- 04 Kasım 2024 - -YENİ- ELEŞTİRİ ADABI
- 28 Ağustos 2024 - YENİ EVLENECEK OLANLARA ÖNERİLER
- 05 Haziran 2024 - ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT
- 25 Aralık 2023 - GENÇLER ALACAKLI, YAŞLILAR BORÇLU
- 11 Haziran 2023 - Kayserigaz! Lütfen Böyle Yapma!
- 20 Mart 2023 - İnsan Değişir Mi?
- 07 Eylül 2022 - Beklentilerden Beklediklerimiz
- 12 Mayıs 2022 - Saygı Denince Anlaşılan
- 04 Ocak 2022 - Ben de Seni
- 11 Ekim 2021 - Maske Düştü
- 25 Eylül 2021 - Lütfen Çabuk Gelmeyin!
- 25 Mayıs 2021 - Beynimizdeki Kamburlar
- 30 Mart 2021 - Lütfen Bekleyiniz
- 26 Şubat 2021 - Ölümüne Sevmeyin
- 27 Ocak 2021 - Önce Yaya’ymış, Sonra Ne Olmuş?
- 08 Ocak 2021 - Okumanın Gücünü Önemseyelim
- 21 Kasım 2020 - Meşgul Abiler
- 07 Kasım 2020 - Yapmayın Beyler
- 20 Eylül 2020 - Şampiyon Kayseri
- 02 Ağustos 2020 - Tükürün!
- 05 Mayıs 2020 - Dikkat! Kendi Engelin Sensin!..
- 26 Mart 2020 - Gemileri Yakmadan Önce...
- 09 Şubat 2020 - Abi Yemin Et!
- 20 Ocak 2020 - Araçlar Amaç Olunca
- 01 Ocak 2020 - Aşka Uçma Kanadın Yanar !
- 16 Aralık 2019 - Ben Onu Çok Sevmiştim…
YUSUF YEŞİLKAYA
Geçmiş Peşini Bırakmaz
GEÇMİŞ PEŞİNİ BIRAKMAZ
İlkbaharın cömert yağmurları ile ıslattığı topraklar, ipek yorgan gibi yumuşak durumdayken, eşimi ve çocuklarımı alıp doğru bahçeye götürdüm. Kızım, kirazı çok sevdiği için onun adına kiraz, oğlum için kayısı, eşimle bana da elma fidanı diktik. Bahçemizin değişik yerlerine altı adet meyve fidanı diktik.
Ailece diktiğimiz fidanlara gözümüz gibi bakacağız. Bu fidanlar büyüyecek. Ağaç olacaklar. Meyve verecekler. Meyvelerini hem biz yiyeceğiz hem de çocuklarımız yiyecekler. Belki de torunlarımız bile bu fidanların meyvelerini yiyecekler. Torunlarımız elini kiraza uzattığında:
“—Dedem ne iyi yapmış şu kirazı diktiğine…” diyecekler belki.
Belki elmalara bakıp, kayısıları tattıktan sonra:
“—Büyük annem keşke birkaç tane de armut yetiştirseydi.” diyecekler.
Yetiştiremediklerimiz için bize sitem etseler de yetiştirdiklerimiz için teşekkür edeceklerini umuyorum. Çünkü biz yani ben, eşim, kızım ve oğlum; dedeme, anneme ve babama yetiştirdikleri için teşekkür ediyoruz. Yetiştiremedikleri için ise sitem ediyoruz.
Tıpkı meyve fidanları gibi ardımızda yetiştirdiğimiz eserlerimizle anıyor insanlar bizi. Başta yakınlarımız olmak üzere çevremizdeki insanlar, geçmişimizi değerlendirirken eserlerimize bakıyorlar. Nasıl yetiştiğimize, nasıl yetiştirdiğimize bakıyorlar. Ve neleri yetiştiremediğimize, hayatta neleri ıskaladığımıza bakıyorlar. Nerede ve neyi pas geçtiğimize, nerede hedefi on ikiden vurduğumuza bakıyorlar.
Özellikle gençlerimiz, iş başvurusu için gittikleri şirketlerin insan kaynakları departmanında, kendilerinin geçmişlerini sorgulayan taleplerle karşılaşıyorlar. Bilgi ve deneyimlerini önemsemenin yanı sıra İK direktörleri, işe alacakları adayların mazileri ile ilgili referanslara çok büyük önem veriyorlar. Çünkü insanların geçmişlerine bakarak, şu anki durumları ve gelecekleri hakkında bir fikir edinebiliriz.
Bu gün taşıdığımız unvan, toplumsal statümüz, çevremizdeki itibarımız, geçmişimizden bağımsız pozisyonlar değildir. Olumlu ya da olumsuz toplumsal kimliğimizi bu gün, birden bire, göz açıp kapayacak zamanda elde etmedik. Bu günkü duruşumuzun temelinde, dün yaşadıklarımızın harcı mevcuttur. O harç ve o temel getirdi bizi buralara. Geçmişteki gayretimizin ya da ataletimizin sonucu olarak bu gün buradaysak, yarın da bu günümüz geçmiş olacak. O halde kaliteli bir geçmiş oluşturmak bizim elimizde.
İnsanın kendisini geliştirme adına, yanlış tutum ve davranışlarını değiştirme yoluna gitmesi elbette takdir edilecek bir durumdur. Ancak söz konusu davranış değişikliklerinin bireysel ve toplumsal gelişime katkıda bulunacak türde olmasına dikkat edilmelidir. Bulunduğumuz noktadan geriye doğru gidişin de bir değişim olduğunu ama negatif bir değişim olduğunu hatırdan çıkarmamak gerektiğini düşünüyorum.
Tutum ve davranışlara yansımayan bir değişimi, sözel olarak ifade etmenin hiç kimseye bir yararı olmayacağı aşikârdır. Yani gelişim noktasında hiçbir adım atmadan, durduk yere “Ben değiştim!” dersek kimseyi inandıramayız. Bu nedenle ”Aynası iştir kişinin, lafa bakılmaz.” atasözünü bize hatırlatırlarsa kırılmamak lazım.
Kişisel gelişim ve değişimle birlikte, çocuklarımıza ve torunlarımıza tertemiz bir geçmiş miras bırakmak istiyorsak, bu günü adam gibi yaşamalıyız. Yarın, bu günün geçmiş olacağını düşünürsek, bu günü adam gibi yaşamanın zorunluluğunu ortaya koymuş oluruz. Şayet bu günü adam gibi yaşamayı başarabilirsek, adam gibi bir geçmişe sahip olabiliriz.
Kaliteli bir geçmişe sahip olmak insanlara gurur verir, mutlu eder. Ancak temiz bir sicil bırakabilmek için hayatı, arkamıza dönerek yaşamak da yaşamın kendisine haksızlık olur. Sürekli dün yaşadıklarımızı sorgulayarak, bu güne ve yarına yüzümüzü çevirememek yaşam adına, kendimiz ve sevdiklerimiz adına kayıp olarak algılanır.
Seminerlerimde ve yazılarımda ısrarla vurgulamaya çalıştığım hadise şudur: Bu günün hakkını verelim. Bu günü dolu dolu yaşayalım. Yarın, bugünden “dün” diye bahsedeceğiz.
—Keşke dün şunu yapsaydım.
—Keşke dün bunu yapmasaydım.
—Keşke, sevdiklerime bu acıyı yaşatmasaydım.
—Keşke onlar için daha fazlasını yapsaydım!
Keşkeler, hayatımızda ne kadar çok ise yanlışlarımız da o denli çok demektir. Tıpkı silgisini çok kullanan öğrencinin, çok hata yaptığını bir anlamda kabullenmesi gibi keşkeler hayatımızın kullanamadığımız silgisi durumundadır. Kullanamadığımız silgisi diyorum çünkü keşkelerin yaşanmışı iptal etme ve düzeltme gibi bir şansı yoktur.
Bütün bunlarla birlikte; sınavda öğrencinin yaptığı hataların sınav puanını düşürdüğünü bilmek kaydıyla yanlış yaparım korkusuyla hiç yapmamaktan ve hiçbir soruyu cevaplamamaktan daha iyi olduğunun farkında olursak her halde kazançlı oluruz diye düşünüyorum.
1 Yorum
Mustafa Küçükte
14 Nisan 2020