ÖĞR. GÖR. OSMAN UTKAN

Yarım Dua

Yarım Dua

Kadın oldum olası erkek çocuğu olsun istiyordu. İlk iki çocuğunu kız olarak dünyaya getirmişti. Erkek çocuklara sahip arkadaşlarını gördüğünde onlara imreniyordu. Onların erkek çocuklarını uzun uzun seviyor ve böylece erkek evlat hasretini gidermeye çalışıyordu.

İki kız çocuktan sonra üçüncü çocuğuna gebeydi artık. Doğacak çocuğunun erkek olması için sürekli dua ediyordu. Erkek evlat hasreti onu o kadar etkilemişti ki dualarında sadece aynı şekilde ve aynı şeyleri söyleyerek yakarıyordu. Dualarında “Allah’ım bana bir erkek evlat ver de, nasıl olursa olsun.” şeklinde yalvarıyordu.  Gecede, gündüzde, seherde ve sahurda her zaman bu minvalde dualar edip durdu. Erkek çocuk olursa diye adak da adamıştı.

Hastaneye gidiyor rutin kontrollerini aksatmadan yapıyordu. Birkaç ay sonra bebeğin cinsiyeti belli olmuştu. Kadının duaları kabul olmuş ve bir erkek çocuk sahibi olacaktı. Kadın hiç olmadığı kadar mutluydu. Sayılı gün hemencecik geçer derler ya aynen öyle dokuz ay çabucak geçmişti bile.

Bu süre zarfında kadın erkek yeni bebeği için alışverişler yapmış. Bebek odasını hazırlamıştı. Evin her tarafı mavi tonlarla kaplanmıştı. Oyuncaklar ona göre alınmıştı. Daha dünyaya gelmeden odasını oyuncak arabalarla doldurmuştu. Hastane çıkışları, küçük küçük zıbınlar, eldivenler, çoraplar vs. fazlasıyla alınmıştı.

Cinsiyeti belli olur olmaz ismini de belirlemişti, kadın.  Eskiden beri çok sevdiği, Türk Sinemasında önemli bir oyuncu olan Ekrem Bora’dan ilhamla “Bora” ismini yeni bebeğine verecekti. Bora, “Arkasından yağmur getiren ya da yağmurla birlikte gelen sert ve çabuk geçen fırtına” anlamına geliyordu. Bu ismin anlamını da çok seviyordu.

Nihayet doğum günü gelip çatmıştı. Kadın çok heyecanlıydı. Uzun zamandan beridir hasretiyle yanıp tutuştuğu erkek bebeğini kucağına alacaktı. Hastanede doğum gerçekleşmiş ve kadın normal servise gelmişti. Yeni doğan bebek bazı tetkiklerden sonra annesine getirilecekti. Takriben iki saat sonra sağlıklı bir şekilde bebek annesine teslim edilmişti.

Kadın sevinçten gözyaşlarına engel olamıyordu. Sanki uzun yılların hasreti varmış gibi bebeğini kucaklıyordu. Bebeğine sevgiyle ve şefkatle bakıyordu. Gözlerini bebekten alamıyordu. Çok beklemişti bu an için. Kadın en sonunda muradına ermişti. Artık onun da bir erkek evladı vardı. Sanki dünyalar onun olmuştu.

Kadın bir gece hastanede kaldıktan sonra taburcu olup evine gelmişti. Kapıda süslerle yazılmış olan “Hoş eldin Bora” yazısı, anne ile bebeği karşılamıştı. O gün evinde hiç olmadığı kadar mutlu olmuştu. Onun ifadesiyle bundan sonra “oğluşuyla” zaman geçirecek ve onu büyütecekti. Adaklar yerine getirilmişti. Akika kurbanı kesilmişti. Tatlılar, çikolatalar ve şekerler dağıtılmıştı.

“Her doğan büyür; her yaşayan ölür” derler. Bora da gün be gün büyüyordu. İlk anda emekleme, sonra yürüme derken, koşmaya başlamıştı. Aradan iki yıl geçmişti bile. Ağzı kalabalık bazı kelimeleri telaffuz etmeye başlamıştı. Kadın yavrusunun “Anne” demesini aşkla bekliyordu. İki yaşında olan Bora’nın ilk kelimesi “Anne” olmuştu. Kadın sevinçten uçuyordu. Sık sık onunla konuşuyor onun ilk kelimelerini zevkle tekrar ettiriyordu.

Çocuk konuşmaya başladıkça bazı şeylerin yolunda gitmediği anlaşılmaya başlandı. Konuşmalar anlamlı ve tutarlı değildi. Doktorlara gidildi. Tetkikler ve tahliller yapıldı. Ailenin aldığı cevaplar, onları tatmin etmiyordu. Yeni doktorlara ve yeni hastanelere gidiyorlardı. Hastanelerde yoğun geçen süreden sonra çocuk dört yaşına gelmişti. Haberler aile için hiç iyi değildi. Çünkü çocuğun akıl sağlığı yerinde değildi. Ailenin sürekli olarak çocuğu gözetim altında tutması gerekliydi. Çocuk için özel eğitimler almaları gerekiyordu.

Kadın için erkek çocuk sevinci buraya kadardı. Bundan sonra çok sevdiği oğluşu için fedakârlık yapma zamanıydı. Kadın bundan sonraki hayatı boyunca bu çocuğu için koşturmak zorundaydı. Bu düşünce onu derinden yaralıyordu. Çocuğunun durumuna çok üzülüyordu. Kadının elinden bir şeyin gelememesi ise onun için iyiden iyiye bir yıkım gibiydi.

Küçükken bir yolla kontrol etmek kolaydı. Çocuğun yaşı ilerledikçe işler daha da zorlaşmakta ve içinden çıkılmaz hal almaktaydı. Çocuğu korumak için onu kontrol altında tutmak gerekiyordu. Bir aile için bir anne için bu çok zordu. Hani derler ya “Ölüsü olan bir gün; delisi olan her gün ağlar” diye. Kadın çok sevdiği yavrusu için artık gözyaşı döküyordu gizli gizli.

Kadın “Duamı yarım ettim” diyerek anlatırdı olan bitenleri. “Oysaki Allah’ın yanında her şey var. Duaların sahibi, duaları kabul edendir. Ben ise eksik ve yarım dua ettim” diye pişmanlığını dile getirirdi. Bora, gerçekten ismi gibi kadının ve ailenin hayatında fırtınalar ve kasırgalar estirmeye devam ediyordu.

Osman Utkan, 15.04.2022
Kayseri Üniversitesi

 

 

 

 

1 Yorum

Fevzi DAL Fe

Fevzi DAL Fe

17 Nisan 2022
SelamınAleyküm saygıdeğer hocam yüreğinize ellerinize sağlık yine çok önemli bir konuyu ele aldınız. Bende sevdiğim kişilere Dualarınızı geniş ve güzel edin diye çok önemli bir durum bu . ALLAH C.C ayetinde de buyuruyor ki... HİÇ BİLENLERLE BİLMİYENLER BİR OLUR MU... Saygılarımla...

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri