- 15 Ekim 2024 - ''KÖFTECİ'' YUSUF’LARI KUYUDAN ÇIKARMAK GEREK
- 03 Ekim 2024 - AYIK OLMAYA DAİR BİR MANİFESTO!
- 25 Mayıs 2024 - SOYKIRIM HİÇ BİTMEDİ!
- 25 Aralık 2023 - NEDEN KARŞI ÇIKIYORUZ?
- 28 Ekim 2023 - Sessizliğin Sağır Edici Çığlığı!
- 22 Ekim 2023 - Meryem ve İsa olabilmek…
- 31 Mayıs 2023 - Başkanıma Açık Mektup
- 29 Mayıs 2023 - Zincirlerimizden mi Kurtuluyoruz?
- 14 Nisan 2023 - Ne Direniş Bitecek Ne De Zulüm
- 09 Mart 2023 - İttifaklar Arasındaki Görülmek İstenmeyen Fark
- 13 Şubat 2023 - Allah’ın Kudreti İle Yarışmak!
- 24 Kasım 2022 - Mesele Mustafa Kemal değil, Kemalizm…
- 21 Haziran 2022 - ÖSYM Sınavlarındaki Garabetler…
- 11 Haziran 2022 - Muhacirlerle İmtihanımız…
- 19 Şubat 2022 - Algıda Manipülasyon ve Gerçeklik Algısının Bozulması
- 18 Ağustos 2021 - Kimdir Bu Taliban ve Yaşananlara Nasıl Bakmalıyız ?
- 12 Temmuz 2021 - Onyedi Yaşında Olmak ve Mücadele
- 04 Şubat 2021 - Mutluluğa Bir Adım...
- 23 Ocak 2021 - Kudüs…
- 14 Ağustos 2020 - İyilik Öncüleri (Habeşistan) -2-
- 05 Ağustos 2020 - İyilik Öncüleri
- 11 Temmuz 2020 - Ayasofya Kurtuldu, Ya Kalbimiz?
ERDAL ERGENÇ
Şimdi Sıra Bizde…
ŞİMDİ SIRA BİZDE…
Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, Anadolu aile yapısının üzerine karabasan gibi oturup, çocuklarımızın ilk ve en önemli eğitim ocağının ateşini dumana boğan, bu vesile ile neredeyse on yıldır toplumsal yapımızın içine bulaşıcı bir virüs gibi yayılan, yayıldığı her yeri ifsat edip çürüten Avrupa Konseyi sözleşmesi dün akşam Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile yürürlükten kaldırıldı. Elhamdulillah.
İstanbul sözleşmesi demek istemiyorum, çünkü İstanbul gibi hem siyasi hem de coğrafi konumu nedeniyle, haçlı zihniyetinin iştahının kabardığı bir mekanın ismini yıpratıp, gözbebeğimiz İstanbul’umuzun itibarının zedelenmesine alet olmayacağım.
Sessiz sedasız, milletimizi bir arada tutan dinamikleri göz önünde bulundurmadan, toplumsal yapımızın bir, iri ve diri olmasının en önemli unsuru olan Ailenin köklerine doğru ayran suyu dökmeye başladılar ilkin. 2011 yılından şu ana kadar yaşadığımız süreci siz de benim gibi takip ettiniz. İçimizi burkan, gerekli gereksiz, incir çekirdeğini doldurmayan sebeplerden dolayı boşanmalar, kadim kültürümüzden sirayet eden örf adet ve geleneklerimize rağmen, kanunların verdiği haklar nedeni ile yerli yersiz talep ve redler sonucu yaşanan aile faciaları, bu faciaları yaşayan bahtsız çocukların yaşadığı psikolojik travmalar ve sonuçları adeta hayatımızı kararttı.
Müslüman bir toplumun fertleri olarak her platformda, her fırsatta bu sözleşmenin, Batının sırtımıza sapladığı kör ve paslı bir hançer olduğunu, derhal yerinden sökülüp, yaranın İslam’ın öğrettiği şekli ile temizlenip, kadim medeniyetimizin ürettiği sosyo-kültürel merhemlerle sarılması gerektiğini ifade ettik.
Batıdan gelen her şeyin “faydalı”(!) olduğu ön yargısı ile sözleşmeyi savunan bizim mahallenin ağabeyleri ancak ifsat, kendi kapılarını çaldığında fark ettiler tehlikenin boyutunu!
Son senelerde, Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel Topluluğu olarak meydanlarda arsızca, hadsizce boy gösterip, söz konusu sözleşmeye yaslanarak hayat hakkı isteyen hasta ruhlu, sapkın topluluğa şahit olduk. Şaşırmadan edemiyorum, kerim kitabımız Kuran’da anlatılan her olayı, her sosyo-politik hali, her toplumsal deneyimi yaşıyoruz. İyisi ile kötüsü ile bu olayların, hallerin ve deneyimlerin sonuçlarını Allah cc. bize en açık hali ile anlatıyor olmasına rağmen nasıl böyle fütursuzca, cahil cesareti ile O’na isyan edebiliyoruz anlamıyorum.
Bu LGBT denilen, hem ruhsal hem de fizyolojik olarak hasta olan ancak hastalıklarını kabul etmeyen güruh, öyle çok ileri gitti ki en son, yine aynı sebeplerden dolayı yaşanan bir aile faciasında hayatını kaybeden bir kadının (Allah rahmeti ile muamele etsin) haklarını savunacağız diye Anadolu’nun merkezindeki İslami hassasiyetleri ile öne çıkan Kayseri’mizde boy gösterme cesareti bile gösterdiler. Buna hem Müslüman gençler olarak hem de, küllenmiş olsa bile bu kül altında asla sönmeyecek olan korun verdiği aşk ve bağlılıkla birlik ve dirliklerini kimsenin emrine vermeyecek Anadolu insanı olarak müsaade etmeyeceğiz.
Her ne kadar sloganik ifade olarak değerlendirseniz de bu böyledir. Değişmeyecek ve sloganlar insanı tamda pasifize olduğu bir anda diriltir, ayağa kaldırır ve hakkı haykırmak için hazır tutar.
Şimdi sıra bizde! Sivil Toplum Kuruluşları, Vakıf, Dernek ve İslam ahlakını her boyutu ile önce kendi hayatında içselleştiren kişi ve kurumlar olarak kaldığımız yerden devam etmeye azmetmeliyiz. Daha anne rahminde iken başlayan eğitim serüveninin farkında olarak, çocuklarımıza, gençlerimize, ailelerimize yeniden bizi bir arada tutan değerlerimizi tekrar tekrar hatırlatmalıyız. Yeniden hep yeniden diyorum, çünkü umutsuzluk, çaresizlik ve tembellik yakışmaz Müslüman’a. Yorulduğumuz yerde, sorumlu olduğumuz ve omuzlarımıza yüklendiğimiz davamızın gereği olarak ayağa kalkıp, kutlu davamızın değerlerini, kişisel ve toplumsal iyiye ulaşma misyonumuzu yaşadığımız bu eşsiz gönül coğrafyamızın kılcallarına kadar ulaştırmamız gerekiyor.
Hatırlatmadan geçemeyeceğim, toplumsal dönüşümün en aktif öğeleri olan ve Anadolu insanının tertemiz yüreğinde büyük bir sevgiye ve öneme haiz olan sevgili Öğretmenlerimize ve çok kıymetli Cami hocalarımıza büyük sorumluluklar düşüyor. Belki haddime değil bu hatırlatmayı yapmak, elbette Öğretmenlerimiz ve Hocalarımız bu sorumluluğun farkındalar ancak bir kardeşleri olarak tekrar hatırlatmak istedim. Nasıl olsa “et tekraru ahsen velev kane yüz seksen”.
Rızayı İlahiye ulaşmak niyeti ile dünyalık hiçbir karşılık beklemeden yapılan ve bu gayretlerin sonucu olarak Rabbimizin bize verdiği kazanımlarımızın elimizden çekilip alınmasına müsaade etmeyeceğiz.
Yazarın Diğer Makaleleri
Yazarlar
Copyright 2020 Kayseri ana haber | Yazılm: Taha Medya
Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren, Anadolu aile yapısının üzerine karabasan gibi oturup, çocuklarımızın ilk ve en önemli eğitim ocağının ateşini dumana boğan, bu vesile ile neredeyse on yıldır toplumsal yapımızın içine bulaşıcı bir virüs gibi yayılan, yayıldığı her yeri ifsat edip çürüten Avrupa Konseyi sözleşmesi dün akşam Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile yürürlükten kaldırıldı. Elhamdulillah.
Sessiz sedasız, milletimizi bir arada tutan dinamikleri göz önünde bulundurmadan, toplumsal yapımızın bir, iri ve diri olmasının en önemli unsuru olan Ailenin köklerine doğru ayran suyu dökmeye başladılar ilkin. 2011 yılından şu ana kadar yaşadığımız süreci siz de benim gibi takip ettiniz. İçimizi burkan, gerekli gereksiz, incir çekirdeğini doldurmayan sebeplerden dolayı boşanmalar, kadim kültürümüzden sirayet eden örf adet ve geleneklerimize rağmen, kanunların verdiği haklar nedeni ile yerli yersiz talep ve redler sonucu yaşanan aile faciaları, bu faciaları yaşayan bahtsız çocukların yaşadığı psikolojik travmalar ve sonuçları adeta hayatımızı kararttı.
Müslüman bir toplumun fertleri olarak her platformda, her fırsatta bu sözleşmenin, Batının sırtımıza sapladığı kör ve paslı bir hançer olduğunu, derhal yerinden sökülüp, yaranın İslam’ın öğrettiği şekli ile temizlenip, kadim medeniyetimizin ürettiği sosyo-kültürel merhemlerle sarılması gerektiğini ifade ettik.
Batıdan gelen her şeyin “faydalı”(!) olduğu ön yargısı ile sözleşmeyi savunan bizim mahallenin ağabeyleri ancak ifsat, kendi kapılarını çaldığında fark ettiler tehlikenin boyutunu!
Son senelerde, Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel Topluluğu olarak meydanlarda arsızca, hadsizce boy gösterip, söz konusu sözleşmeye yaslanarak hayat hakkı isteyen hasta ruhlu, sapkın topluluğa şahit olduk. Şaşırmadan edemiyorum, kerim kitabımız Kuran’da anlatılan her olayı, her sosyo-politik hali, her toplumsal deneyimi yaşıyoruz. İyisi ile kötüsü ile bu olayların, hallerin ve deneyimlerin sonuçlarını Allah cc. bize en açık hali ile anlatıyor olmasına rağmen nasıl böyle fütursuzca, cahil cesareti ile O’na isyan edebiliyoruz anlamıyorum.
Bu LGBT denilen, hem ruhsal hem de fizyolojik olarak hasta olan ancak hastalıklarını kabul etmeyen güruh, öyle çok ileri gitti ki en son, yine aynı sebeplerden dolayı yaşanan bir aile faciasında hayatını kaybeden bir kadının (Allah rahmeti ile muamele etsin) haklarını savunacağız diye Anadolu’nun merkezindeki İslami hassasiyetleri ile öne çıkan Kayseri’mizde boy gösterme cesareti bile gösterdiler. Buna hem Müslüman gençler olarak hem de, küllenmiş olsa bile bu kül altında asla sönmeyecek olan korun verdiği aşk ve bağlılıkla birlik ve dirliklerini kimsenin emrine vermeyecek Anadolu insanı olarak müsaade etmeyeceğiz.
Her ne kadar sloganik ifade olarak değerlendirseniz de bu böyledir. Değişmeyecek ve sloganlar insanı tamda pasifize olduğu bir anda diriltir, ayağa kaldırır ve hakkı haykırmak için hazır tutar.
Şimdi sıra bizde! Sivil Toplum Kuruluşları, Vakıf, Dernek ve İslam ahlakını her boyutu ile önce kendi hayatında içselleştiren kişi ve kurumlar olarak kaldığımız yerden devam etmeye azmetmeliyiz. Daha anne rahminde iken başlayan eğitim serüveninin farkında olarak, çocuklarımıza, gençlerimize, ailelerimize yeniden bizi bir arada tutan değerlerimizi tekrar tekrar hatırlatmalıyız. Yeniden hep yeniden diyorum, çünkü umutsuzluk, çaresizlik ve tembellik yakışmaz Müslüman’a. Yorulduğumuz yerde, sorumlu olduğumuz ve omuzlarımıza yüklendiğimiz davamızın gereği olarak ayağa kalkıp, kutlu davamızın değerlerini, kişisel ve toplumsal iyiye ulaşma misyonumuzu yaşadığımız bu eşsiz gönül coğrafyamızın kılcallarına kadar ulaştırmamız gerekiyor.
Hatırlatmadan geçemeyeceğim, toplumsal dönüşümün en aktif öğeleri olan ve Anadolu insanının tertemiz yüreğinde büyük bir sevgiye ve öneme haiz olan sevgili Öğretmenlerimize ve çok kıymetli Cami hocalarımıza büyük sorumluluklar düşüyor. Belki haddime değil bu hatırlatmayı yapmak, elbette Öğretmenlerimiz ve Hocalarımız bu sorumluluğun farkındalar ancak bir kardeşleri olarak tekrar hatırlatmak istedim. Nasıl olsa “et tekraru ahsen velev kane yüz seksen”.
Rızayı İlahiye ulaşmak niyeti ile dünyalık hiçbir karşılık beklemeden yapılan ve bu gayretlerin sonucu olarak Rabbimizin bize verdiği kazanımlarımızın elimizden çekilip alınmasına müsaade etmeyeceğiz.
1 Yorum
Adem
20 Mart 2021