ÖĞR. GÖR. OSMAN UTKAN

TEHLİKELERE KARŞI GENÇLERİ KORUMAK

TEHLİKELERE KARŞI GENÇLERİ KORUMAK

Takriben on beş sene önce, Talas’ta bayram şekeri toplamaya çıkan üç çocuktan ikisi boğularak öldürülmüş; diğeri ise tecavüz edildikten sonra hunharca katledilmişti.  Bu olay bütün ülkeyi derinden yaramış ve herkesi sarsmıştı. Yaşanan bu vahşice olaydan sonra, ülkemizde, çocuklar ve aileler için farklı bir dönem başlamıştı.

Türkiye’de çocuklar, o güne kadar kendi başlarına güven içerisinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Özgürce sokaklarda ve parklarda oyun oynayabiliyorlardı. Aileler çocukları için herhangi bir ciddi endişe yaşamıyordu. Ancak Talas’ta yaşanan bu korkunç olaydan sonra çocuklarımızı yalnız başına bırakmadık. Mesela o olaydan sonra veliler çocuklarını bizatihi okula bırakıp derslerin bitiminde onları tekrar okuldan almaya başladı. Özellikle ilkokul ve ortaokullar başta olmak üzere –liselerde de durum çok farklı değildir- sabah okul açıldığında ve akşam okul kapandığında neredeyse öğrenciler kadar veliler de okul kapılarında onları beklemektedir. Aynı şekilde çocuk parklarında da çocuklar kadar büyükler de vardır. Aileler çocuklara bekçilik yapmaktadır.

Bu olaydan sonra geçen on beş yıl içerisinde çocuklara yönelik işlenen suçlar bitmek bilmedi. Çocukların güvenliğine yönelik kaygılar daha da artmıştır. Aileler çocuklarının başına gelebilecek herhangi bir olası musibetten dolayı diken üstündedir. Toplumsal güven iyiden iyiye yitip gitmiştir.

Çocuklarımızın kendini koruyamayacak olması ve muhtemel tehlikelere karşı savunmasız olmasından dolayı onları korumak ve gözetmek tabi ki oldukça önemliydi. Aileler bu konuda canhıraş bir şekilde çaba sarf ediyorlardı. Ancak aynı durum gençler için tam olarak geçerli değildi. “Gençler bir noktadan sonra kendi başının çaresine bakabilir” düşüncesiyle aileler biraz daha esnek davranıyordu.

Ancak satanist bir sapığın bir kızı Eyüp’te öldürdükten sonra; Fatih’te surlarda diğer bir kızı, deyim yerindeyse, canlı yayında korkunç bir şekilde katletmesi aileler açısından bir dönüm noktası olacaktır. Bu saatten sonra gençler için de hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Nasıl ki on beş yıl önce yaşanan bir olay çocukların güvenlik kaygısını öne çıkarıp yaşam pratiklerimizi değiştirdiyse; bu olay da gençlerin ve ailelerinin tavrını ve tutumunu değiştirecektir.

Bugün sosyal medyada denk geldiğim bir gönderide, sabahın erken saatinde işine gitmek isteyen bir kızı annesi otobüs durağına kadar getirmiş ve onu otobüse bindirinceye kadar beklemiş, olduğunu gördüm. Üniversiteye gittiğimde özellikle kız öğrenciler, bu olaydan sonra ailelerinin kendilerini sıklıkla aradıklarını ve emniyet içerisinde olup olmadıklarını merak ettiklerini söylediler. Görünen o ki bu ve benzeri bir durumları daha sık bir şekilde yaşayacağız.

“Gençler kendi başlarının çarelerine bakar.” diyoruz ama iş öyle değil. Olgunlaşma yaşları bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yükseldi. Eskiden 12-13 yaşında hayata atılan çocuklar çabuk olgunlaşıyordu. Ancak günümüzde bir çocuğun olgunlaşma otuzlu yaşlara doğru ancak oluyor. Üniversiteye gelmiş boyu posu büyümüş gibi görünen gençlerin aslında çocuk oldukları hemencecik anlaşılmaktadır.

Artık bu dünya çocuklar ve gençler için çok güvenli değil gibi. Çocuklarımızı, kız olsun erkek olsun, korumak zorundayız. Örgütlü kötülük şebekeleri her yerde kol geziyor. Bu kötülüğe karşı kendimizi ve ailemizi korumak zorundayız.  “Bizi dinlemiyorlar bu gençler” sözleri mazeret değil. Ne edip ne yapıp çocuklarımızı korumalıyız. Onların gönüllerine göre hareket edersek çok pişman olabiliriz. Unutulmamalıdır ki “son pişmanlık fayda vermez.”

Konuya ilişkin 13. Yüzyılda yaşamış olan filozof ve din adamı Aquino'lu Thomas’ın şu sözleri ailelere ışık tutabilir: "Eğer bir insanı kendi fikrinize ikna etmek istiyorsanız, onun olduğu yere gidip elinden tutmalı ve ona yolu siz göstermelisiniz. Odanın diğer ucundan ona bağırmamalı ya da yanınıza gelmesini emretmemelisiniz. Onun olduğu yere gidip işe oradan başlarsınız ."

Benzer bir sözü de rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız bizlere söylemişti. Özetle söylemek gerekirse: “Birisinin önünde bin voltluk çıplak bir elektrik kablosu var. Ve o kişi oraya doğru yürüyor. Siz de bunu görüyorsunuz. Ona seslendiniz ama o yürümeye devam etti. Ben ona seslendim gerisine karışamam diyemeyiz. Adam belki de duymuyor ve görmüyor. Bu durumda gidip önündeki büyük tehlikeye doğru giden kişiyi her ne pahasına olursa olsun yolundan çevirmek gerekir. Bu Müslümanlığın ve insanlığın gereğidir.” demişti. 

Bariz bir tehlike karşısında olan bir kişiyi uyarmak ve onunla konuşmak bir başına yeterli değildir. Ne olursa olsun onu kurtarmak için var gücümüzle mücadele etmeliyiz. Çocuklarımızı sokakta bulmadık. Bir çocuk bin bir türlü fedakârlıkla büyüyor. Evlatlarımızın iyiliği için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Onları kendi hallerine bırakamayız. Belki onlar bir müddet bize kızacaktır. Ama gün geldiğinde bizi anlayacak ve bizler için çok dua edeceklerdir. Allah çocuklarımızı esirgesin.

1 Yorum

Bülent

Bülent

10 Ekim 2024
Kaleminize ve gönlünüze sağlık hocam

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri