ÖĞR. GÖR. OSMAN UTKAN

Anzaklı Ömer

Ömer, Tıp Fakültesini bitirip 1957 yılında uzmanlık için Amerika’ya gitmişti. O sene bir hastanede çalışmaya başlamıştı. Bir taraftan dilini geliştiriyorken bir taraftan da alanında ihtisaslaşmak için yoğun bir şekilde çalışıyordu. Çalıştığı hastanede ilk zamanlar asistanların yaptığı temel işleri yapmaktaydı. Kan alıyor, serum takıyor, hastaların gerekli tetkiklerini yapıyordu.

Her geçen gün Ömer’in İngilizcesi gelişmiş ve artık zorlanmadan insanlarla iletişim kurabiliyordu. Çalıştığı hastanede yaşlı bir kanser hastasından kan alırken, hastanın kolundaki ay yıldız dövmeyi gören Ömer: “Türk müsünüz?” diye sordu. Hasta başını sağa sola sallayarak “Hayır” der gibi yaptı. Bunun üzerine Ömer “Kolunuzdaki Türk Bayrağı nedir o halde?” diye sordu. “Öylesine bir şey işte” diyerek olayı geçiştirmeye çalışan yaşlı adama, Doktor Ömer ”Benim Ülkemin Bayrağı olunca dikkatimi çekti” diyerek konuyu kapatacaktı.

Ömer’in Türk olduğunu duyan yaşlı adamın gözleri parlayarak “Siz Türk müsünüz?” dedi. Türk olduğunu söyleyen Ömer, yaşlı adamın bir anda değişen ilgisine şaşırmıştı. Hasta adam kolundaki dövmenin hikâyesini anlatmaya başladı. Adam, Çanakkale’ye 1915 yılında savaşmak için gittiğini, Avusturalyalı Anzak olduğunu Ömer’e söyledi. Aslında Çanakkale’ye İngilizlerin propagandasıyla geldiklerini ve İngilizlerin onlara; Barbar Türklerin bütün Hıristiyanlığı yok edeceklerini; eğer onları durduramazsak kötü sonuçları olacağı şeklinde kandırıldıklarını anlatır.

Bunun üzerine İngilizlerin, Anzakları Avusturalya’dan Mısır’a getirdiklerini ve orada birkaç ay temel savaş eğitimi verdikten sonra Çanakkale’ye getirildiklerini belirterek sözlerine devam etmiş: “ Ben ilk defa savaşı Çanakkale’de gördüm. Top gülleleri sulara düşünce metrelerce dalgalar oluşuyordu. Patlamalar adeta geceyi aydınlatıyordu. Her taarruzda karşımızda genç yaşta, daha hayatının baharında gençler can veriyorlardı. Onların bu mücadelesi ve cesaretleri bizi hayretler içerisinde bırakıyordu.”

Birkaç gün sonra kara taarruzuna teşebbüs ettiklerini ama her seferinde püskürtüldükleri için başarılı olamamışlardı. Bir taarruz sırasında başından aldığı bir dipçik darbesiyle kendinden geçtiğini ve gözlerini açtığında kendisini Osmanlı revirinde yabancı insanların arasında bulduğunu ifade eden yaşlı adam bütün bunları anlatırken duygulanmaya başlamıştı. Vahşi ve barbar insanların arasında olduğunu düşünerek ilk anda çok korktuğunu ancak yaralarının sarıldığını ve kendisine şefkatle bakıldığını görünce korkusunun geçtiğini ve rahatladığını söyleyen yaşlı adam şöyle devam eder: “ İyileşmeye başlamıştım artık. Türkler kendilerine bile yetmeyecek kadar az olan çantalarındaki yiyeceklerini bana ikram edip, benimle paylaşıyorlardı. İsteseler beni oracıkta öldürebilecek olan bu insanlar beni öldürmek yerine iyileştirmişlerdi. Orada bana sanki bir tutsak değil de misafirmişim gibi davranıyorlardı.”

Ömer yaşlı adamı hayretler içinde ilgiyle dinlemeye devam etti. Yaşlı adam “Nasıl olur da böyle asil bir milletle savaştım” diyerek kendine çok kızmış. İngilizlerin ne kadar yalancı ve düzenbaz olduklarını düşünüp, onların oyunlarına geldiği için çok pişman olduğunu izah etmeye çalışmış.  Türkler onu serbest bıraktıktan sonra ülkesine döndüğünü ve Türk Milleti’nin kendisine yaptığı iyilikleri hatırlamak için koluna Türk Bayrağı dövmesini yaptırdığını söylemiştir.

Anlatılanlar karşısında gözleri dolan Ömer’e yaşlı adam “Kaderin cilvesine bakın ki o zaman ölmek üzere iken beni kurtaran ve iyileştiren Türklerdi. Şimdi ise Amerika gibi bir yerde, uzun yıllar sonra yine beni iyileştirmeye çalışan bir Türk! Siz gerçekten merhametli insanlarsınız.” dedi.

Duygulanan yaşlı adam Türk olan doktorun adını sorar. “Ömer” cevabını alınca, “Ömer” isminin nereden geldiğini ve neden ona verildiğini sordu. Ömer: “Adil İslam Halifesi’nin adını bana vermişler” demiş. Ömer isminin Müslüman ismi olduğunu öğrenen yaşlı adam: “Senin adın iyiyimiş. Benim adım şu ana kadar Mr. Josef Miller idi. Şimdiden sonra “Anzaklı Ömer” olsun” demiş. Ömer de “tamam” diyerek gülümsedi.

Yaşlı adam bu konuşmalardan bir müddet sonra Müslüman olmak istediğini, Müslüman olmanın kolay mı ya da zor mu olduğunu sormuştu.  Aslında yaşlı adam Çanakkale’den ayrıldıktan sonra çok defa düşünmüş Müslüman olmayı.  Ancak kimseye diyememiş. Müslüman olan Doktor Ömer’i karşısında görünce bu durumu dile getirmiş.

Mucizevi bir şekilde Kelime-i Şahadet getirip Müslüman olan yaşlı adam ve Ömer gözyaşlarına boğulmuşlardı. Yaşlı adam Ömer’den “Müslümanlar Allah’ı anmak için tespih çekerler” diyerek tespih istemiştir. Ömer, savaş zamanında dahi atalarının dillerinde, zikir olduğunu böylece anlamıştı.  Öbür gün bir tesbih alıp getiren Ömer, Müslüman olan yaşlı adamın bambaşka bir iyilik içinde olduğunu fark etmişti. 

Ömer hastayla özel ilgileniyor bazen de boş zamanlarında onunla sohbet ediyordu. Yaşlı adam Ömer’den kendisini yalnız bırakmamasını istiyordu. Onunla buluştuklarında genelde İslam dini hakkında konuşuyor ve konuştukça da yaşlı adam ferahlıyor ve mutlu oluyordu. Ancak yaşlı adamın hastalığı ise iyiye gitmiyordu. Tahlil sonuçları hiç iç açıcı değildi.

Birkaç gün geçmişti ki Ömer çalışırken “Doktor Ömer! Lütfen 217 numaralı odaya” diye bir anons duydu. Ömer “Ömer Amca’nın durumu galiba iyi değil” diyerek hızlıca odaya geçti. Ömer Amca son anlarındaydı. Elinde tesbihi, kolunda Türk Bayrağı dövmesi ve göğsünde imanıyla Anzaklı Ömer sekarat halindeydi. Ömer onun başucuna oturup, ona kelime-i şahadet getirtti. Anzaklı Ömer Doktor Ömer’in kollarında can verdi. Atalarımızın savaşta dahi olsa ona gösterdikleri şefkat ve merhamet sonucunda yıllar sonra bir Anzak son nefesini Müslüman olarak hidayet üzere vermişti.
 

2 Yorum

Nazım Karam

Nazım Karam

18 Mart 2022
Müslümanları barbar tanıtan ingiltere amerika avrupa ülkeleri hiristiyan yahüdi siyonist medya geçmişte yaptığı gibi yine yapıyor ancak onların bu yalanlarına inanmamak lazım müslümanlar her noktada birlik olmalı kendi düzenlerini kurarak dünyaya tarihte olduğu gibi örnek olamalıdır

Fevzi DAL

Fevzi DAL

18 Mart 2022
İmandır o niğmeti ilahi ne BÜYÜKTÜR...İmansız olan paslı yürek sinede YÜKTÜR... Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne VİCDANDIR... Fazilet hissi insanlarda ALLAH KORKUSUNDANDIR... MEHMET AKİF ERSOY

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri