EMİN GÖNEN

Kavramlar Arasındaki İnce/Kalın Çizgiler

Kavramlar Arasındaki İnce/Kalın Çizgiler

     Bazen birbirinden uzak ve hatta birbirine zıt kavramlar arasında öyle ince çizgiler oluyor ki bir çizgiden diğer tarafa geçince olumlu olan bir kavram birden çirkin bir hal alıyor. İnce bir çizgi dedim ama şöyle aklıselim bir şekilde düşününce aslında çizgilerin bu kadar ince olmadığını hatta bu kavramları birbirinden ayıran kalın duvarlar olduğunu görüyoruz. Tabi görmek istersek!..  Gözümüzü kör, algılarımızı sağır eden önyargılarımızı, ön kabullerimizi,  artık kişiliğimiz haline gelmiş alışkanlıklarımızı, davranış biçimlerimizi bir kenara bırakabilirsek!…
-Eleştirmekle hakaret etmeyi
-Tartışmak müzakere etmekle çatışmayı, didişmeyi ve kavga etmeyi
-Karşı olduğumuz bir fikirle mücadele etmekle o fikri savunan insanlara fikren, fiziken saldırmayı
-Bir görüşü ve fikri savunmakla bir grubun taraftarlığını ve holiganlığını yapmayı
-Fikir adamı olmak ve fikir yazıları yazmakla kalemşörlük yapmayı
-Azimli ve kararlı olmakla hırslı olmayı
-Onurlu, vakarlı, izzetli olmakla kibirli olmayı.
-Alçak gönüllü olmakla zillet içinde olmayı.
-Açık sözlü ve dobra dobra olmakla, görgüsüzlük ve patavatsızlığı
-Uyanık olmakla fırsatçılığı
-Bir kişinin fikirlerini benimseyip savunmakla o kişiye kul olmayı
-Saygı duymak ve hürmet etmekle dalkavukluk yapmayı
-Muhalefet olmakla düşmanlık yapmayı
-Yanlışlarımızı Dostça bildiren uyaran ve  ikaz edenle tehdit edeni, aşağılayanı
-Yanlışları düzeltmek, ıslah etmekle eskisinden intikam almayı...
Daha örnekleri çoğaltılabilecek birçok şeyi birbirinden ayırt edemeyen bir toplum ne sosyal ne fikri ve siyasi nede ticari konularda isabetli karar verebilir.
     Toplumsal olarak çabuk gaza gelen, duygusal yönü daha ağır basan, genelde uçlarda yaşayan ve düşünen bir yapımız var. Maalesef itidalli düşünmek ve davranmak konusunda zaaflarımız mevcut. Belkide bu yüzden olumlu olan bir görüş yada davranışımız çoğu zaman çizginin yada duvarın diğer tarafına taşıyor. Fert fert kişilerin kendisini ilgilendiren alışkanlıklar bir tarafa, ülkenin siyası ve sosyal tansiyonu gereği toplumsal bir yapı haline gelince durum ciddi ve nahoş bir hal alıyor.
     Birine veya birilerine duyulan sevgi çok hızlı bir şekilde koşulsuz bir bağlılığa dönüşebiliyor. Yada beğenmediğimiz katılmadığımız bir fikre bakışımız, karşıtlıktan kör ve amansız bir düşmanlığa evrilebiliyor. Oturup meseleleri konuşalım, tartışalım, müzakere edelim derken biranda kendimizi canhıraş bir kavganın içinde buluyoruz. İş vatana ihanet söylemlerine kadar uzanıyor.  Tarafımıza yapılan en ufak bir eleştiriyi yada tarafımızdan birinin yaptığı özeleştiriyi bir düşmanlık veya ihanet olarak tanımlıyoruz. Naçizane şahsi fikrim şu ki fütursuzca ve hoyratça kullanılan ihanet, ajanlık söylemleri bu milletin huzuruna ve barışına yapılan asıl ihanettir. Tersi bir şekilde toplumsal çatışmadan, kavgadan uzak durayım derken çevresine ve dünyaya karşı ilgisiz, hissiz ve duyarsız bir etkisiz elamana dönüşmekte karıştırdığımız başka bir kavram kargaşası.
     Birbirimiz anlayabilmek, konuşabilmek için önce içi boşaltılmış bir sürü kavramın içini yeniden doldurmak ve anlamları tekrar yerli yerine oturtmak gerekir. Aksi takdirde içi boşaltılmış kavramlar üzerinden birbirimizi yemeye devam ederiz.
     Ortak reflekslere sahip asgari müştereklerde buluşan topyekün bir toplum olmanın yolu, tornadan çıkmış gibi birbirinin aynı yada benzer fikirlere sahip olmaktan yada tek tip insan modeli oluşturmaktan geçmiyor ki bu mümkünde değil zaten. Bunu yolu farklı görüşlere sahip olsakta içi doldurulmuş ve yerli yerine konmuş argümanlarla toplumsal huzuru bozmadan tartışabilmekten geçiyor.  Meseleleri kişiler cepheler ve sloganlar üzerinden değerlendirme sığlığı yerine fikirler değerler ve ölçüler üzerinden anlayabilme derinliğine ulaşabildiğimiz vakit gerçekleri görebilme yetisine ulaşabiliriz.

Saygılarımla  20.11.2020

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri