip inançsızlık girdabında kaybolup gidiyorlar. Bir büyüğümüzün ifadesiyle Allah’a inanan ve kelime-i şehadeti bilenlere bile razıyım dediğimiz bir süreci yaşıyoruz.

Gerçi biz arzu etsekte bu eğitim sisteminde, okullarımızda çocuklarımıza hakkıyla temel dini şuur kazandıracak bir müfredat var mı? Buna evet diyebilmek acı ki mümkün değil! Din ve ahlak bilgisi içinde istisna bölümler olmakla birlikte sadra şifa bir inanç inşasına yarayacak ne var? sorusunun karşılığı koca bir sıfır. Allah inancı, Peygamber sevgisi, İslam’ın emir ve yasaklarının ciddi bir şekilde yavrularımıza verildiğini söylemek imkansız.

Bir din dersi öğretmeni kardeşimize sordum. İslam inancı gereği yaşı gelmiş bir öğrenciye namaz kılmayı serbestçe telkin edebiliyor musunuz? Kitabın Kur’an’la mutlaka tanış ve öğren diyebiliyor musunuz? Faiz haramdır, gayrimeşru ilişkiler İslam’da yoktur. Her Cuma günü yaşı uygun olanlara Cuma Namazı farzdır, gitmek zorundasınız gibi telkinlerde bulunup, dinin temel dinamiklerini ifade edebiliyor musunuz? Müfredat buna müsait mi? Aldığım cevap ibretamiz inanın. Öğretmen kardeşim dedi ki; “Bu sistemde bunu yaparsak ya soruşturma geçiririz, ya ebeveyn şikayetine maruz kalırız ya da bu işlere karşı kesimlerin saldırısına maruz kalıp ilgili okuldan uzaklaştırılırız.”

Hiç unutmuyorum; bir okul müdürü kardeşim okulunda bir kız öğrenciyle, bir erkek öğrencinin aralarındaki yakınlaşmadan dolayı telafi edilemez bir sıkıntı doğmaması adına kız öğrencinin ailesini lisanı münasiple uyarınca kız öğrencinin annesinin “Size ne benim kızımın erkek arkadaş meselesinden, sınav öncesi neden benim kızımın psikolojisini bozuyorsunuz” diye adeta okulu basarak kendilerine bağırdığını ifade etmişti.  İstisnalar olmakla beraber genel tablo bu. Şu hale bakar mısınız? Cumhuriyetin ilanından sonra devrimler üzerinden yapılan tercih nedeniyle okullarda Allah’ın arzu ettiği İslamı konuşmak, anlatmak, müfredatta helalleri ve haramları gençlere aktarmak hala zor ve korkutuyor bizleri! Birileri ne der endişesi, laiklik baskısı bitmiş değil, çünkü birileri dinsiz ve seküler bir hayat ve ülke hayal ediyor.

Bu şartlarda aileden bu temeli alamayan, eğitim hayatında okulda inancı ve İslam’la buluşamayan, devletin bıraktığı bu boşluğu hakkıyla doldurmak adına eğitim veren bir vakfın veya derneğin iklimine denk gelmeyen, kendisine bu toprakların temel değeri olan İslam anlatılmayan bu gençler... Allah’ı ve Peygamberiyle, dünya ve ahiretini mamur edecek imanla nasıl buluşacak? Bunun cevabı yok. Bu nitelikte bir eğitime karşı çıkanlar, İslam düşmanlığı yapanlar bu toprakların gençlerine nasıl büyük bir zarar verdiklerini görmüyorlar. Bu tutumlarının ve İslam’a olan muhalefetlerinin bedelini, korktukları ve bilmedikleri için gönülleri imanla inşa edilmesi gerekirken, süfli ideolojilerle zihinleri kirletilmiş çocuklar ödüyor. Halimiz şu ki; peşinden koştuğumuz batı kendi gençliğini kiliseye çağırmak adına canhıraş çabalarken, biz batıcılar eliyle gençlerimizi camilerden, dinden soğutmanın ve uzak tutmanın çukurunda çırpınıyoruz adeta.

Yıllar önce aşağıda size aktaracağım hikayeyi okumuş ve bu dersi bir İngiliz’den alan Sakıp Sabancı adına üzülmüştüm. Bugün birçoğumuz sanki Sabancı’nın durumundayız. Olay şu şeklide cereyan eder.

İşadamı rahmetli Sakıp Sabancı kızını batı standartlarında tahsil yapması için İngiltere'deki Harward Kolejine kaydettirmeye gider.Okul idaresi kolejin çeşitli bölümlerini Sabancı'ya gezdirdikten sonra kiliseyi göstererek: "Burası da dini ibadet yeri" deyip kızı için bir mescit yeri ayarladıklarını ve kendisine "Sizin kızınız Müslüman olduğu için dini ibadet günlerinde Kur'an’ı Kerim getirsin, istediği şekilde okusun. İbadetini burada yapsın. Siz Kur'an okumasını kızınıza telkin ettiniz mi?" diye sorarlar.

Sakıp Sabancı'nın daha sonra bu hadisenin değerlendirmesini yaparken:
"Allah var, doğrusu ben kızımla beraber Kur'an-ı Kerim getirmemiştim. Kızıma da telkinde bulunmamıştım, çok utandım. Sırtım terledi. O 'gavur' dediğimiz kişinin bana verdiği dersten çok mahçup oldum. Adeta yüzüme bir şamar patlamıştı. Ve Türkiye'ye geldiğimde kızıma hemen bir açıklamalı Kur'an-ı Kerim gönderdim."

Sabancı’nın kızı o tarihlerde okuduğu okullarda yani kendi ülkesinde inancının temellerini ne kadar öğrendi ki? sorusunun cevabı şurada dursun da... Sabancı’nın itirafı bizimde yüzümüze inen bir şamar gibi değil mi? Kariyeri için test edinmesine ve çözmesine, başka öğrencilerle yarışırcasına soru bankalarına ulaşmasına destek verdiğimiz, para harcamaktan çekinmediğimiz hergün başına dikilip kaç soru çözdün? diye hesaba çektiğimiz yavrularımızın... Kur’an’la, Allah’la, Peygamber’le buluşmasına katkı sağlayacak ne yapıyoruz? Kaç sayfa Kur’an okudun diye hiç soranımız var mı? Allah aşkına.

Sonra mı? Sonrası bir felaket tabi ki; edebi, ahlakı, saygısı, inancı, kutsalı, değerleri, anne- babasına sevgi ve itaati olmayan, ideolojik savrulmalar ve hazzın esiri olmuş, birçok bağımlılıkla imtihan olup kaybeden, vatan sevgisinin temelleri atılamadığı için kendi ülkesinden kaçmak isteyen ucube gençlerle ağır imtihanlar yaşıyoruz. Ama hepsi bizim yavrularımız ve kıymetlimiz. Onların kusurları bu gerçeği değiştirmiyor.

Bu gidiş, gidiş değil diyorsak; gençlik tamamen elden gitmeden bir şeyler yapmalıyız!! Gün o gün...

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri