- 15 Ekim 2024 - -YENİ- ''KÖFTECİ'' YUSUF’LARI KUYUDAN ÇIKARMAK GEREK
- 03 Ekim 2024 - AYIK OLMAYA DAİR BİR MANİFESTO!
- 25 Mayıs 2024 - SOYKIRIM HİÇ BİTMEDİ!
- 25 Aralık 2023 - NEDEN KARŞI ÇIKIYORUZ?
- 28 Ekim 2023 - Sessizliğin Sağır Edici Çığlığı!
- 22 Ekim 2023 - Meryem ve İsa olabilmek…
- 31 Mayıs 2023 - Başkanıma Açık Mektup
- 29 Mayıs 2023 - Zincirlerimizden mi Kurtuluyoruz?
- 09 Mart 2023 - İttifaklar Arasındaki Görülmek İstenmeyen Fark
- 13 Şubat 2023 - Allah’ın Kudreti İle Yarışmak!
- 24 Kasım 2022 - Mesele Mustafa Kemal değil, Kemalizm…
- 21 Haziran 2022 - ÖSYM Sınavlarındaki Garabetler…
- 11 Haziran 2022 - Muhacirlerle İmtihanımız…
- 19 Şubat 2022 - Algıda Manipülasyon ve Gerçeklik Algısının Bozulması
- 18 Ağustos 2021 - Kimdir Bu Taliban ve Yaşananlara Nasıl Bakmalıyız ?
- 12 Temmuz 2021 - Onyedi Yaşında Olmak ve Mücadele
- 20 Mart 2021 - Şimdi Sıra Bizde…
- 04 Şubat 2021 - Mutluluğa Bir Adım...
- 23 Ocak 2021 - Kudüs…
- 14 Ağustos 2020 - İyilik Öncüleri (Habeşistan) -2-
- 05 Ağustos 2020 - İyilik Öncüleri
- 11 Temmuz 2020 - Ayasofya Kurtuldu, Ya Kalbimiz?
ERDAL ERGENÇ
Ne Direniş Bitecek Ne De Zulüm
NE DİRENİŞ BİTECEK NE DE ZULÜM
Belirli bir gruba ait bireyler kendi gruplarını yüceltirken öteki olarak gördükleri grubu aşağılar, tenkit eder ve ona düşmanlık gösterir. Sosyal kimlik oluşturma sürecinin üç aşaması vardır. İlk aşamada birey toplumu kategorize eder ikinci aşamada kendisine yakın gördüğü bir grupla kendini Özdeşleştirir. Üçüncü aşamada ise öz değerini pekiştirmek amacıyla öteki grupları kendi grubuyla karşılaştırır.*
Bu süreç tamamlandığında ideolojik olarak kategorize olan gruplar arasında düşmanlık başlar ve sosyal yaşamın içinde bulaşan bu virüs, hızla toplumsal yapının içine dağılarak çürümeye ve hücrelerin birbirini yok etmesine sebep olur.
Laf dönüp dolaşıp gündeme, ‘din’ leştirilen ideolojiler arasındaki çekişmeye ve gerilen sinirler üzerinden doğru yolu bulma çabasına geliyor. Bu nedenle aldım yukarıdaki alıntıyı.
Tiyniyetsizlik, alçaklık, ihanet, tâğut, kandırılmıştık, terör seviciliği, iktidar hırsı, faşist diktatörlükler, İslami söylemler üzerinden oy devşirme telaşı daha neler neler havada uçuşuyor. Yalanlar, iftiralar, yalandan başarı hikayeleri, kuyruk ve evlat acısı gibi tarihin hiç bir döneminde karşılaşılmayan yaftalar iftiralar ve iddialar sosyal dokunun tüm sinir uçlarını törpüleyip duruyor. Böylece yanlış doğruya, doğru yanlışa karışıp, dezenformasyon kaosu tüm algılarımızı kuşatan yoğun bir sise dönüşüyor.
Oysa ben yaştaki her mütedeyyin Anadolu insanı okumamış olsa bile kadim geçmişinden miras kalan irfanı ile kimin dürüst kimin oynakçı, neyin doğru neyin yanlış olduğunu kestirir.
Çünkü daha dün yaşanmış gibi aklından çıkaramadığı zulmün kavuran soluğu hala enselerini yakmakta.
Çünkü Kuran öğreten dedelerinin dar ağaçlarında sallanan bedenleri hala boğazında koca bir düğüm gibi durmakta.
Çünkü ne zaman “iyi” birini başına yönetici olarak getirmek istese, askeri vesayet ile bir olup onu alaşağı etmek istediklerini hiç unutmuyor.
Çünkü sosyal doku ne zaman yönünü İslama çevirip değerlerini yaşamaya azmetse hemen milli güvenlik mahkemeleri kurulup türlü iddia, işkence, hapis ve itibarsızlaştırma yoluyla rakibini sırt üstü yatırdığını unutmuyor.
Çünkü bürokratların başlarında oldukları kurumların kasalarını kendi lehlerine boşalttıklarına şahitlik ettiler.
Çünkü ne zaman müslümanlar birbirlerine yardım etmek için fonlar oluştursalar, müfteriler iş başına geçip bu iyi insanlara yamadıkları iftiralarla onları cezalandırmak sureti ile itibarsızlaştırdılar. Kimi hapis yattı bilmem kaç ay, kimi memuriyetinden oldu kimi de sosyal-siyasal yaşamından.
Çünkü kendilerini bu şekilde “tehcir” altında tutmak isteyen güruh, toplum mühendisliği icadı ile gelecek nesli şekillendirmeye ve oluşturdukları coğrafi tehcirin etkisi altına sokmaya azmettiler.
Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, ne çünküler nedeniyle “direniş” bitiyor ne de zulüm bu diyarı terketmiyor. Uluslar arası küresel güçlerin oyun masasına dönüşen güzel ülkem, böylece direnişin meydanına dönüşüyor.
Direniş diyorum çünkü Batı emperyalizmi tam manası ile ele geçiremediği birkaç anakaradan biri olan Türkiye’nin paçasını bırakmaya niyeti yok.
Dişlerinin arasından Müslüman kanı akan köpekler gibi paçasına yapıştığı ülkemi istediği menzile götüremeyince daha da azgınlaşıp parçalamanın, bölmenin gavur tarafını gösteriyor bize.
Şimdi de bize tam yüzyıldır düşmanlık yapıp ölümüzden bile nefret edenlerle bizi dost yapmaya, yaptıkları zulümleri meşrulaştırmaya bizden -mahallemizdeki komşularımız- birilerini memur etmeye çalışıyorlar.
Asıl beni üzen, tam bir siyonist zihin ile rakibini alt etmeye çalışan azgın emperyalist baronların, müslümanlardan çaldıkları her türlü değeri malzeme yaparak inşa ettikleri köşklerinden kıs kıs sırıtarak birbirimize acımasızca saldırmamızı izliyor olmaları.
Acıdan ve umudun bereketinden beslenen topraklarda direniş hiç bitmeyecek gibi. Hak ne zaman gelecek bilmiyorum ama geldiğinde batılın zail olacağına inancım tam. Her daim şuuru açık, farkında olarak, ezberlemeden, alışmadan ve tekrar etmeden Allah’a yaklaşma arzusunda olursak bunu başaracağımızı biliyorum.
Erdal ERGENÇ
23 Ramazan 1444
Kayseri
*Buhari Ömer Kemal, Varoluşsal Tehcir, 2020, s:331
Henüz Yorum yok