Mustafa Dündar

Kelebek Etkisi

          KELEBEK ETKİSİ

  Hemen hepimiz en az bir kez duymuşuzdur “kelebek etkisi”ni. Ben ilk kez, üniversiteye yeni başladığımda, Damla Projesi’nin online mülakatında sorulan bir soruda duymuştum. Soru şu idi:

  “Kelebek etkisi tabirini daha önce duydunuz mu? Sizin için ne anlam ifade ediyor?”

  Daha önce hiç karşılaşmadığım bu tabir benim için ne ifade ediyordu? Bu soruya cevap vermeden önce genel olarak kelebek etkisinden bahsetmek istiyorum.

  Kelebek etkisi; bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin, büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesine verilen isimdir. Edward N. Lorenz'in çalışmalarından biri olan Kaos Teorisi ile ilgilidir. Genel olarak da Lorenz’in adı ile anılmaktadır ve daha çok şu söz ile bilinmektedir:

  “Amazon Ormanları'nda bir kelebeğin kanat çırpması, ABD'de fırtına kopmasına neden olabilir.”

  Peki benim için ne anlam ifade ediyor bu kavram?

  Benim için “kelebek etkisi”, büyük değişiklikler yapmak için evvela kişinin kendisinde küçük değişiklikler yapması gerektiğini anlatıyor. Özellikle dünyanın çivisinin çıkmakla kalmayıp bu çivinin bir daha çakılamaz hale geldiğinin iddia edildiği günümüzde dünyayı çivisiz, doğal denge ile ayakta tutabilmek, insanların kendi içinden başlayarak gerçekleştireceği değişimlere bağlıdır. Dünya, kendiliğinden bu hale gelmedi. Dünyanın kodunda belirli bir zaman sonra bozulmak gibi bir şey yok. O, kendi sistemi içerisinde görevini ifa eder. Bir bozukluk, aksama olduysa şayet bu insanların kendi elleri ile yapıp ettikleri yüzündendir. Yani insanda meydana gelen mikro ölçekteki bozulmalar, dünyaya makro ölçekte yansımış ve tüm insanlığı ilgilendirir hale gelmiştir…

  Bozulmaların neticesinde öyle bir sistem kurulmuş ki… Özünde “kaos” olan bir düzenden bahsediliyor bu sistemde ve kimse temelde yatan kaos ile ilgilenmiyor, bozulan düzenden dert yanarken. Belki de bir şeyleri düzeltme yolunda çalışmalar yapmaya icbar edeceği için düşünülmüyor sözde “düzen”in altında yatan kaos. Öyle ya, şikâyet etmek her zaman için en kolayıdır. Mesele taşın altına “yüreği” koyabilmek…

  Sözde düzenden bahsedilirken en çok “dişli” metaforu kullanılmaktadır. Dişliler tıkır tıkır işlemektedir bahsedilen düzende ve şikâyet edenlerin sadece şikâyet aşamasında debelenip durması da zannediyorum çözümün, dişlilerden birine müdahale olması ve olası bir müdahalede de dişlinin, müdahalede bulunanı ezecek olmasıdır. Evet, en çok şu söylenir:

  “Sen ne yapabilirsin ki? Bir şeyleri düzelteyim desen bu dişliler seni de ezer geçer!”

  Bu yüzden şikâyet etmekten başka bir şey gelmez aklımıza, gelse de sessiz ve hareketsiz kalmamız ezilme korkumuzdandır. Ezilme korkumuzun altında yatan temel sebep ise ezilmişlik duygusudur… Bizler, şahsiyetli Müslümanlar ezilmişlik duygusuna kapılmasaydık bu düzen kurulamayacaktı. Velev ki kurulmuş olsun, bu kadar uzun ömürlü olamayacaktı. Şu an hala dert yandığımız sistem içinde kıvranıp durmamız, eziklik psikolojimizin tezahüründen başka bir şey değil…

  Kaostan beslenen bir düzen kurulmuş olabilir. Bu düzen, sistem çok güzel işliyor da olabilir. Mamafih bu durum, sistemin değiştirilemeyeceği / düzeltilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Klasik bir söz olacak ama durum gerçekten böyle; şikâyet ettiğimiz her ne ise düzeltmeye kendimizden başlamalıyız… Sadece şikâyet ederek ya da sözlü olarak çözüm sunarak değil, bizzat yaşayarak değiştirebiliriz bazı şeyleri… Esasen kendimizde gerçekleştirdiğimiz her değişiklik dişlinin önüne koyduğumuz bir takoz mahiyetindedir ve bizler tüm bedenimizi dişlilerin önüne koymak mecburiyetindeyiz. Evet, belki ben bugün o dişlinin arasında ezilebilirim fakat yarın sen, öbür gün bir başkası dişliler arasında ezilmeyi göze alarak dişlinin önünde “Elif” gibi dimdik durursa elbet bir gün o dişli engellere katlanamaz hale gelir ve kırılır… Sonrasında bizim çarkımız şanlı şanlı dönerken dudaklarda da şarkımız kalır…

  Değişime, düzel/t/meye kendimizden başlayarak; ailemizi, yakın çevremizi, ülkemizi, dünyayı değiştirebilir ve nihai olarak dişlileri kırarak sistemi düzeltebiliriz. Kelebek etkisi benim için budur, kendi içinden başlayan ve insanlığa yansıyan bir doğruluş… Bir Müslümanın, ezilmeyi göze alarak, dişlilere karşı tüm bedeni ile direnmesi, bütün dişlilerin kırılmasını sağlayabilir… İşte o zaman üstadın dediği gibi yokuşlar kaybolur, çıkarız düze ve kavuşuruz sonu gelmez gündüze…

  Tüm Müslümanları, dişliler arasında ezilmekten korkmaya sevk eden ezilmişlik duygusundan sıyrılarak dişlilerin önünde emrolunduğumuz gibi dosdoğru, “Elif” gibi dimdik durmaya ve dişlilere karşı direnmeye davet ediyorum!

  Vesselam.

1 Yorum

Ali Mazıcıoglu

Ali Mazıcıoglu

05 Kasım 2021
Tesekkür ederiz. Güzel bir bakış ve yazı, okuyup ders almak lazım..

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri