- 15 Ekim 2024 - ''KÖFTECİ'' YUSUF’LARI KUYUDAN ÇIKARMAK GEREK
- 03 Ekim 2024 - AYIK OLMAYA DAİR BİR MANİFESTO!
- 25 Mayıs 2024 - SOYKIRIM HİÇ BİTMEDİ!
- 25 Aralık 2023 - NEDEN KARŞI ÇIKIYORUZ?
- 28 Ekim 2023 - Sessizliğin Sağır Edici Çığlığı!
- 22 Ekim 2023 - Meryem ve İsa olabilmek…
- 31 Mayıs 2023 - Başkanıma Açık Mektup
- 29 Mayıs 2023 - Zincirlerimizden mi Kurtuluyoruz?
- 14 Nisan 2023 - Ne Direniş Bitecek Ne De Zulüm
- 09 Mart 2023 - İttifaklar Arasındaki Görülmek İstenmeyen Fark
- 13 Şubat 2023 - Allah’ın Kudreti İle Yarışmak!
- 24 Kasım 2022 - Mesele Mustafa Kemal değil, Kemalizm…
- 21 Haziran 2022 - ÖSYM Sınavlarındaki Garabetler…
- 11 Haziran 2022 - Muhacirlerle İmtihanımız…
- 19 Şubat 2022 - Algıda Manipülasyon ve Gerçeklik Algısının Bozulması
- 18 Ağustos 2021 - Kimdir Bu Taliban ve Yaşananlara Nasıl Bakmalıyız ?
- 20 Mart 2021 - Şimdi Sıra Bizde…
- 04 Şubat 2021 - Mutluluğa Bir Adım...
- 23 Ocak 2021 - Kudüs…
- 14 Ağustos 2020 - İyilik Öncüleri (Habeşistan) -2-
- 05 Ağustos 2020 - İyilik Öncüleri
- 11 Temmuz 2020 - Ayasofya Kurtuldu, Ya Kalbimiz?
ERDAL ERGENÇ
Onyedi Yaşında Olmak ve Mücadele
ONYEDİ YAŞINDA OLMAK VE MÜCADELE
Oldum olası kendimi hep onyedi yaşında bilirim. Enver Karagöz’ün sözlerini yazdığı Metris şiirinden mi etkilendim, oraya mı takıldım bilmiyorum ama on yedi yaşına takılıp kalmak iyidir diye düşünüyorum.
Ahmet Arif, seslendirdiği Şu Metrisin Önü adlı ezginin hemen başında okur bu şiiri. Ödenmiş bedellerin, şahit olunmuş zulümlerin acısını hissettirir adeta. 90’lı yılların başında, kabımıza sığamadığımız zamanların eskimez ezgileriydi. Nerede ruhumuzun asi yanını cilalayan bir söz ile karşılaşsak, söyleyenin kim olduğuna bakmaksızın sahiplenir, dilimize pelesenk ederdik. Hayat herkes için akar giderdi, ben hep biriktirmek isterdim hayatı. Önüne setler çeker, paçasına yapışır, hızlıca akıp gitmesine engel olmaya çalışırdım. Çünkü isyanım karşısında hayatı, umarsız ve adam yerine koymayan bir olgu olarak düşünürdüm.
Oysa öyle olmadığını anladım bir süre sonra. Rabbimizin verdiği birçok duyguyu yaşayarak, her safhasını mücadele saydığım hayatı doğru yaşayabilmek için egzersizler yapmışım meğer. On yedi yaşında takılıp kalmamın verdiği heyecan ve iştiyak ile çoğu zaman yaşıtlarımla oturur, onlarla sohbet eder, onların farkına varmaya başlayacakları, benim ise acısı ile tatlısı ile karşılaşıp atlattığım ve bana tecrübe olan mevzularda konuşuruz. Bu arada onların yaşayıp benim karşılaşmadığım tecrübelerini dinlerken gözlerimin parladığını hissederim.
Mücadele, kavramsal olarak insana zor gelen bir eylemdir. Her zaman ayakta olmayı, tetikte olmayı, zihinsel ve bedensel olarak yaşadığın anda farkında olmayı gerektirir. Hedefine odaklanan, bu hedefe ulaşmak maksadı ile her daim çaba içinde olmayı gerektiren bir eylemdir Mücadele. Bir an olsun odağı bozulan, dikkati dağılan, yorgunluk ve umutsuzluk hisseden kişi, hedefi ile arasındaki mesafenin açılmasına neden olur. Mücadelenin ne ile ilgili olduğuna bakılmaksızın tembellik, insanı sıradanlaştıran ve yaradılış amacından uzaklaştıran, aynı zamanda mücadele eylemini sabote eden bir hastalıktır.
İnsanoğluna bahşedilen hayat serüveni, sorumluluk hissi ile hareket eden her birey için başından sonuna kadar mücadele ile geçer. En başta temel ihtiyaçların, güvenlik ihtiyaçlarının ve sosyal ihtiyaçların karşılanması için başlar ve ömrümüzün sonuna kadar süregider. Bu ihtiyaçların karşılanması için verilen mücadele ile eş zamanlı olarak yaşadığımız çağa, karşılaştığımız sosyopolitik etkilere ve yaradılış nedenlerimize yönelik fikirler geliştirmek için mücadeleler veririz. Kimiz, nerden geldik ve nereye gidiyoruz gibi sorularla mücadele ederiz aynı zamanda.
Ben, ancak Allah’a kulluk etmek için yaratılmış ve O’na teslim olmuş, rızayı ilahiyi kazanmak niyeti ile mücadele niyeti almış ve bu niyet üzere, sebatla durmaya çalışan bir kişi olarak tanımlıyorum kendimi. Görmemin, duymamın ve diğer yaradılış özelliklerimin sınırlarının olduğunu bildiğim gibi aklımın da sınırlarının olduğunu biliyorum. Ve bu sınırlara yaklaştığımda Allah’a teslim olmanın en doğru çözüm olduğunu düşünüyorum.
Müslüman bir birey olarak Allah’ın yeryüzünü imar ve inşa görevini yerine getirmek gibi bir hedefimin olduğunu orta yere koymak gerektiğini düşünüyorum. Kendine Müslüman diyen her bireyin de bu hedefinin olması gerektiği gerek Kur’an-ı Kerim de gerekse Hz. Peygamber (sav)’nin örnekliğinde aşikârdır. Bu nedenle Müslüman bireyler yaş fark etmeksizin bu sorumluluğu taşımak için her an mücadele içindedirler, olmalıdırlar. Çünkü anlık bile olsa, farkındalığın ihmal edilmesi, bizi hedeften uzaklaştıracak ve çağımızın şaşırtıcı derecede aktif, etken ve dominant odak dağıtıcı yaşayış tercihleri, bizleri mücadele alanından çekip, nefsani arzuların ifsat ettiği bir hayatı yaşamamıza sebep olacaktır.
On yedi yaşına takılıp kalmanın faydalarından biri de daima bu farkındalığı yaşatacak, sosyal medya, oyun gibi hayatımızı manipüle eden etkilere karşı durabilecek enerjiyi veriyor olmasıdır sanırım. Elbette çağın hayatımıza dâhil ettiği her olguya karşı söyleyecek sözümüz olmalıdır. İlk bakışta bir faydasının olmadığını düşündüğümüz, algılarımızı manipüle eden olguları, islam ile taçlandırdığımız karakterimize zarar vermeyecek, Allah’a karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemize engel olmayacak bir yorumla yeniden şekillendirmeli ve hayatımıza katmalıyız.
Müslüman mücadelesini sürdürürken, İslam’ın değerlerini hayatının her alanında kibre ve gösterişe kapılmadan göstermelidir. Binaenaleyh, İslam aydınlatan, yol gösteren, şekillendiren bir tercihtir. İnsanın kalbinden başlayarak, zihnine, bakışlarına, duruşuna, giyinişine ve tercihlerine yön veren bir yaşayış şeklidir. Bu minvalde kişinin kalbinden başlayan ışıldama, samimiyet, takva ve ihsan ile çevresini aydınlatmaya başlayan bir ışık demetine dönüşür.
Bana kalırsa Müslüman için mücadele, bu ışık demetini hayatı boyunca gücünü ve etkisini kaybetmeden yaşatabilmesidir.
İnanın, Müslüman bireyler bu mücadeleyi samimiyet ile sürdürürler ise, şikayet ettiğimiz, kızlarımızın ve oğullarımızın ahlaki erezyona maruz kalmalarının önünü almış olacaklar. Bu mücadelenin bireyleri olarak, gençlerimizin hayata karşı doğal isyanlarına, yumuşatıcı ve koruyucu birer siper olacağız. Ben ancak bu şekilde olacağını düşünüyorum toplumsal dönüşümün. Dönüşüm ve mücadelenin sadece bireyin kendi dünyasında kalmasının hiçbir faydasının olmadığını düşünüyorum.
Bu nedenle kendimizden, ailemizden ve toplumdan sorumlu bireyler olarak bu dönüşümü gerçekleştirmek ve içinde yaşadığımız eşsiz toplumun huzuru ve mutluluğu için mücadeleye devam.
Erdal ERGENÇ
11-07-2021
2 Yorum
Emre Ergenç
13 Temmuz 2021Gökay Aktaş
13 Temmuz 2021