Mustafa Dündar

Hukuk Eğitimi Üzerine Eleştiriler

HUKUK EĞİTİMİ ÜZERİNE ELEŞTİRİLER

  Toplumu ayakta tutan dinamiklerden biri de hukuk sistemidir. Hukuk sistemi ne kadar sağlıklı olursa toplum da o kadar uzun ömürlü olur. Sağlam ve sağlıklı bir hukuk sistemi de ancak nitelikli bir hukuk eğitimi ile oluşturulabilir. Adaletin tesisi ve toplum hayatı için hukukçuların mühim rolleri vardır. Hukukçuların, bu rolleri gereği gibi yerine getirebilmesi de nitelikli hukuk eğitimine bağlıdır.

  Peki, ülkemizde nitelikli bir hukuk eğitimi veriliyor mu? Bu soruya, çoğunluğun verdiği cevap “hayır”; “Peki, bu durum düzeltilebilir mi?” sorusuna ise çoğunluğun verdiği cevap “evet” oluyor. Kanaatimce, nitelikli ve sağlıklı bir hukuk eğitimi ne yazık ki veril/e/miyor ülkemizde lakin bu durum elbette düzeltilebilir.

  Türkiye’deki hukuk eğitimi üzerine yapılmış çalışmalarda genel olarak “sorun”un kaynağı belirlenmekte ve çözüm önerileri sunulmakta. Çalışmalarda genellikle çok sayıda hukuk fakültesi açılması, akademisyen sayısının yetersiz olması, öğrenci kontenjanının yüksek olması gibi niceliğe ilişkin sorunlar üzerine yoğunlaşılmakta. Bu sorunların çözülmesi gerekiyor lakin “sorun” yalnızca nicelikle ilgili değil. Eğitimin içeriğine ilişkin de ciddi sıkıntılar bulunuyor.

  Evvela Türkiye’de pozitivist bir hukuk anlayışı olduğunu ifade etmeliyiz. Pozitivist hukuk anlayışı, hukukun bir otorite olayı olduğunu ifade ediyor ve soyut tartışmaların bir kenara bırakılması, somut olanla ilgilenilmesi gerektiğini söylüyor. Yani hak, adalet, özgürlük gibi soyut kavramlar ile değil; düzen, kanun gibi somut olanlar ile ilgilenilmesi gerekiyor hukuki pozitivizme göre. İhdas edilen kanunun “adil” olup olmadığı ya da hak kaybına sebep olup olmadığı gibi tartışmalar yapılmamalı. Kanun, otorite tarafından yapılmıştır ve bunun tartışılmaksızın uygulanması gerekmektedir. Aksi halde adil olup olmadığı gibi bir tartışmaya girilmiş olur ki bu da hukuki pozitivizmin ruhuna aykırıdır.

  Ülkemizdeki hukuk fakültelerinde de bu anlayışa uygun olarak “olan”ın anlatıldığı bir hukuk eğitimi var. Tabiri caizse “kanun yüklemesi” yapılıyor geleceğin hukukçularına. Kanun ne ise o anlatılıyor, hangi olaya hangi maddelerin uygulanabileceği öğretiliyor. Zira ülkemizdeki sistem bunu istiyor. Bu maddelerin adil, hakkaniyetli bir düzenleme olup olmadığı üzerinde tartışmalar maalesef yapılmıyor. Yapılsa bile yüzeysel birkaç açıklamadan öteye geçil/e/miyor. Hülasa “hukukçu” değil, “hukuk teknikeri” yetiştiriliyor üniversitelerde…

