EMİN GÖNEN

-YENİ- DÜNYA MEZBAHANESİNDE MÜSLÜMAN KOYUNLAR

   DÜNYA MEZBAHANESİNDE MÜSLÜMAN KOYUNLAR

 

  Dünya, kanlı, leş bir mezbahaneye döndü. Belki ağır bir benzetme olacak ama Müslümanlar bu leş ve gaddar mezbahanede sırasını bekleyen kurbanlardan ibaret.  Ne acı ki başını İsrail denen cinayet şebekesinin çektiği kasaplar sürüsünün işlediği cinayetleri seyretmekten başka bir şey yapmıyoruz. Kimimiz sadece hayıflanıyor ve üzülüyoruz. Kimimiz gözlerimizi çeviriyor ve arkamızı dönüp görmemezlikten geliyoruz. Beyni batılı hegomanyanın akıttığı pisliklerle çamurlaşmış, olup biten karşısında keyiflenenlerimiz bile var maalesef. Irksal, dinsel, mezhepsel vb. gözlüklerimiz kanlı bir vahşetin nereye varacağını görmemizi engelliyor. Sahi nereye varıyor bu gidiş?

     Kanlı bir mezbahanede kurbanlar birer birer diğerlerinin önünde boğazlanırken diğerleri sıranın önünde sonunda kendisine geleceğini bilirler mi? Bilirlerse de ne yaparlar? Çok azı dışında muhtemelen hiçbir şey..!  Kimisi kesimhanenin hemen yanında ters giden bir şeyler olduğunu anlar belki, mê’ler durur ama ne ahırda aynı akıbeti bekleyenlere ne de bir başkasına sesini duyurabilir. Ahırdakilerde önüne konulan samanı yemekle meşgul. Kasap işte o samanla oyalar onları sıraları gelinceye kadar. Kesim günü gelinceye kadar her kurbanın karnı tok sırtı pektir. Ahırları sıcak ve rahattır. Kasaplar güdülmesi için birde çoban tutarlar müstakbel kurbanlara.

     Peki bu dünya mezbahanesinin kasabı kimdir, kurbanı kimdir, çobanı kimdir, samanı nedir hiç düşündünüz mü? Bu pis, kalleş ve gaddar mezbahanenin sahibi Siyonizmdir. Kasapları ırkçı emperyalist ülkelerdir. Hepsi direk kesim yapmaz belki ama kasaba hizmet ederler. Kimi kasabın bıçağını satırını temin eder, kimi kurbanlara verilecek samanı temin eder, kimi kurbanların kaçmasını önleyecek çitleri örer kafesleri yapar. Her biri bu kirli ve kaçak işletmenin bir parçasıdır yani. Peki ya çobanlar? Çobanlar bu kurban sürüsünü bir arada tutan onları doyuran hatta onlarla dağ bayır gezip onları otlatan onlarla birlikte yatıp kalkan belki de kurbanların kendilerinden sandığı ama aslında tüm gayesi kurbanları kasaba hazırlamak olan bir piyondan başka bir şey değildir. Onun karnı bu şekilde doyar, onun menfaati bunu gerektirir. Bu dünya mezbahanesinde çobanlar, mazlum ve Müslüman ülkelerdeki Siyonizm’e satılmış idarecilerdir. Ya kurbanlar? Ya koyunlar? Çok izaha gerek var mı? dünyadaki bu mezalime sesini çıkarmayan çıkaramayan sıranın kendisine geleceğinden habersiz tüm dünya mazlumlarıdır.

    Bu metafor içerisinde samanın neyi ifade ettiği ise belki de hepsinden önemli bir farkındalık gerektirir. İşte bu dünya emperyalizmi, bu eli kanlı Siyonizm, kanlı katliamlarını, sömürgelerini, zulümlerini, adaletsizliklerini her birimizin önüne birer saman dökerek gizlemeye, bizi tepkisizleştirmeye ve oyalamaya çalışıyor. Bu saman her birimiz için farklı şeyler olabilir. Kimimiz için futbol, kimimiz için para, kimimiz için çeşitli eğlence olanakları, sosyal medya denen hokkabazlık ve daha niceleri… Bazen ırksal, dinsel, mezhepsel farlılıkları kaşıyan “izm”lerdir bu saman. Bazen camide aynı safta duran insanların şuculuk buculuk çekişmeleri, siyasi hırsları, ideolojik saplantıları. Küresel emperyalizmin kendi uydurduğu insan hakları, demokrasi vb. sözde bir takım küresel değerler. (ki bu değerleri helvadan yapılmış putlar gibi emperyalist iştahları kabarırsa yine kendileri yemekten geri durmazlar.)

    Ülkemizde de durum farklı değil. Görmezden gelmeye çalıştığımız gerçek yanı başımızda, neredeyse burnumuzun dibinde. İsrail’in varlık sebebi Siyonizm’in en temel amacı olan arz-ı mevud planları içerisinde Türkiye topraklarının olduğu gerçeğini sağır sultan bile duydu ama bizde hâlâ “bize ne Araplardan biz kendi sorunlarımıza bakalım” diyebilen bir zihniyet mevcut. Hiçbir şey olmamış gibi umursamaz bir şekilde harcama alışkanlıklarımızdan, kişisel zevklerimizden, oyun oynaşlarımızdan bile taviz vermeden hayatımıza devam ediyoruz.

     Hâlâ görmek istemeyenler için gelin büyük resmi bir daha çekelim. Son zamanlarda gelişen bütün bu kaosun hakim olduğu toprakları bir daha gözden geçirdiğinizde görüyorsunuz ki buraların her biri Osmanlı toprağı.  Bu ateş adım adım bize doğru yaklaşmaya devam ediyor. Bu, kalleş batının geçici olarak cebine koyduğu Sevr’in de yeniden sahneye konulmaya başlamasından başka bir şey değildir.

     Bizim mütefekkirlerimiz, din adamlarımız, cemaatlerimiz birbiriyle cebelleşmeye post kavgası yapmaya devam ederken burnumuzun dibine gelen asıl tehlikeye karşı öğrenilmiş çaresizlik sendromu yaşıyor. Adam görünümlü vahşiler ümmeti kıtır kıtır kesiyor, ortalık kan gölüne dönmüş ama biz hala fikirsel, mezhepsel farklılıklarımız üzerinden birbirimize hücum etmeye devam ediyoruz. Bu konuda ülke olarak acz içerisinde kalışımız karşısında devleti daha somut adımlar atma konusunda zorlamayı düşünmüyor ve hükumetin itibarını korumak gayesini elden bırakmıyoruz.

     Şimdi geldiğimiz bu noktada ümmet olarak koyun ve kurban olmadığımızın idrakine varmalıyız. Aksi takdirde başımızı kumlara sokmak, yaklaşan büyük tehlikeyi engellemeyecek ve sırası gelenin çığlığını sırada bekleyenler duymamaya devam edecektir. Biz, bize anlatılan tarihseller masallarla ve aramıza sokulan ayrılık tohumlarıyla birbirimizi yemeye devam ettikçe de bu kıyım böyle devam edecektir.  

     Gerçi bu kasap düzeninde koyun olmayı reddeden başkaldıranlar direkt olarak terörist damgası yiyorlar, belki ilk bıçağı onlar yiyorlar ama önüne konulan samanı yemekten başka bir amaç gütmeyen zavallı bir koyun olmaktansa kısada olsa şerefli bir hayat sürüyorlar. Ümmetin kalanı ise midelerini dolduran samandan mahrum kalma korkusuyla boyun eğmeye devam ediyor. Afiyet olsun

    

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri