YUSUF YEŞİLKAYA

Beklentilerden Beklediklerimiz

BEKLENTİLERDEN BEKLEDİKLERİMİZ

Yusuf YEŞİLKAYA
Eğitimci – Yazar

              Karşılıksız verenin Yüce Allah olduğunu bilince, insanoğlu için yaptığı eylem karşısında bir beklenti içine girmesi çok da şaşılacak bir şey değil aslında. Allah inancı en yüksek olan, yaşadığımız âlemi “fani dünya” olarak niteleyen ve bu doğrultuda iyilik yapan, iyi insan olamaya çalışanların dahi bir beklentisi var elbette. Bu dünya için beklenti içinde değilse, beka âlemi için mutlaka bir beklenti vardır. Cennetin, köşklerin, makamı alilerin hepsinin ötesinde ve hepsinin üzerinde bir beklenti vardır ve buna Allah rızası diyoruz. Allah’ın rızasına erişebilmek, Allah inancı olan bir dünyalı için en büyük yaptırımdır. Bunun içine Allah korkusu, Allah sevgisi, Allah’ın sevdiği kul olabilme amaçlarını ekleyebiliriz.

              Yaşadığımız şu fani dünya için de beklentilerimiz var mı peki? Olmaz olur mu? Hem de ne beklentiler var neler! Etkileşim içinde bulunduğumuz insanlarla ticaret yaparken, mutlak bir kar amacımız vardır. Fahiş fiyat ve kazıklama konusuna hiç girmiyorum. Kastettiğim sadece masum ticaret. Kendisinin, eşinin ve çoluk çocuğunun rızkını kazanmak üzere yapılan helal ticaretten bahsediyorum. Bu kadar masum bir alış veriş ortamında bile mutlaka kar eden, kazanan olmak isteriz. Böyle bir beklenti içinde olmak kötü bir şey midir? Hayır değildir. Çünkü insan, kar etmek için ticaret yapar zaten. Amacım hayatta beklentilerimizi sorgulamak ve beklentilerimiz üzerine düşünmemizi sağlamak.

              Yine normal beklenti türleri üzende düşünecek olursak; bir öğrencinin derslerini çalışıp başarılı olması, sınıfını geçip okuldan mezun olmayı beklemesi çok masum bir beklentidir. Hatta öğrencinin bu eylemi teşvik edilen ve takdir gören bir gayrettir. Olması gerekendir yani. Sağlıklı yaşlanma umuduyla spor yapmak, kişisel bakımına ve sağlığına dikkat etmek, yaşlılıkta ele ayağa düşmemek… İyi bir beklenti değil mi?

              İnsanlarla sağlıklı ilişkiler kurabilmek, doğru iletişim kurabilmek için iletişim donanımlarına sahip olmak, bütün dünyada onay gören bir tutumdur. Kalp kırmadan, insanları incitmeden ve incinmeden iletişim kurabilmek arzulanan bir tavırdır. Birlikte yaşadığı ve çalıştığı insanları kırıp döken, elinde baltayla sürekli çam deviren, kendinden başkasını umursamayan insanlarla yaşamak çok zor değil mi? O halde birlikte yaşadığımız ve çalıştığımız insanları incitmemek güzel bir beklenti olabilir.

              Aslında gerçekleştirdiğimiz eylemlerden ziyade bu eylemleri hangi amaçla gerçekleştiriyor olduğumuz daha önemlidir. Daha açık ifadeyle işlediğimiz amelde, taşıdığımız niyettir önemli olan. Niyet sağlam olunca ameldeki kusurlar tolere edilebilir. Lakin niyet bozuk olursa o yoğurt maya tutmaz. Tuttu zannetsek de çabucak ekşir. Tat vermez yani. Niyet çok önemli demişken Hz. Ömer’in (r.a): “kötü halin iyi niyetine inanamayız” sözünü de hatırlamakta yarar var.

              Asıl konumuza dönecek olursak; insanlarla olan ilişkilerimizde, işimizde, evimizde kısacası hayata dair yaptığımız her şeyde, hâsıl olacak neticeden beklentilerimiz… Yazımızın girişinde sosyal yaşam içinde icra ettiğimiz mubah eylemler ve bu eylemler neticesinde olası masum beklentilere değindik. Burada can alıcı nokta beklentiler değişse bile hayata dair yaşantılar, aynı minval üzere devam ediyor olmasıdır. Yani davranış aynı fakat beklenti farklı. Sonuçta hesap da farklı olacak illa ki…

              Maaşını, kazancını elde etmek için çalıştığımız işi ele alalım. Kendimizi, eşimizi, çocuk çoluğumuzu başkasına muhtaç etmemek, helal yoldan rızkımızı temin etmek niyetiyle bu işi icra ediyorsak, bu bir ibadettir. Hem işimizde çalışırız hem sevap kazanırız. Yine aynı işi icra ederken “maaşım hesaba yatsın, şu işten param gelsin hele. O parayı gecelerde ezeceğim. Son kuruşuna kadar bahiste tüketeceğim” düşüncesi ile hareket edersek, sonuç ziyan olur. Meşru yoldan elde edilen geliri gayri meşru yerlerde harcama niyeti. Tam tersi de olabilirdi. Gayri meşru yollardan temin edilen geliri hayır işlerinde kullanmak ve hayır yaptığını(!) düşünmek gibi…

              Bir ihtiyaç sahibinin derdine derman olmak çok güzeldir. Maddi veya manevi ne derdi varsa çözebileceğimiz oranda katkı sağlamak, takdir edilecek bir davranıştır. Bu eylemi, Rabbimizin rızasına erişmek için yapabilirsek, yaptığımız iyiliğin reklamını yapmadan, başa kakmadan, Nebevi terbiye içinde gerçekleştirebilirsek ne mutlu! Beklentimiz “bu fani dünyada, biz bir faninin sıkıntısını gidermiş oluruz ve Rabbimiz de ahirette bizim sıkıntılarımızı giderir” umududur. Madalyonun tersini çevirdiğimizde aynı eylemi gerçekleştirirken, bir dünyalıya yardımcı olurken; “benim için, el âlem ne kadar cömert desin” düşüncesiyle yaparsak… El âlem bizim için “eli açık insan, çok cömert” der ve biz yaptığımız iyiliğin karşılığını bu dünyada tüketmiş oluruz. Başka bir beklenti biçimi iyilik yaptığımız kişiyi bize karşı mahcup gösterip, borçlu hissettirmek ve kendi işlerimizin bir yerinde bu insandan yararlanma beklentisi içine girmek. “Yani ben sana şu iyiliği yaptım sen de benim için bunu yapmalısın” düşüncesi ile yapılan iyiliği, iyilik olmaktan çıkarıp ticarete dönüştürmek.

              Namazları camide cemaatle eda etmek, tavsiye edilen bir ameldir. Tek başına kıldığın namazdan yirmi beş veya yirmi sekiz kat daha faziletlidir. Bu niyetle camiye gidildiğinde Rabbimiz bereketini artırır elbette. Ayrıca camide, Müslüman kardeşlerimizi de görür, onlarla  hasbihal ederiz. Birbirimizin durumundan haberdar oluruz. Müslüman kardeşlerimizle özlem gideririz. Amma velakin camiye giderken; “ne kadar azimli Müslüman desinler, cami kuşu desinler” diye yaparsak, bu eylemin karşılığını ahirete bırakmadan burada harcamış oluruz. Farklı bir niyetle “beni sürekli camide görsünler de cemaatten falanca kişiler benim şu işimi halletsinler” düşüncesi varsa beklentimiz ukbadan dünyaya dönüverir. Ayrıca riyakâr ve sahtekâr olma yolunda emin adımlarla ilerleriz.

              Çevremizdeki insanlarla güler yüzlü, nezaketli, kibar, hoşgörülü bir tutum içinde iletişim kurmak, emin insan olmak Peygamberimiz ’in  (sav) ümmetine tavsiyesidir. Ayrıca konu ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de birçok ayet mevcuttur. İnsanlarla iyi iletişim kurma çabamızı ayet ve sünnete dayanarak, gerçekleştirmeye çalışırsak; Allah ve Resulü ’nün sevgisine erişebiliriz. Aynı güzel ilişkileri kullardan beklenti içine girerek yapmaya çalışırsak; beklentinin yönünü Mevla’dan Leyla’ya çevirmiş oluruz. Yaratan’ı bırakıp yaratılandan medet umar hale geliriz.

              İnsanız, zaaflarımız var. Zayıflıklarımız çok fazla. Geleceğimiz için sürekli planlar yaparız. Bugünümüzü o muhteşem planlarımıza göre yaşarız. Bizim planlarımız ne kadar mükemmel olursa olsun, Rabbimizin de bir planı olduğunu unutmamalıyız.

Merhum Sezai Karakoç’un mısralarında ifade ettiği gibi:
“Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır.”

              İyilik yapmak, iyi insan olmak, kendi nefsimizde, ailemizde ve çevremizde iyinin, güzelin, doğrunun ve Hakk’ın egemen olması için çaba göstermek; kul olarak görevimizdir. Kâlu Belâ’da Rabbimize söz verdiğimiz gibi imtihanı kazanma gayreti içinde olmaktan başka çıkar yolumuz yok. Son olarak beklentiler konusunda Merhum Cemil Meriç’in “İyilik eden, mükâfat beklediği an tefecidir” sözünü de hatırlatarak, beklentisiz günler dileyelim.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri