- 04 Kasım 2024 - ELEŞTİRİ ADABI
- 28 Ağustos 2024 - YENİ EVLENECEK OLANLARA ÖNERİLER
- 25 Aralık 2023 - GENÇLER ALACAKLI, YAŞLILAR BORÇLU
- 11 Haziran 2023 - Kayserigaz! Lütfen Böyle Yapma!
- 20 Mart 2023 - İnsan Değişir Mi?
- 07 Eylül 2022 - Beklentilerden Beklediklerimiz
- 12 Mayıs 2022 - Saygı Denince Anlaşılan
- 04 Ocak 2022 - Ben de Seni
- 11 Ekim 2021 - Maske Düştü
- 25 Eylül 2021 - Lütfen Çabuk Gelmeyin!
- 25 Mayıs 2021 - Beynimizdeki Kamburlar
- 30 Mart 2021 - Lütfen Bekleyiniz
- 26 Şubat 2021 - Ölümüne Sevmeyin
- 27 Ocak 2021 - Önce Yaya’ymış, Sonra Ne Olmuş?
- 08 Ocak 2021 - Okumanın Gücünü Önemseyelim
- 21 Kasım 2020 - Meşgul Abiler
- 07 Kasım 2020 - Yapmayın Beyler
- 20 Eylül 2020 - Şampiyon Kayseri
- 02 Ağustos 2020 - Tükürün!
- 05 Mayıs 2020 - Dikkat! Kendi Engelin Sensin!..
- 13 Nisan 2020 - Geçmiş Peşini Bırakmaz
- 26 Mart 2020 - Gemileri Yakmadan Önce...
- 09 Şubat 2020 - Abi Yemin Et!
- 20 Ocak 2020 - Araçlar Amaç Olunca
- 01 Ocak 2020 - Aşka Uçma Kanadın Yanar !
- 16 Aralık 2019 - Ben Onu Çok Sevmiştim…
YUSUF YEŞİLKAYA
ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT
ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT
Bugünkü gazete haberlerinden birisi tüylerimi diken diken etti:
Adana’da 3 kişi, 3 bin 500 lira borçlu oldukları MEB'yi(17), ‘Paranı vereceğiz gel’ diyerek çağırıp öldürdü. MEB’nin cansız bedenini 20 kilometre uzaklıktaki ormana atan 3 şüpheli, saklandıkları köy evine yapılan baskınla yakalanıp, çıkarıldıkları mahkemede tutuklandı.(Hürriyet/03.06.2024)
Allah aşkına ne hallere düştük böyle. Büyük para için bile bir insanın öldürülmesi hoş görülmez. Lakin komik bir rakam ve 17 yaşında, hayatının baharında bir genç. O gencin ocağına ateş düştü. Ana babanın ciğeri yandı. Yazık! Yazık! Yazık! Öldürenlerin hali daha mı iyi? Asla! Ne kadar hapis yatarlarsa yatsınlar, ömür boyu ellerindeki kan lekesi çıkmayacak. Alınlarındaki katil damgası, kaybolmayacak. Başkaları unutsa bile kendileri unutamayacak.
İşte bu yüzden okullarımızda, üniversitelerimizde, sadece bilişsel düzeyde eğitim verilmesi, insanlığa dair, hayata dair değerlerin ihmal edilmesi, çok üzücüdür. Bir eğitimci olarak şunu açık yürekli olarak ifade edebilirim; "her hangi bir eğitim düzeyinde ihmal edilmiş bireyler, bu toplumun karşısına suç makinesi olarak çıkacaktır. Menşei, inancı, uyruğu ne olursa olsun. Hiç bir ferdi ihmal etme lüksümüz yok.
Elbette okul sıralarından geçen her birey doktor, mühendis, avukat, öğretmen olmayacak. Olmamalı da. Çünkü bu memleketin fırıncıya da ihtiyacı var. Terziye, berbere, motor ustasına, temizlikçiye, makine operatörüne de ihtiyacı var. Ama ahlaklı doktora, ahlaklı berbere, ahlaklı avukata, ahlaklı öğretmene ve ahlaklı fırıncıya ihtiyacı var.
Çocuklarımıza helal ve haram değerini iyi öğretmeliyiz. Ama anlatarak değil; yaşayarak göstermeliyiz. Çocuklarımız, bizim anlattıklarımızı dinlemeyebilir. Lakin bizim ayak izlerimizi takip ederler. Doğruluk, erdemli olma, yalan söylememe, helal haram duygusu, kendine ve diğer insanlara zarar vermeme, merhamet, adalet, vatan sevgisi… Bu değerler ve daha fazlası, yaşayarak, uygulayarak kuşaktan kuşağa aktarılır. Aile içinde yaşanır, çocuklar yaşayarak öğrenir. Lafla peynir gemisi yürümüyor.
Çocuklarımıza helal iki liranın, haram beş liradan daha kıymetli ve bereketli olduğu bilincini aşılayabilmeliyiz. Haram olan çok, helal olan azdan daha kıymetli değildir. Adı üzerinde haram olan zaten haramdır. Bu başlı başına bir ölçüdür. Ayrıca görünürde çok olan haramın bereketi asla olmaz. Ağız tadı ile yenilmez. Haram, hem bu dünyada hem ukbada acı verir. Pişmanlık verir. Üzüntü verir.
Nasıl bir merhametsizlik! 17 yaşında bir genci komik bir para için (isterse yüksek bir meblağ olsun) katlederken, kalbinin köşesinde hiç mi merhamet kırıntısı yoktu? Haberi okuduğumda tüylerim diken diken oldu! Ne olur sizin de tüyleriniz diken diken olsun. Alışmayın! Alışmayalım! Hepimizin evladı var. Ölenin de öldürenin de ana babası var. Hem ölenin hem öldürenin, anasının babasının yüreği yangın yeridir eminim. Kimseyi yargılamak niyetinde değilim. Bu hakkım da değil, haddim de! Ama seyirci de kalmamalıyız. Peki, ne yapmalıyız?
Topu taca atmak yerine sorumluluklarımızı hatırlamalıyız. Eğitim sadece okullarda, dört duvar arasında gerçekleştirilen bir olgu değildir. Aile, okul ve toplum olarak kaçamayacağımız sorumluluklarımız var. Çocuk okula gelinceye kadar, karakterin büyük bölümü oluşmuş olarak geliyor. Olumlu ya da olumsuz. Okulu işlevsiz kılamayız elbette. Ama tek başına okulu ve öğretmenleri de günah keçisi ilan edemeyiz. Okullarımızda yaptığımız en büyük hata, bütün çocukları en iyi matematik bilen, en iyi soru çözen, en iyi derece yapan, en iyi okulları kazanan bireyler olarak yetiştirmeye çalışıyoruz. Okulun misyonu içinde öğretim var elbette. Ama eğitim de var. İyi insan, iyi vatandaş olma gibi değerler de var. Eğitim ve öğretimi birlikte yürütebilmemiz gerekiyor.
Okulların üzerinden, yılsonunda “kaç öğrenciniz fen lisesi kazandı?” ya da “kaç öğrenciniz tıp, mühendislik kazandı?” baskısını kaldırmalıyız. Sadece bilişsel başarı, başarı değildir. Her zaman ifade ettiğimiz uyarıyı bir kez daha hatırlatmak isterim: “Memlekette zeki insan kıtlığı problemi yok. Üstün zekâlı, yüksek eğitimli, değerlerinden kopmuş, fırsatçı, bencil, ahlâk yoksunu insan çokluğu problemi var.”
Aile ortamında: Öncelikle anne ve babalar olarak haklarımızı bildiğimiz kadar, sorumluluklarımızın da farkına varmalıyız. Çünkü hak ve sorumluluk, et ve tırnak gibidir. Haklarımızı bilip sorumlulukları inkâr edersek; bizim elimizdeki tokmakla, başkasının boynundaki davula vurmak gibi bir şey olur. Bu adil bir yöntem olmaz. Aile olarak yapmamız gerekenleri bilmeli ve yapmalıyız. Temel değerlerin önce aile ortamında yavrularımıza aşılandığını unutmamalıyız. Bu nedenle yavrularımızın bedensel ve fiziksel ihtiyaçlarını karşılarken; ruhlarını aç bırakmamalıyız. Çocuğumuzu okula gönderdikten sonra sorumluluklarımız bitmiyor. Okul ve öğretmenle paydaş oluyoruz. İş birliği içinde yol almamız gerekiyor.
Okulda: Seviyesine göre her öğrenim düzeyinde, çocuklarımıza kazandırılması gereken kazanımlar, öğretilmesi gereken konular elbette göz ardı edilemez. Ama her yaş seviyesinde öğrencilerimize kazandıracağımız, insani değerler, manevi değerler, ahlaki değerler asla ihmal edilmemelidir. “Ana babasının yetiştiremediğini ben mi yetiştireceğim?” gibi bir lüksümüz yok. Eğitim süreç odaklıdır. “Bir defa görüştüm, oldu, bitti.” Diye bir yöntem yok. Örnek olacağız, açıklayacağız, öğreteceğiz, kontrol edeceğiz, tekrar edeceğiz… Israrla, ısrarla ve ısrarla… Kolay değil elbette. Ama geleceğin erdemli toplumunu inşa etmenin, kolay bir yolu yok zaten.
Toplumda: Toplumda yaşayan her birey olarak çocuklarımıza doğru örnek olmalıyız. Yanlış bir hareket gördüğümüzde, kırmadan dökmeden uyarmalıyız. “Sana ne?”, “sen kim oluyorsun?” türünden isyan cümleleri ile karşılaşabiliriz. Bu mümkündür. Tam da bu nedenle “kırmadan dökmeden uyarmalıyız” dedim. Hiçbir yeri ayırt etmeden her yere tüküren, büyüklerimiz; çocuklara çevreyi temiz tutalım deme hakkına sahip olabilir mi? Evladı yaşında gençlere, uygunsuzca bakan amcamız; bu çocuklar ne kadar açık giyiniyor deme hakkın var mı? Evinin, dükkânının önündeki kediyi köpeği tekmeleyen esnaf amcamız; senin gençlere merhamet konusunda bir söz söyleme hakkın olabilir mi? Yani?
Yani önce kendi nefsimizi düzelterek, kendi nefsimizde iyi ve doğru olanı uygulayarak örnek olmamız gerekiyor. Hepimiz evlerimizde çocuklarımızın davranışları ile ilgili konuşuruz. Evladımız güzel bir davranışı olduğunda ya bize çekmiştir. Ya da bizim yakınlarımıza. Kötü bir davranışı olduğunda hemen eşimizi ve eşimizin yakınlarına çekmekle suçlarız. Kimseyi suçlamadan önce kendimize bakalım. Aynaya bakalım. Yapmamız gerekirken neyi yapmadık? Yapmamamız gereken neyi yaptık? Neyi doğru, neyi yanlış yaptık? Hiç birimizin kendini aklayacak durumu yok. Sorumluluklarımız var. Evimize karşı, eşimize, çocuklarımıza karşı. İçinde yaşadığımız topluma karşı. Gelecek nesillerden ödünç aldığımız dünyaya karşı. Şimdi sorumluluklarımızı hatırlama ve yerine getirme vaktidir. Hemen! Şimdi! Çünkü yarın çok geç olabilir.
Henüz Yorum yok