- 28 Ağustos 2024 - YENİ EVLENECEK OLANLARA ÖNERİLER
- 05 Haziran 2024 - ÖNCE AHLAK VE MANEVİYAT
- 25 Aralık 2023 - GENÇLER ALACAKLI, YAŞLILAR BORÇLU
- 11 Haziran 2023 - Kayserigaz! Lütfen Böyle Yapma!
- 20 Mart 2023 - İnsan Değişir Mi?
- 07 Eylül 2022 - Beklentilerden Beklediklerimiz
- 12 Mayıs 2022 - Saygı Denince Anlaşılan
- 04 Ocak 2022 - Ben de Seni
- 11 Ekim 2021 - Maske Düştü
- 25 Eylül 2021 - Lütfen Çabuk Gelmeyin!
- 25 Mayıs 2021 - Beynimizdeki Kamburlar
- 30 Mart 2021 - Lütfen Bekleyiniz
- 26 Şubat 2021 - Ölümüne Sevmeyin
- 27 Ocak 2021 - Önce Yaya’ymış, Sonra Ne Olmuş?
- 08 Ocak 2021 - Okumanın Gücünü Önemseyelim
- 21 Kasım 2020 - Meşgul Abiler
- 07 Kasım 2020 - Yapmayın Beyler
- 20 Eylül 2020 - Şampiyon Kayseri
- 02 Ağustos 2020 - Tükürün!
- 05 Mayıs 2020 - Dikkat! Kendi Engelin Sensin!..
- 13 Nisan 2020 - Geçmiş Peşini Bırakmaz
- 26 Mart 2020 - Gemileri Yakmadan Önce...
- 09 Şubat 2020 - Abi Yemin Et!
- 20 Ocak 2020 - Araçlar Amaç Olunca
- 01 Ocak 2020 - Aşka Uçma Kanadın Yanar !
- 16 Aralık 2019 - Ben Onu Çok Sevmiştim…
YUSUF YEŞİLKAYA
-YENİ- ELEŞTİRİ ADABI
ELEŞTİRİ ADABI
İnsan olarak hiç birimiz noksansız değiliz. Her birimiz, kendi dünyamızda eksiklerimizle malumuz. Eksiklerimizi gidermeye çalıştıkça, noksanlarımızın farkına varıyoruz. Tıpkı öğrenmeye çalıştıkça ne kadar az şeyi biliyor olduğumuzun farkına vardığımız gibi. Ama olsun… Farkında olmak, bir yerlerden başlamak da güzel değil mi? Elbette güzeldir. Zaten farkında olmak kazanmaktır. Farkında olmak derken… Her şeyin farkında olmak. Kendimizin, diğer insanların, diğer canlıların, evrenin, cansızların… Ve canlı ve cansız her şeyi yoktan var edenin, farkına varmak…
İnsan farkına vardıkça, eksiklerini gördükçe, gözü hep eksiklerde kalıyor maalesef. Fakat sadece kendi eksiklerimiz değil, başkalarının noksanlarını da görüyoruz. Bir noktadan sonra sadece başkalarının hatalarını ve noksanlarını görüyoruz. Haşa kendimiz mükemmelmişiz gibi aklımız, fikrimiz, ilgimiz, odağımız sürekli başkalarını eleştirmekle meşgul oluyor. Evet, eleştiri kıymetli bir kavram. Doğru zamanda, doğru zeminde ve doğru üslupla yapıldığında; hem eleştirene hem eleştirilene katkı sağlar. Yoksa sadece eleştirmiş olmak için yapılan eleştiri, kimseye katkı sağlamadığı gibi tarafların gönlünü incitmekten başka bir sonuç vermez.
Sadi Şirazi der ki, “yanlış üslup, doğru sözün celladıdır”. Eleştiri yapmadan önce bir özeleştiri yapmak çok yararlı olur. Örneğin eleştireceğim konuda benim durumum, yeterliliğim nedir? Bu eleştirinin taraflara yararı olur mu? Söylemesem daha iyi olurdu demek yerine söylemeden önce düşünmek daha anlamlı ve kıymetli olur. Peki, hiç mi eleştirmeyeceğiz? Ağzımızı açıp hiçbir şey söylemeyecek miyiz? Tabii ki, söyleyeceğiz. Ama bunun bir yolu yordamı olmalı.
Öncelikle eleştirimiz, şahsiyete değil davranışa yönelik olmalıdır. Eşimiz, çocuklarımız, çalışma arkadaşlarımız ya da diğer insanlar için: “seni beğenmiyorum” demek başka bir şey. Bunun yerine “senin şu davranışını beğenmiyorum” demek başka bir şey. Davranışa yapılan eleştiri kabul edilir. Ama kişiliğe yapılan eleştiri tolere edilmez.
Eleştirimiz asla küfür ya da hakaret içermemelidir. Eleştiri ile hakareti aynı tabağa koyamayız. İkisi çok farklı şeylerdir. Yaşı ve pozisyonu ne olursa olsun, herkes bunu ayırt edebilir. Eleştiri, muhatabımızın gelişimine katkı sağlarken; hakaret, muhatabımız ile aramızdaki gönül köprülerini yıkar. Unutmayalım ki, hiçbir gönüle girerken, kapıları kırarak giremeyiz. Hatta gönül kapısı içeriden açıldığı için, sahibinin rızası olmadan misafir bile olamayız.
Eleştiri, topluluk önünde yapılmamalıdır. Topluluk önünde yapılan eleştirinin, eleştirilen kişiye ya da eleştirene yararı olmaz. Topluluk önünde yapılan eleştirilerde, eleştiren kişi konu ile ilgili yetkinliğini ispat etmeye çalışırken, muhatabın noksanlığını göstermeye çalışır. Bu durum bir güç savaşına dönüşebilir. Samimi eleştiriler, muhatap yalnız iken özel ortamlarda yapılır. Nezaket kuralları ihlal edilmeden gerçekleştirilir.
Yapılan eleştiri, muhatabına katkı sağlamalı ve bir yanlışlığı, eksikliği gidermelidir. Kimseye faydası olmayan, tarafların birbirine üstünlük sağlamaya çalıştıkları eleştiri ortamı, eleştiri değil polemik olur. Gönül köprüleri yıkılır, dostluklar bitirilir. Oysa şu fani âlemde biriktirilmesi gereken en önemli kavram dostluktur. Dost biriktirmek, biriktirdiğimiz dünyalıklar yanında en kıymetlisidir.
Eleştiride 30 saniye kuralı unutulmamalıdır. Bu teknik bir ayrıntıdır. Bir eksiğini veya hatasını eleştirdiğimiz muhatabımız, bu eksik ya da hatayı 30 saniyede düzeltebilir mi? Örneğin birlikte yemek yediğimiz arkadaşımızın dişinde maydanoz atıkları olduğunu düşünelim. Kimseye belli etmeden yavaşça arkadaşımıza söyleriz ve o da uygun bir ortamda bunu düzeltebilir. Arkadaşımızın dişindeki maydanozu alma süresi otuz saniyeyi geçmez. Dişini temizler, mutlu olur, teşekkür eder. Olumsuz örneğimiz, uzun zamandır karşılaşmadığımız bir arkadaşımızla ilk karşılaştığımızda “ya sen kilo mu aldın?” demek ortamı germekten, arkadaşımızı üzmekten başka bir işe yaramaz. Gerçekten kilo almış olsa bile aldığı kiloları otuz saniyede veremez. Muhatabımızın morali bozulur, ortamın neşesi kaçar, dostluklar yıpranır.
Eleştiri, önyargısız olmalı. Daha önceden bildiğimiz ve eksik olarak değerlendirdiğimiz hususları, ısıtıp ısıtıp muhatabın önüne koymak doğru değildir. Ya da “ben onu biliyorum zaten. O hep kusurlu yapar.” Önyargısı ile yola çıktığımızda yanılmış olabiliriz. Özür dilememek için, özür dilenecek söz ve davranışlardan kaçınmak lazım.
İnsan olmamızdan kaynaklı olarak, hep gördüklerimizle yargılarız. Ama bir de görünenin arkası vardır. Zahirde görünen ile gerçekte olan farklı olabilir. Hemen ilk gördüğümüz ile değerlendirme yapıp eleştirmek, anlamadan dinlemeden yargılamak doğru değildir. İki dinleyip bir söylemek gerek derken büyüklerimiz, iyi niyeti ve sükûneti önermiş olmalılar. Aceleci davranmak, her zaman doğru sonuç vermeyebilir.
Eleştirilerimiz, çözüm önerisi sunmalı. Yanlış yapıyor, söyledik tamam. Eksik yapıyor, söyledik tamam. Peki, bunun doğrusu ne? Eksik veya hatalı olan söz ve davranışlar, nasıl düzeltilebilir. Bunun kaygısı ile eleştiri yapılmalı. Namazda yanlış okuyan imam efendiye, hatalı olduğu yer belirtilirken, doğrusu da söylendiğinde yararlı bir iş yapılmış olur.
Eleştirimiz, kendi alanımızda olmalı. Ehliyet sahibi olduğumuz ve kesin bildiğimiz konular üzerinde, nezaket kuralları içinde ve dozunda eleştiri yapabiliriz. Yetkin olmadığımız ve kulaktan dolma bilgilerle eleştiri yapmak doğru olmaz.
Son olarak eleştiride sandviç tekniği işe yarayabilir. Sandviçin altında ekmek yer alır. Ekmeğin üzerine domates, peynir, biber vs. konulur. Sonra tekrar ekmek ile kapatılır. Eleştiri yapılırken de direkt olarak eleştiriye konu olan söz veya davranış söylenmez. Önce güzel bir özelliği söylenir. Gönlü alınır. Bu hazırlıktır. Sonra eleştireceğimiz konu belirtilir. Hatalı kısım ifade edilirken doğru olanı da eklenir. Sonra tekrar güzel bir davranışı belirtilerek eleştiri, uzatılmadan sonlandırılır.
Eleştirilmek, nefsimize hoş gelen bir davranış değildir. Hele de ehil olmayan, konuyu bilmeyen insanlar tarafından nezaket dışı bir üslup ile yapılıyorsa. Dahası eleştiri yapayım derken, hakaret ediliyorsa bu bizi gerçekten üzer ve öfkelendirir. Unutmayalım ki, bize hoş gelmeyen diğer insanlara da hoş gelmez. Ölçülü, dozu iyi ayarlanmış, önyargısız ve bize katkı sağlayan eleştiriyi hazmedebiliriz. O halde biz de empatik davranmalı ve eleştiri yaparken çok dikkatli davranmalıyız.
Yusuf YEŞİLKAYA
[email protected]
Henüz Yorum yok