DR. CEMİL PASLI

Siyaset ve Tefekkür

Siyaset ve Tefekkür

Siyaset, tefekkür dünyasının ürünleriyle yapılan bir terkip sanatıdır.

Tefekkür dünyası toplumun değişim ve dönüşümünde temel referanstır.

On üç yıllık Mekke’de teşkil olunan tefekkür dünyası temelleri üzerine Medine döneminde yönetim ve siyaset bina edilmiştir.

Siyaset ve yönetimin en temel meşruiyet kaynağı ise toplumsal sözleşmeye dayalı olmasıdır.

Bu sözleşme toplumu temsil eden vekiller üzerinden yürütülmeye çalışılsa da tefekkür dünyası milletin ve vekillerinin önüne güncel, orijinal dokuya uygun fikirler sunmak zorundadır.

Onlar durduğu ve tıkandığı anda siyaset ve yönetim de tıkanır ve bu tıkanmanın başta ekonomi olmak üzere toplumu ilgilendiren bütün bileşenlere olumsuz etkileri olur.

Erol Güngör bu konuda şu net cümleyi kurar:

“Eğer İslam dünyasının yeniden yücelmesi mümkün olacaksa bunun kaynağını siyasi gelişmelerde değil, tefekkür sahasında aramalıyız. Bu demektir ki İslam davasının asıl yükü fikir adamlarının omuzlarına yükleniyor. Müslüman aydınlar ve din adamları, âlimler, mütefekkirler, sanatkârlar bu sorumluluğun şuuruna ermek zorundadırlar. Medeniyetleri politikacılar yaratmaz; medeniyet âlimlerle sanatkârların işidir. Yeni bir İslam Medeniyeti de elbette ilim, fikir ve sanat eseri yaratanların omuzlarında yükselecektir. Eğer onların gayretleriyle Müslümanlar arasında bir silkinme ve kalkınma olursa, siyasi hedefler kendiliğinden gerçekleşir. Bu gayeye ulaşabilmek için İslam aydınlarının kendilerini yıpratan, enerjilerini büyük ölçüde boşa çıkaran siyasi çekişmelerden mümkün olduğu kadar uzak kalmaları, günlük hadiselere tepeden bakarak kalıcı, köklü çözümler üzerinde kafa yormaları gerekiyor. ” (Erol Güngör, İslam’ın Bugünkü Meseleleri, 208-209)

Tabiatıyla eğitimi düzeltmek için en zeki gençlerin sınıf öğretmenliğine yönlendirilmesi ilkesi gibi; İslam dünyasının yücelmesi için en zeki gençlerin tefekkür dünyasına kazandırılması gerekiyor.

Bugün toplumda olumlu/olumsuz bütün gelişmelerde ilk bakılacak yer önce aile sonra yüksek öğretim kurumlarıdır.

Fertte tefekküre müsait bir zihin dünyasının gelişmesi aileden başlayan ve devamında çocuğun muhatap olduğu kurumlarda devam eden adalet/düşünce özgürlüğü/şura endeksine bağlı olarak gelişir ya da gelişmez.

Yakın tarihimiz hepimize şu gerçeği gösterdi ki;

Büyük laflar, iddialı cümleler veya içi boş sloganlardan ziyade daha somut küçükte olsa sağlıklı adımlara ihtiyacımız var.

İnsanın varlığı (ontoloji) bilgiye (epistemoloji) dayanır.

İnsan bilgi sahibi olduğu kadar insan, bilgiden uzak kaldığı kadar da hayvan hatta daha aşağıdır.

Bilgi sahiplerini üç grupta ele alabiliriz:

1.Malumat sahipleri: Önüne gelen her bilgiyi rastgele hafızasına dolduranlar.

2.Bilgi Teknisyenleri: Bilgiyi daha seçici biçimde elde eden ve onları bir sistem dâhilinde tasnif edenler.

3.Düşünürler (Mütefekkirler): Sahip olduğu bilginin içerisindeki kod/kök hücre den orijinal/özgün/yeni bilgi üretenler.

Ebu Hanife (r.a.)’nin istihsan metodu ayet ve hadisteki özü bulup kendi çağının insanına yorumlamaya, daha açık bir ifadeyle ayet ve hadisteki manayı bir kumaş gibi değerlendirip her muhatabın vücut ölçülerine göre, ona özel elbise dikmeye dayanıyordu.

Zira o kumaştan ve insandan iyi anlıyordu.

Bir milletin yükselişi malumatfuruşları ve bilgi teknisyenlerinden ziyade düşünürleri/mütefekkirleri çoğaltmakla mümkün.

Bunun yolu da düşünür yetiştirecek özgür ortamı sağlamanın yanında düşünmenin getirisinin siyasetin getirisinden daha yüksek hale getirilmesinden geçiyor.

Nasreddin Hoca asırlar öncesinde bize bu gerçeği haykırmıştı.

Hindi mi Papağan mı?

O hindi demişti.

Biri car car konuşurken o düşünüyordu.

Politics and Contemplation

Politics is an art of composition made with the products of the world of contemplation.

The world of contemplation is the fundamental reference in the change and transformation of society.

Administration and politics were built during the Medina period on the foundations of the world of contemplation that was established in Mecca for thirteen years.

The most basic source of legitimacy of politics and administration is that they are based on social contract.

Even though this contract is tried to be carried out through representatives representing the society, the world of contemplation must present ideas that are up-to-date and in line with the original texture before the nation and its representatives.

As soon as they stop and become blocked, politics and administration also become blocked, and this blockage has negative effects on all components concerning society, especially the economy.

Erol Güngör makes the following clear sentence on this subject:

“If it is possible for the Islamic world to rise again, we must look for its source in the field of contemplation, not in political developments. This means that the real burden of the Islamic cause falls on the shoulders of intellectuals. Muslim intellectuals, clergy, scholars, thinkers and artists must become conscious of this responsibility. Politicians do not create civilizations; Civilization is the work of scholars and artists. A new Islamic Civilization will of course rise on the shoulders of those who create works of knowledge, ideas and art. If, thanks to their efforts, there is a revival and development among Muslims, political goals will be realized automatically. In order to achieve this goal, Islamic intellectuals need to stay as far away as possible from political conflicts that wear them out and waste their energy to a large extent, and they need to look down on daily events and think about permanent, radical solutions. ” (Erol Güngör, Today's Issues in Islam, 208-209)

Naturally, such as the principle of directing the smartest young people to classroom teaching in order to improve education; In order for the Islamic world to be exalted, the most intelligent young people must be brought into the world of contemplation.

Today, in all positive or negative developments in society, the first place to look is first the family and then higher education institutions.

The development of a mental world suitable for contemplation in an individual develops or does not develop depending on the justice/freedom of thought/consultation index, which starts in the family and continues in the institutions the child deals with.

Our recent history has shown us this truth:

Rather than big words, assertive sentences or empty slogans, we need more concrete and healthy steps, even if they are small.

 

Human existence (ontology) is based on knowledge (epistemology).

As long as a person has knowledge, he is a human; as long as he is away from knowledge, he is an animal, even lower.

We can discuss information holders in three groups:

1. Information holders: Those who randomly fill their memory with every piece of information they come across.

2. Information Technicians: Those who obtain information more selectively and classify it within a system.

3.Thinkers: Those who produce original/original/new information from the code/stem cells within the knowledge they have.

Abu Hanife's (r.a.) istihsan method was based on finding the essence of the verses and hadiths and interpreting them to the people of his age, or, more clearly, evaluating the meaning of the verses and hadiths as a fabric and sewing special clothes for each addressee, according to his body measurements.

Because he had a good understanding of fabric and people.

The rise of a nation is possible by increasing the number of thinkers/contemplatives rather than knowledgeable people and information technicians.

The way to achieve this is not only to provide a free environment to raise thinkers, but also to make the return of thinking higher than the return of politics.

Nasreddin Hodja shouted this truth to us centuries ago.

Turkey or Parrot?

He said turkey.

While someone else was talking, he was thinking.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri