ÖĞR. GÖR. OSMAN UTKAN

Apaçık Fetih

APAÇIK FETİH

“Yaz Ali!” diye emretmişti peygamberimiz.  Anlaşmanın en başına “Bismillahirrahmanirrahim” diye yazmasını istemişti. Süheyl eskiden beri "Bismike Allahümme” yazdıklarını söyleyerek itiraz etmişti.  Peygamberimiz, onun da iyi olduğunu söyleyerek “tamam”  demiş ve öyle yazılmıştı.

“Sil Ali!” demişti, yüce peygamberimiz. Anlaşma tarafları için yazılan “Muhammed Resulullahlafzının “Resulullah” kısmını. Hz. Ali “Hayır! Ben yazdığım Resulullah ismini asla silmem” diyerek itiraz etmiş ve ant içmişti. Sevgili peygamberimiz “Neresi göster bana, ben sileyim.” buyurmuştu.  “Resulullah” kelimesinin olduğu kısmı, kendi elleriyle silmişti. 

On yıl savaş olmayacaktı. O sene umre yapmayacaklardı ama gelecek sene üç günlüğüne Kâbe’yi ziyaret edebileceklerdi. Mekke’den Müslüman olup gelenler, eğer istenirlerse tekrardan teslim edileceklerdi. Ama Müslümanlardan ayrılan olursa iade olunmayacaktı. Arap kabileleri de istedikleri tarafta olmakta özgür olacaklardı.

Sahabeler, Hudeybiye Anlaşması’nın ağır maddelerini kabul etmekte zorlanıyorlardı.  Anlaşma maddeleri Müslümanlara hakaret gibi gelmişti. Hele Anlaşmayı taraflar adına imzalayan Süheyl’in oğlu, yeni Müslüman olmuş olan Ebu Cendel, elleri ve ayakları zincirli olarak, zorla babasına teslim edilmesi Müslümanları çok derinden yaralamıştı. Bu duruma en çok içerlenenlerin başında Hz. Ömer gelmekteydi. Allah Resul’ünün huzuruna çıkarak, Ebu Cendel’i neden müşriklere teslim ettiklerini ve neden bu hakareti kabul ettiklerini sormuştu. Yüce peygamberimiz “Anlaşma yaptık. Dinimizde ahde vefasızlık yoktur.” diyerek cevap vermişti.

Hz Ömer, Müslüman olan kişinin müşriklere teslim olması şartını çok ağır bulmuştu. Sahabeler arasında biraz dolaştıktan ve babasına teslim edilen gencin halini görünce dayanamayıp tekrardan peygamberimizin huzuruna çıkmıştır. Hz. Ömer "Sen Allah'ın hak peygamberi değil misin?" diye sorunca Resulullah, "Evet, ben Allah'ın peygamberiyim."  diye buyurur. Bunun üzerineHz. Ömer"BizMüslümanlar hak, düşmanlarımız olan müşrikler ise bâtıl üzere bulunmuyorlar mı?" diye sorunca Allah Resulü "Evet, öyledir."diyerek cevap verir. Bu sefer Hz. Ömer"Bu halde dinimizi küçük düşürmeye niçin meydan veriyoruz?" diye itiraz edince İslam Peygamberi "Ey Hattab'ın oğlu, ben Allah'ın kulu ve Resulüyüm. Allah'ın emirlerine aykırı harekette bulunamam. Bu anlaşma maddelerini kabul etmekle de Allah'a isyan etmiş değilim. O, beni hiçbir zaman zarara uğratmayacaktır." diyerek sözlerine eklemişti. Hz. Ömer bu konuşmanın bir benzerini sonrasında Hz. Ebubekir ile de yapmıştı ancak benzer cevapları almıştı.

Sonraki zamanlara Hz. Ömer, peygamberimize yönelik o günkü tutumu ve konuşmaları nedeniyle çok pişman olmuştu.  Geçen zaman peygamberimizi haklı çıkarmış ve işin sonu hayır çıkmıştı. Allah Resulü bu işin böyle olacağını biliyordu. Hz. Ömer yaşadığı pişmanlığı"O gün, Resulullah’a karşı söylediğim sözlerden sonra duyduğum korkudan dolayı; neticenin hayır olmasını ümit ederek oruçlar tutmaktan, sadakalar vermekten, namazlar kılmaktan ve köleler azâd etmekten geri durmadım."şeklinde ifade etmiştir.

Anlaşma sonrasında öyle bir moral bozuklu olmuştu ki peygamberimiz “Kalkınız, kurbanlıklarınızı kesip, sonra tıraş olunuz” diye söyleyince kimse yerinden kımıldamamıştı. Emri üç defa tekrar etmesine rağmen kimse yerinden kımıldamadı. Umre yapacaklarını düşünerek gelmişlerdi, olmadı. Hayalleri yıkılmıştı. Bir de ağır maddeler içeren bir anlaşma imzalanmıştı. Anlaşma gereği yeni Müslüman olmuş bir genç, zincirli bir şekilde teslim edilmişti. Moralleri nasıl bozulmasın; canları nasıl sıkılmasın!

Peygamberimiz (s.a.s) eşi Ümmü Seleme’nin yanına giderek “Nedir bu milletin bu yaptıkları?” diye dert yanmıştı. Ümmü Seleme annemiz “Ey Allah’ın Resulü! Bu işi yapmak istiyor musunuz? O halde şimdi dışarı çıkınız, sonra kurbanlık develerini kesinceye ve berberini çağırıp o seni tıraş edinceye kadar hiç kimseye bir kelime dahi etmeyin. Çünkü sen kurbanını kesecek ve tıraş olacak olursan, onlar da öyle yapacaktır.” demiştir. Nitekim öyle olmuştu. Öyle ki peygamberimiz kurbanını kesmeye başlayınca herkes kurbanlıklara doğru, birbirini ezercesine, koşmaya başlamıştı.

Hz. Muhammed tıraş olan sahabeleri görünce “Allah saçlarını kazıtanlara rahmet etsin.” diye dua etmişti. Bazıları saçlarını kısaltıyordu. Onlar da “Saçlarını kısaltanlar da dua yok mu?” diye söyleyince peygamberimiz “Allah saçlarını kısaltanlara da rahmet etsin” buyurmuştu. Ve bir rüzgâr esti sonra. Kesilen saçları önüne katıp Mekke’ye doğru götürmüştü. Ve bir rüzgâr esti sonra. Daralan gönüllere ferahlık gelmişti.

Yirmi günün sonunda Müslümanlar oradan ayrıldılar. İçlerinde tarif edemedikleri bir burukluk olarak yola koyuldular. Mekke ile Medine arasında bulunan, Kürâü'l-Gamîm mevkiinde Müslümanların yakında baştaMekke olmak üzere, sonrasında ise daha birçok büyük fetihlere kavuşacaklarını müjdeleyen Fetih Süresi inmişti. “Muhakkak ki biz sana apaçık bir fetih verdik” şeklinde başlayan sure, kıyamete kadar ümidin ve zaferin çağrısı olmaya devam edecektir. Bazen büyük fetihler yaşanan olumsuzluklardan sonra gelebilmektedir. O günden sonra Müslümanlar kazansa da, kaybetse de Fetih Suresi’ni okumaya devam etmişlerdir. Çünkü hiç umulmadık anda fetihler bahşeden ancak ve ancak Fettah (Bir şeyi açan, taraflar arasında hüküm veren, birine yardım edip zafere ulaştıran) olan Allah’tır.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri