- 15 Ekim 2024 - ''KÖFTECİ'' YUSUF’LARI KUYUDAN ÇIKARMAK GEREK
- 03 Ekim 2024 - AYIK OLMAYA DAİR BİR MANİFESTO!
- 25 Mayıs 2024 - SOYKIRIM HİÇ BİTMEDİ!
- 25 Aralık 2023 - NEDEN KARŞI ÇIKIYORUZ?
- 28 Ekim 2023 - Sessizliğin Sağır Edici Çığlığı!
- 22 Ekim 2023 - Meryem ve İsa olabilmek…
- 31 Mayıs 2023 - Başkanıma Açık Mektup
- 29 Mayıs 2023 - Zincirlerimizden mi Kurtuluyoruz?
- 14 Nisan 2023 - Ne Direniş Bitecek Ne De Zulüm
- 09 Mart 2023 - İttifaklar Arasındaki Görülmek İstenmeyen Fark
- 13 Şubat 2023 - Allah’ın Kudreti İle Yarışmak!
- 24 Kasım 2022 - Mesele Mustafa Kemal değil, Kemalizm…
- 21 Haziran 2022 - ÖSYM Sınavlarındaki Garabetler…
- 11 Haziran 2022 - Muhacirlerle İmtihanımız…
- 18 Ağustos 2021 - Kimdir Bu Taliban ve Yaşananlara Nasıl Bakmalıyız ?
- 12 Temmuz 2021 - Onyedi Yaşında Olmak ve Mücadele
- 20 Mart 2021 - Şimdi Sıra Bizde…
- 04 Şubat 2021 - Mutluluğa Bir Adım...
- 23 Ocak 2021 - Kudüs…
- 14 Ağustos 2020 - İyilik Öncüleri (Habeşistan) -2-
- 05 Ağustos 2020 - İyilik Öncüleri
- 11 Temmuz 2020 - Ayasofya Kurtuldu, Ya Kalbimiz?
ERDAL ERGENÇ
Algıda Manipülasyon ve Gerçeklik Algısının Bozulması
ALGIDA MANİPÜLASYON VE GERÇEKLİK ALGISININ BOZULMASI
Algı, yaşam süresince, insanoğlunun çevresindeki her türlü “etkiyi” (buna veri de diyebiliriz) çeşitli duyu organları ile fark edip, bu veriyi zihinsel süreçlerden geçirmek suretiyle, yorumlamak ve bir tepki vermenin altyapısını oluşturmak anlamına gelir. Tabi ki insanoğlu çevresinden aldığı bu verileri yorumlarken, kişisel tecrübelerinden, maruz kaldığı kültür ve diğer kültür bileşenlerinden (Dil, Din, Gelenek ve görenek, Sanat, Dünya görüşü, Tarih) elbette etkilenir. Kişinin iç dünyasını şekillendiren tecrübeleri ve okumaları, dış ortam hakkında bir anlam demeti (yargı) oluşturur. Bu anlam demeti, gelen etkinin yoğunluğuna, sürekliliğine ve destekleyici olup olmamasına göre güçlenir ya da zayıflayarak kaybolur.
Bir başka açıdan bakıldığında, kişinin kendisi dışındaki dünyayı anlama sürecine “algılama” ve bu süreç sonrasında ortaya çıkan öznel duruma “algı” diyebiliriz. Benimde, tecrübelerim ve okumalarım sonrasında ulaştığım sonuç, yani dış dünyanın etkileri sonucunda, toparladığım datayı kendi zihinsel sürecimden geçirdiğimde, böyle bir ürün çıkıyor ortaya. Bunun adı şahsıma münhasır “algı”. Bireyin çevresinde oluşan etkiler ne kadar gerçeğe yakın ise, algılama süreci ve ortaya çıkan ürün olarak “algı” da o kadar gerçeğe yakın olur sonucuna varırız.
Manipülasyon; her ne kadar Türk Dil Kurumunca, hareket verme, harekete geçirme, yön verme şeklinde tanımlanmış olsa da, özellikle ekonomik ve sosyal platformlarda, harekete geçirmek, yön vermek isteyenin niyetine göre süreçleri idare etmek şeklinde tanımlanabilir. Örneğin Hisse Senedi piyasalarında, değerinin artması istenen hisse senetleri, yüklü miktarda satın alınarak bu hisse senedine artı yönlü bir ivme kazandırılmaya çalışılır. Perdenin arka tarafında olup bitenden habersiz ekranlarda görünen artı yönlü artış grafiklerini en bilimsel yöntemlerle okuyan(!) yatırımcı, parasının bir kısmı ile bu hisse senedini satın alarak iyi bir yatırım yaptığını düşünür. Bu işlemi sadece bir hisse senedi üzerinden düşünmeyin… Borsa İstanbul’da kayıtlı tüm firmaların hisse senetlerinden istediğiniz miktarda alıp satabilirsiniz. Ekranların yani perdenin arka tarafında hisse senedini hareketlendiren ve artı yönlü artışını sağlayan tetikleyici unsurlar, sinsice hisse senedi değerinin artışını izlemektedirler. İstedikleri fiyatı yakaladıkları anda ellerinde ne kadar hisse senedi varsa hepsini satarlar. Yatırımcı ne olup bittiğini anlayana kadar yükünü alan, başka bir harekete geçirme ya da yön verme eylemine başlamıştır bile. Bunları yazarken sistemin çalışma şeklini anlatmaya çalışıyorum. Hiçbir ticari kurumu töhmet altında bırakmak istemiyorum. Ancak hali hazırda bu sistemin içindeki ticari kurumlar bu manipülasyona açık olmakla birlikte kimileri taammüden bu manipülasyonları organize etmekteler kimileri ise bu manipülasyona maruz kalmaktalar.
Toplumsal olaylarda yaklaşık olarak böyledir. Bir topluluk harekete geçirilmek istendiği zaman o topluluğa çeşitli yöntemlerle iletiler ve etkiler yönlendirilir. Psikolojik olarak topluluk davranışına çoğunlukla paralel hareket eden insanlara, dış dünyadan verilen uyarılar neticesinde, topluluk yönlendirilir ve kendisinden bekleneni yapması için her türlü enstrüman kullanılarak motivasyon sağlanır. Böylece yönlendirenin niyetine göre sonuçlar ortaya çıkar. İşte istenen sonuca ulaşma sürecinde ortaya konan efora ve üretilen motivasyon kaynaklarının tümüne birden manipülasyon diyebiliriz. Harekete geçiren ya da yönlendirene ise manipülatör.
İnsanoğlunun iç dünyasında oluşan ve öznel olarak değerlendirdiğimiz algıyı değiştirmenin çok zor olduğunu keşfeden toplum bilimciler, bireyden başlamak üzere toplumsal akışı yönlendirebilmek için, bireyin içinden değil, dışından gelen uyarıları şekillendirme yoluna başvurmuşlardır. Dış uyarıların şekillerinin değiştirilmesi ile herhangi bir olay, eşya ya da olgunun, olduğundan farklı gösterilmesi gerçekleştirilmiştir. Sonradan Toplum Mühendisliği olarak tanımlanacak olan, insanların tutum ve davranışlarını yönlendirme çabasının nüvesidir, algı manipülasyonu. Aslında istemediği halde, ihtiyacı olmadığı halde, beğenmediği halde, herhangi bir faydasının olmadığını bilmesine rağmen, algı manipülasyonu sayesinde insanlar alışveriş merkezlerinden çıkmaz, gözlerini ve zihinlerini dijital ekranlardan ayıramaz oldular. Bunun tersini de gerçekleştirmekten geri durmadılar; gerek toplumsal anlamda gerekse bireysel anlamda yaşamsal öneme sahip değerlerimizi, sürekli bilincimizin arka taraflarına itip, önemsizleştirmek suretiyle unutturmaya çalışıyorlar. Radyo, Televizyon ve her türlü iletişim kanallarını kullanarak zihinlerimize mesajlarını ulaştıran manipülatörler, bu etkiye maruz kalan bizlerin algılama süreçlerimizi etkileyerek istedikleri gibi bir algının oluşmasına ve oluşan bu algı sonucunda tutum ve davranışlarımızı yönetebilmeyi başarmış görünüyorlar. Algılama süreci ve bu sürecin ürünü diyebileceğimiz algı, yaşayışımızın doğal bir sürecidir aslında. Ancak maruz kaldığı kötü niyetle hazırlanmış verilerin etkisinde kaldığından, karşılaştığı şeyi doğru ya da olduğu gibi anlayamamak ile karşı karşıya kalmış olur. Böylece algılarımız manipüle edilerek, yönü değiştirilir, çeşitli uyaranlar ile arzularımız harekete geçirilir ya da tetiklenir.
Şimdiye kadar anlattıklarımız insanoğlunun idrak etme süreci olarak değerlendirdiğimiz algının manipüle edilmesi idi. Ancak bundan sonra anlatacaklarımız, bireyden topluma tüm sosyal toplulukların gerçeklik algısının bozulması ile ilgili olacaktır.
Peki, nedir bu Gerçeklik Algısı ve nasıl bozulur…
Gerçeklik algısının bozulması, insanın gerçek ile hayal arasındaki farkı anlayamamasından dolayı oluşan bir hastalıktır aslında. Tedavi edilmediği takdirde Şizofreniye kadar ulaşan ciddi sonuçların ortaya çıkacağını düşünüyorum. Ancak benim anlatmak istediğim Gerçeklik Algısının tıbbi boyutu değil, psikososyal boyutu ile alakalıdır.
Algıların sürekli manipülasyona maruz kalması, gerçek olan birçok fenomenin, zihin tarafından “gerçek olmayan” olarak yorumlanmasına sebep olmaktadır. Mefhumu muhalifinden yaklaşırsak, sahte, hayal, taklit, asılsız, düzmece ve yalan olan şeyler insana “gerçek”miş gibi gösterilebilir olduğu sonucuna ulaşırız. Yukarıda bahsettiğimiz ve hem insanın hem de sosyal grupların dışından gelen etkilerin miktarı, yoğunluğu ve sürekliliğine bağlı olarak, hedefin zihin dünyasında bir tablo oluşturulmaya çalışılmaktadır. Oluşturulmak istenen bu tablonun argümanları, gerçek olmayan ve manipülasyon ürünü verilerle kesintisiz olarak etki altında bırakılmak sureti ile gerçeğin bertaraf edilmesi, unutulması, belleğimizin arka kısımlarına itilmesi sağlanmaktadır. Gerçeklik algısının, sahte ve yalan verilerin taarruzu altında bırakılıp adeta asıl ve doğru verilerden izole edilmesi, doğruya olan inancın güçsüzleşmesine neden olmaktadır.
Teknolojik imkânların ve iletişim yollarının farklılaşması sonucu, insanlar arasındaki ilişkiler sanallaşmaya ve iletişim bu sanal platformlar aracılığı ile sağlanmaya başlandı. Her ne kadar ilk aşamada kolay, hızlı ve konforlu bir iletişim yolu olduğu öngörülse bile, kritik, formel olmayan, duyguların da işin içine karıştığı konularda insanlar “böyle olmayacak, yüz yüze görüşürsek daha iyi olur” şeklindeki taleplerle bu iletişim kanallarını kullanmaktan vaz geçebiliyorlar. Bunun sebebini tamda gerçeklik algısı ile ilişkilendirmek istiyorum. Böylesi kritik konularda gerçeklik; duygularımızı “insanca” ifade edebildiğimiz mimiklerimizde, vücut dilimizde, bakışlarımızdaki ifadelerde saklıdır. İletişim kaynağını, yolunu ve algılarımızı doğru konumlandırmak adınadır bu arayışımız, anlamak çabamız.
Cemiyet hayatında, kişilerden en küçük topluluklara kadar kurulan iletişim ve etkileşim örüntüleri kusurlu ve ya yanlış olabiliyor. Kişi olarak “ben”im yahut bizim gibi düşünmeyen, davranmayan kişi veya topluluklar hakkında, etrafımıza yaydığımız yanlış bilgiler, üçüncü kişilerin, muhalifimiz hakkındaki algılarını elbette şekillendirecektir. İddialarımızı ne kadar sağlam argümanlara dayandırır ve iddialarımızda ne kadar çok ısrarlı, sebatkâr ve dirençli olursak ve de hedefimiz, maruz kaldığı bu etkilere tepkisi ne kadar zayıf olursa, o kadar başarılı olacak ve üçüncü kişilerin zihinlerindeki gerçekliği o derece bozmuş olacağız. Bu süreç sonrasında üçüncü kişilerin muhaliflerimiz hakkındaki düşüncelerini kendi isteğimiz doğrultusunda düzenlemiş ve kontrol altına almış olacağız.
Bireylerden toplumsal yapıya kadar her toplumsal katmanın algılarını çeşitli enstrümanlarla şekillendirip kontrol altında tutabilmeyi ve bunu bir meslek haline getirerek kazanç elde etmeyi öğrenen sömürgeci, otorite sarhoşu, aklını hırs ağı ile örmüş, hegemonik baronlar, ideolojiler üreterek insanı en hassas yerinden yakalayıp, sürünmeye mahkum etmeye çalışmaktadırlar. Özgürlüğü, refahı ve zenginliği getirecek yalanı ile her girdiği coğrafyaya kin, öfke, esaret kan ve gözyaşı götüren Demokrasinin zihin dünyamızdaki karşılığını yeniden bir değerlendirin isterseniz. Konfor, özgürlük, sonsuz mutluluk, oyun ve eğlence vaadi ile dünyanın her sathında fırtınalar koparan, doyumsuz, obez, tüketme şehvetinin kölesi olmuş, dünyanın kendisinin etrafında döndüğünü zanneden kibir abidesi varlıklar yaratan Kapitalizmi bir daha düşünün isterseniz. Tüm ideolojilerin bu bağlamda insanın gerçeklik algısını bozmak ve kontrol altına almak niyeti ile taammüden tasarlanmış araçlar olduğunu düşünüyorum.
Gerçeklik algısının bozulması ile gerek birey ve gerekse toplumsal katmanlar, istenilen her yöne rahatlıkla yönlendirilebilmekte ve her istenilen yaptırılabilmektedir. Kimi zaman bu durum, bir intihar bombacısının gövdesine bağladığı bombanın fitilini ateşlemesi ile, kimi zaman milyonluk toplum katmanlarının yanlış bir fikrin arkasından ölümüne mücadele etmesiyle ortaya çıkmaktadır.
Dünyayı ve hayatı doğru anlamamızı sağlayan zihnimizi, bu tür kirli manipülasyonlara maruz bırakmamak ya da küçük bir köye dönüşen dünyamızda, gelişen ve hızına yetişemediğimiz teknolojinin de etkisi ile dijital ekranlardan da taarruza geçen her türlü sahte, hayal, taklit, asılsız, düzmece ve yalan verinin karşısında, enerjisi yüksek, farkında ve çelik gibi dirençli bir zihin dünyasına sahip olmamız gerekiyor. Bunu sağlayabilmenin yolu, tüm zihin bulandıran verilerin önüne kalkan olan, gerçeği ve sahteyi bir birinden açık bir şekilde ayıran Kur-an’ı okumalı anlamaya ve samimi bir hissiyat ile hayatımızı Allah kelamının belirttiği prensipler doğrultusunda ve Hz. Peygamberin riyasetinde yaşamayı amaç edinmekten geçtiğini düşünüyorum. Samimiyetimizin ve kararlılığımızın yarattığı aura ne kadar baskın sürekli ve istikrarlı olursa, gerçeklik algımız o kadar sağlıklı olacaktır. Vesselam
Erdal ERGENÇ
2 Yorum
Ali Nail Tanrık
19 Şubat 2022Naciye Gürbüz
20 Şubat 2022