EMİN GÖNEN

KAVANOZU KİM SALLADI ?

KAVANOZU KİM SALLADI ?

Belki daha önce bir yerde okumuş ya da bir yerlerden duymuş olabilirsiniz. “Karınca Teorisi” diye bir şey var. Bir ülkedeki veya toplumdaki siyasal, sosyal alandaki aşırı çatışmaları enfes bir şekilde tahlil eder ya da tahlil etmenize yardımcı olur. Bu teori özetle şu şekilde:

“Gidin çölden 100 tane kırmızı ateş karıncası yakalayın. Daha sonra bir başka topraktan 100 tane bildiğimiz siyah karıncayı alın ve bunların hepsini bir kavanozun içine koyun. İlk başta hiçbir şey olmayacaktır. Daha sonra kavanozu elinize alın, oldukça şiddetli bir şekilde sallayın ve tekrar yerine koyun. Kavanozun içinde bir anda karıncaların birbirlerini öldürmek için savaştığı bir kaos ortamı göreceksiniz. Kırmızı karıncalar bunu yapan düşmanın siyah karıncalar olduğunu düşünürken, siyah karıncalar bu kaosun nedeni olarak kırmızı karıncaları görmektedir. Oysa çok iyi bildiğiniz üzere kaosun asıl nedeni sizin ellerinizdir.”

     Teori bence çokta fazla izahata ihtiyaç olmayan mükemmel bir tespit içeriyor. Birçok yönden değerlendirilebilmekle beraber, insan çoğunlukla kendi ülkesinde, içinde bulunduğu sosyal ortamdaki, siyasi toplumsal çekişmeleri, kavgaları düşünmeden edemiyor. Akıllara ilk etapta çok önemli bir soruyu getiriyor.

“Kavanozu Sallayan Kim?”

Öyle ya! Kavanozu sallayan her kimse içerde oluşan kaosun, çekilen acıların, yiten canların ve bu büyük trajedinin asıl müsebbibi ve büyük ihtimalle içeride cereyan eden aptal kargaşayı keyifle izliyor olmalı. Herkesin bu “Karınca Teorisi” üzerinden bazı çıkarımları ve kavanozu sallayanın kimliği hakkında fikirleri olabilir. Ben bu yazıda kavanozu sallayanın kimliği hakkındaki fikrimi paylaşmayı, bu konuda bir hüküm bildirmeyi düşünmüyorum. Çünkü konunun farklı kişilerin farklı zihinsel yapıları içinde farklı ufuklar açabileceğini umut ediyorum. Bunun okuyucu için bir beyin jimnastiği, düşünmeye ve keşfetmeye yönelik bir içe dönüş olmasını arzu ediyorum.

   Bu teori insanı tarihsel bazı süreçleri hatırlamaya sevk etmeli mesela. Örneğin Osmanlının son dönemlerini… İttihatçıları, komitacılığı, Sultan Abdulhamit’i, istibdat ve meşrutiyet tartışmalarını, bu dönemi ve bundan sonraki süreçte insanımızın ideolojik bağnazlıklarla birbirini nasıl tükettiğini düşünmeli.

Dışarıdaki el kavanozu her salladığında çatışmak, kavga etmek için bir bahane de veriyor bize. Mesela kavanozu bir sallıyor, sağcı ve solcu diye kutuplanan insanlar, karşılıklı cenahlardan 5000 insanın hayatına mal oluyor. Bir grup ülkeyi Rusya’ya, Moskova’ya satmak isteyen sözüm ona Allahsız, Kitapsız komünistlerden koruyan vatan millet müdafileri, diğer grup kapitalizme, emperyalizme Amerika’ya savaş açmış olan; emek, özgürlük, eşitlik taraftarları. Her ikisi de ülkeyi diğerinden kurtarmaya ve karşı tarafı yok etmeye çalışan aynı ülkenin insanları. Yüce ideallere sahip olan, ütopik büyük hayaller kuran bu insanlar, bu sözde kutsal ya da büyük davalarının, bu çetin kavgalarının, ilerde sadece bir horoz döğüşü kadar bir değeri kalacağını bilseler 5000 cana ve tarifsiz acılara sebep olacak çatışmalarına devam ederler miydi? İşin hazin tarafı ne biliyor musunuz? Eski çatışmalar olmasa da hala sağ sol kafasından çıkamamış olayları bu gözlüklerden değerlendiren insanların olması. Çünkü her kaos geride zihinsel ve ruhsal tahribatının izlerini bırakarak gidiyor.

    Sonra dışarıdaki el kavanozu bir daha sallıyor.  Alevi, Sünni çatışması yüzlerce can alıyor. 1978 de Maraş olayları olarak adlandırılan olaylarda 100’lerce Alevi can hayatını kaybediyor. Binlerce insan yaralanıyor. Bir o kadar işyeri yağmalanıyor.

    Onlarca versiyonu var bu çatışma, kaos ortamlarının. Kavanoz bir sallanıyor, Türk, Kürt… Bir sallanıyor, laik, antilaik… bir sallanıyor dindar, dinsiz; vatansever, vatan haini(terör yandaşı) vb. Ve bu çatışmalardan nefes alamayan bir ülke.

     Ben birde kukla oyununa benzetiyorum bu çatışmaları. Birbiriyle didişip duran kuklaları oynatan bir tek kuklacı var. Maalesef insanlar ya kuklanın bir kuklacı tarafından yönetildiğinin farkında değil ya da farkında olsa bile kuklacının kim olduğunu merak etmiyor ve umursamıyor. Hatta bazen kuklacının kim olduğunu az çok tahmin etse bile içinde bulunduğu vatan kurtarma içgüdülü çatışmanın dayanılmaz çekiciliğinden kendini kurtaramıyor.

     Ama bir konu yanlış anlaşılmasın. Asla tek tip insan modellemesinden yana değilim. Fikirlerin tartışılmasından asla gocunmuyorum. Hatta mümkün mertebe tartışabilmekten yanayım. Bende bir dünya görüşüne sahip davası, düşüncesi olan bir insan olmaktan ve bunu savunmaktan gurur duyuyorum. Mesele fikri ve düşüncesi olma meselesi değildir. Önemli olan fikirlerin tartışılabilmesidir. İnsanların çatışmaması ve karşı tarafı, fikri ne olursa olsun düşman gözüyle görmemesidir. İnsanlar, kuklacıların ve kavanozu sallayan ellerin olabileceği konusunda bilgili olmalı ve bu konuda dikkatli olmalıdır. Unutulmamalı ki bir fikriyat size göre zararlı olabilir. Ancak zararlı olan insanın kendisi değil savunduğu düşüncedir.

     Aslında kuklacının kim olduğundan veya Karınca Teorisi’ne göre kavanozu kimin salladığından belki de daha önemli bir soru var. Ait olduğumuz sosyal çevre içerisinde, siyasi çalkantıların girdabında ya bizde kavanozdaki bir karıncadan ve hatta kuklacının elindeki bir kukladan ibaretsek.?! Olmaz demeyin, bir düşünün. Sosyal medyada tanıdığınız tanımadığınız insanlarla tartışırken, eş dost meclislerinde siyasi ve başka sebeplerle kavga etme noktasına geldiğinizde, başka insanları gerçekleri görememekle ve cahil olmakla suçlarken. Seçimlerde karşı partinin taraflarına karşı öfkenizi bilerken, Birine siyasi tenkitlerinden dolayı kırıldığınızda, başkasının da sizin görüşlerinizden tutumlarınızdan kırılabileceğini ve kavanozu sallayan eli hatırlayın.  

 

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri