- 24 Ağustos 2022 - İlahi Adalet Ve Müslümanlar
- 16 Haziran 2022 - Ya Komplo Değilse
- 13 Haziran 2022 - The Economist Dergisi Ve Buğday Tarlaları
- 13 Nisan 2022 - Yaşadığımız Çağ: Postmodern Cahiliye Dönemi
- 07 Mart 2022 - Medeniyet Tasavvuru Okulu
- 19 Ocak 2022 - Anlatmanın Tesirli Yolu: Yaşamak
- 05 Ocak 2022 - Çocuklar, Köpekler, Duygular Ve İtidal..
- 22 Aralık 2021 - Hukuk Eğitimi Üzerine Eleştiriler
- 12 Aralık 2021 - İnce Çizgi: Hakikat
- 24 Kasım 2021 - Mezarlardan Yükselen Bahar
- 05 Kasım 2021 - Kelebek Etkisi
- 29 Ekim 2021 - Hangi Müslümanlar ve Neden “MTO”
- 20 Ekim 2021 - Hangi Müslümanlar
- 08 Ekim 2021 - İnsan Biriktirmek
- 27 Eylül 2021 - Büyük Eserler ya da Mühim Meseleler
- 23 Ağustos 2021 - Önemi Anlaşılmayan Bölüm: Gastronomi
- 17 Ağustos 2021 - Şakir'in Zikri:''Bu Da Geçer Ya Hu''
- 19 Temmuz 2021 - Kalem Yahut Defter Olmak
- 05 Temmuz 2021 - Leyleklerin Getirdiği Nesil: Z Kuşağı
- 28 Haziran 2021 - Unuttuk Biz!
- 21 Haziran 2021 - Bir Koruma Tedbiri Olarak “Tutuklama”
- 17 Haziran 2021 - TGM: Twitter Güvenlik Mahkemesi
- 06 Haziran 2021 - Masumiyet Karinesi Nereye Gidiyor
- 24 Mayıs 2021 - Zafer Değil Sefer
- 09 Mayıs 2021 - Marangoz'u Anlamak
- 02 Mayıs 2021 - Baba
- 25 Nisan 2021 - Mescid-i Aksa’yı Gördüm Düşümde
- 18 Nisan 2021 - Bir Toplumun ''Bağışıklık Sistemi'': Aile
- 12 Nisan 2021 - Merhaba Ya Şehr-i Ramazan
- 04 Nisan 2021 - Afet-i Gam
- 28 Mart 2021 - Kur'an Masaya İmamlar Sahaya
- 20 Mart 2021 - Transhümanizm Ve Lgbt
- 15 Mart 2021 - Esaretin Yeni Adı: Teknolojinin Nimeti
- 08 Mart 2021 - Hesap Vereceğiz
- 28 Şubat 2021 - 26 Şubat 1992: Hocalı Katliamı
- 21 Şubat 2021 - Emanet Bilinci
- 13 Şubat 2021 - Doğu Türkistan'da İnsan Olmak
Mustafa Dündar
Kaostan Kozmosa: Adalet
“Yedi göğü birbiriyle tam bir uygunluk içinde yaratan O’dur. Rahmân’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözünü çevir de bir bak, bir bozukluk görebiliyor musun? Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan) göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir.”
(Mülk Suresi 3-4)
Allah evrende bulunan her şeyi bir düzen içerisinde yaratmıştır. Her şey yerli yerindedir, kusursuz bir sistem vardır ve bu sistem saat gibi işlemektedir. Bu durum Allah’ın El-Adl isminden kaynaklanmaktadır. Zira El-Adl, Allah’ın mutlak adil olduğu, yarattığı her şeyin adaletli/adil olduğu anlamlarına gelmektedir. Bu yönüyle El-Adl, Allah’ın adil yönünü anlatan El-Adil’den daha kapsamlı bir isimdir1. Allah her şeyi adil yarattığına göre evrende düzen ve ahengin olması, her şeyin olması gerektiği yerde olması adaletten kaynaklanmaktadır. Buradan hareketle düzen için gerekli olan başlıca şart adalettir diyebiliriz.
Evrende olduğu gibi her toplumda/devlette de düzene ihtiyaç vardır. Bir toplumda adalet olmazsa o toplumunun sürekliliği mümkün olmaz. Adaletin olmadığı yerde ne bir aile ne bir cemiyet ne de bir devlet ayakta dur/a/maz! Geçmişe dönüp baktığımızda Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri karşımıza çok güzel iki örnek olarak çıkmaktadır. Bu iki devletin uzun süre geniş hudutlara sahip olarak ayakta durabilmeleri ve bünyelerinde farklı inanç ve kültürden insanları huzur içinde yaşatabilmeleri ancak emanet bilincine sahip yöneticilerin, devleti adalet ile yönetmeleriyle açıklanabilir.
Adaletin olmadığı yerde düzen değil, karmaşa; kozmos değil, kaostan hakimdir. Kaosun olduğu yerde de ne huzurdan ne emniyetten ne de süreklilikten bahsedilebilir. Bu sebeple süreklilik, kaosta değil kozmosta yani düzendedir. Düzen, kozmos ise adalet ile mümkündür. O halde süreklilik ancak ve ancak adalet ile sağlanabilir.
Evren adalet ile yaratılmamış olsaydı süreklilik olur muydu? Dünya’nın bir “an” dahi yavaş dönmesi tüm sistemin alt üst olması için yeterlidir. Bu sebeple Allah Dünya’ya, Venüs’ün; Venüs’e de Dünya’nın vasfını yüklememiştir. Her şey olması gerektiği yerdedir ve yapması gerekeni yapıyordur. İşte evren adalet ile yaratılmıştır…
Devlette sürekliliğin sağlanabilmesi için de tıpkı evrende olduğu gibi düzen ve ahenge ihtiyaç vardır. Evrende tüm gezegenlerin, yıldızların kendine uygun görevi tam manasıyla ifa ettiğinden hareketle bir toplumu evren, toplumu oluşturan insanları da gezegen ve yıldızlar gibi düşünürsek, toplumda herkesin kendi yeteneğine göre yapabileceği bir iş bulunmaktadır. Bu noktada yönetici vasfını haiz kişilere düşen en büyük vazife, herkesi yeteneklerine, istidadına göre layık olduğu işin başına getirmeleridir. Bu durum da ancak ve ancak adalet ile sağlanabilir. Buradan liyakat ve ehliyet kavramlarına kapı açılmaktadır.
EMANET, LİYAKAT, EHLİYET ve ADALET
Bir toplumda herkes istidadına göre layık olduğu makama gelirse o toplumda adaletten, dolayısıyla düzenden bahsedilir. Nasıl ki Güneş’ten, Ay’ın vazifelerini yerine getirmesini istediğimiz takdirde sistem alt üst olacaksa, toplum içerisinde de fertleri layık olmadıkları makamlara getirir ve kendilerine istidatlarına uygun olmayan görevleri yüklersek, cemiyetin düzenini bozulacak, huzuru kaçacak ve kaosa sebebiyet verilecektir. Zira emanet ehline verilmemiş olacak ve adalet mefhumu zedelenecektir.
Bu noktada şu hadiseyi hatırlamakta fayda var:
Mekke fethedildikten, Kabe’nin içi putlardan arındırıldıktan sonra Peygamber Efendimiz görevlerle ilgili yeni bir düzenleme yapmak üzere Kabe’nin anahtarını Osman bin Talha’dan almıştı. Mekke’nin fethinden kısa bir süre önce Müslüman olan Osman bin Talha, Müslüman olmadan önce de Kabe’nin bakımını çok güzel yapıyordu. Peygamber Efendimizin anahtarı Osman bin Talha’dan alması üzerine, aynı zamanda Efendimizin amcası olan Abbas, Kabe’nin bakım hizmetinin kendisine verilmesini istedi. Bu olayın üzerine Nisa Suresi 58. Ayet indi:
“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.”
Ayet vahyolunduktan sonra Kabe’nin anahtarları tekrar Osman bin Talha’ya teslim edildi. Bu ayet ve yaşanan hadise üzerine tefekkür edersek çıkaracağımız birçok ders var. Bunlardan birisi de bir işi; o işin ehli, ehliyet ve liyakat sahibi olan kimse yapmalıdır. Peygamber Efendimiz, İslam’ın kutsal mekanının bakımını, amcası üstlenmek istemesine rağmen bu işi uzun zamandır layığıyla yerine getiren Osman bin Talha’ya vermiştir. Bu durum ancak ve ancak adalet ile açıklanabilir.
Bir kimseyi layık olmadığı bir makama getirmek hem kişiye hem de makama zulümdür. Aynı zamanda toplumdaki dengenin, düzenin alt üst olması demektir. Cemiyet içerisinde düzen, istikrar, huzur olsun isteniyorsa adalete, dolayısıyla ehliyet ve liyakate riayet edilmelidir.
SON SÖZLER
Nasıl ki evren bir düzen içerisinde, adaletli bir şekilde yaratılmıştır işte bir toplumda da düzen olması için o toplumda adalet hâkim olmalıdır. Adalet; her şeyin yerli yerinde olması, hakkın teslim edilmesidir. Bu sebeple bir toplumda da her kim olursa olsun, düşman dahi olsa, haklı olanın hakkını teslim etmek adaletin bir gereğidir. Toplum içerisinde yapılan görev dağılımında ehliyet ve liyakatin esas alınması adaletin bir gereğidir. Unutmamalıyız ki bizler Kabe’nin bakımını amcasına değil, o işin ehli olan Osman bin Talha’ya vermiş olan Peygamber’in ümmetiyiz!
Adaletten ayrılmadığımız sürece güven, huzur düzen ortamını yani “kozmos”u elde edebiliriz ve böylelikle cemiyet olarak refah seviyemizi yükseltebiliriz. Aksi halde kaos, kargaşa, sıkıntı topluma hâkim olur ve bu durum da beraberinde çöküşü getirir.
Unutulmamalı; kaostan kozmosa ancak ve ancak adalet treni ile gidilebilir ve hukukun gücü, güçlünün hukukuna ancak ve ancak adalet ile galebe çalabilir!..
KAYNAKÇA:
- Emir Kaya, “İslam Adaleti Nedir? Müslüman Adaletsizliği Nedendir?”, 1. https://www.academia.edu/40060061/%C4%B0slam_Adaleti_Nedir_M%C3%BCsl%C3%BCman_Adaletsizli%C4%9Fi_Nedendir E.T:17.08.2022.
Henüz Yorum yok