  Ülkemizde temel dersler olarak sayılabilecek Hukuk Felsefesi, Hukuk Sosyolojisi, Genel Kamu Hukuku gibi derslere gerektiği gibi değer verilmiyor. Birçok fakültede öğrenciler bu derslerden “nefret” ediyor. Kişiye bir “temel” oluşturan bu dersler, öğrenciler tarafından “ne işime yarayacak” düşüncesi ile karşılık buluyor. Bunun birçok örneğine rastladım. Maalesef ki bunda akademisyenlerimizin (bir kısmının) ve hukuk eğitim anlayışımızın etkisi çok büyük. Halbuki hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi, genel kamu hukuku gibi dersler bir hukukçuyu, “hukukçu” yapan derslerdir. Temel, bu dersler ile oluşur; hukuk mantığı, bu dersler ile kazanılır. Bu derslerde yapılır adalet, hak, özgürlük, meşruiyet, iktidar, otorite, ahlak tartışmaları. Bu derslerde sağlam temel atanlar ancak sağlam bir hukuk sistemi inşa edebilir, evrensel kurallar ihdas edebilirler. Zira işin felsefesi ve mantığı bu derslerde veriliyor. Nitelikli bir hukuk eğitimi ve sisteminin yolu bu derslerden geçiyor… Bunun için evvela bu derslerin önemi anlatılmalı hukuk fakültesi öğrencilerine!

  Hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi, genel kamu hukuku gibi derslerin içeriğine yönelik de bir eleştiri sunmak istiyorum. Şöyle ki, her zaman yaptığımız gibi bu dersleri işlerken de yönümüzü tamamen “batı”ya dönmüş durumdayız. İbn-i Haldun’dan, Farabi’den haberimiz olmadan Aristo, Dworkin, Grotius’u okuyup anlamaya çalışıyoruz (Burada şunu da belirtmek isterim ki körü körüne bir batı düşmanlığı yaptığımı düşünenler olursa yanılırlar. Zira cahilce bir düşmanlıktan öte cümleler kuruyorum). İşin kötüsü onları da anla/ya/mıyoruz. Zira sağlıklı muhakeme yapamıyoruz… Kendimizden bihaberiz ve bu halimizle “batı”dan bir şeyler almaya çalışıyoruz. Sahile vuran dalgalardan göl oluşturmaya çalışan insan gibiyiz. Kendi okyanusumuzdan haberimiz yok fakat denizden gelen dalgaları biriktirmeye çalışıyoruz… Halbuki sağlam bir temel ile tüm medeniyetlerden almamız gerekeni alsak hem kendi zeminimizi muhkem kılacağız hem de diğer medeniyetlere karşı güçlü ve sağlıklı eleştiriler sunarak medeniyetler arası etkileşime de katkı sunmuş olacağız. Yani bir şeyleri başarabilmek için evvela kendi temelimizi sağlam atmalıyız. Temelimiz sağlam olursa üzerine inşa ettiğimiz bina da sağlam olacaktır.

  Yargıda yaşanan sorunların da çözümünde “yeterli” değil lakin “gerekli” şartlardan biri hukuk eğitimidir. Nitelikli bir hukuk eğitimi verildiği takdirde yargıda yaşanılan sorunların da esasen çoğunun çözüleceği kanaatindeyim. Aynı şekilde yasama organının işleyişinde de önemli bir rolü var hukuk eğitiminin. Toplumun ruhuna uygun, milletin vicdanını tatmin edecek, hakkaniyetli, adil hukuk normlarının oluşturulmasının yolu da nitelikli bir hukuk eğitiminden geçiyor.

  Tüm bunların yanında niceliğe ilişkin sorunlar da çözüme kavuşturulmalı. Yazının daha fazla uzamaması için bu noktada “Büyük Eserler ya da Mühim Meseleler” başlıklı yazıma atıf yapmakla yetiniyorum.

  Hülasa pozitivist hukuk anlayışının etkilerinden sıyrılıp hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi, genel kamu hukuku, insan hakları hukuku gibi derslere gereken önemin verilmesi; derslerde salt kanun ve doktrin yüklemesi yapmak yerine adalet, hak, meşruiyet gibi tartışmaların da yapılması gerekmektedir. Ancak bu şekilde hukuk sistemi düzelebilir, sağlıklı kanunlar ihdas edilebilir ve önümüzü açacak nitelikte hukukçular yetişebilir…

  Vesselam.

1 Yorum

Emrah Yeni

Emrah Yeni

22 Aralık 2021
Mustafa kaleminin mürekkebi her zaman dogru ve hakkı yazmaya gayret ediyor kardeşim eline sağlık

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri