MEHMET TOPUZ

İNSANIN ALACASI…

İNSANIN ALACASI…

Karamsarlığının var olmasından kaynaklı, bir ümit halini barındırmaya devam ediyordu. Ayakkabı ile görünen bir yolculuk sürecinin rüya tabirlerinde var olan karşılığını aramaya koyulmuştu. Aranan ile aranmakta olan kavramların eşleşmesi sürecinin yansımasını bir türlü bulamamış, beyninin uyku ile uyanıklık arasında sersemlediğinin farkında olduğunu biliyordu galiba.

Karamsarlık halinin bir nebze olsun farkındaydı. Ve ümit etmenin varlığına dair ciddi veriler barındırıyordu. Ne oldu şimdi? Anlatılmak istenen ne idi? Ya da aradığı ne ola ki, sebepsiz yere ayak tabanlarında ki ağrının varlığı ile uykusunun kesişme alanının da bir not düşme telaşına düştü. Ve yorgundu galiba.

Sonbaharın sabah saatlerinde hissedilen soğuğunda yol almıştı. İklim şartları kendi içinde bir kış mevsimine hazırlık sürecindeydi. Hâlbuki gidilecek yol ya da çekilecek bir çile varsa, gidilecek ve çekilecekti. Hepsi bir mücadelenin gayretin tezahürüydü. Bir yağmur yağar, bir rüzgâr eser.

(Sonbahar bütün bir ihtişamıyla, soğuğun hafif hissedilen çehresinde kendisini hafif hafif hissettirmeye başladı.)

Zıddıyla var olan kavramlar dizgesi. Karamsarlığından dolayı ümit var bir tavrı vardı. Ümit etmenin karamsar yönüne dair de insanca var olan düşünceleri barındırması bir dünyaya dair yaşanmışlığın kanıtları arasında yerini bulduğunu düşünüyordu.

Ve gündemden uzakta ve gündemin merkezinde yer edinen bir varlıktı bu insan. Merkezde var olan kendisi iken, merkezden, gündemden nasıl uzak kalabilirdi? Haber bültenlerine takılıyordu gözleri… Hava soğumaya yüz tutmuş. Fakat ölen çocuklar, yıkılan evler ve binlerce masum insan. Savaşlar…

İnsanın alacası ifadesi takıldı zihnine. Bir şiir düşüverdi aklına… İnsan bu ya. Hamasetin, savaşların, barışın ve düşüncenin, iyi niyetin ve kötü niyetin sahibi olan insan. Düşüncenin olumlu ve olumsuz bin türlü halini barındırabilen bir canlı. Ve ne düşündüğüne dair bulguların varlığını tahmin etmekte zor olsa gerek diye düşünmüştü.

Bir soba yanmakla yanmamak arasında, bir ağaç dalının aniden tutuşmasıyla yanmaya başlamıştı rüyasında. Yurdu olmayan bir soba tüter mi diye düşünürken, karmaşık ve karmakarışık düşünceler yığınıyla uyanacaktı belki gün gelip rüyasından.

Hala bir ümit vardı. Sonbaharın mevsimsel geçiş sürecinden etkilenmiş olacak ki, şifayı kaptığından falan bahsediyordu. Ya meselede tamda bu idi işte. Hafiften rahatsızlanmanın kinaye ve mecazdan uzak halinin bir şifa olduğunu bilmeyen yoktu. Düşünceden uzakta kalıplaşmış haliyle.

Neyse çok fazla uzatmadan insanın alacası içindedir, evladım diyordu.

Ve haber bültenleri izlemeye devam ederken nasıl olacak böyle demekten de kendisini alamıyordu. Mevsimler kendisini belli ediyor; yaşanacak ve olacak olanlara yönelik bir geri bildirim veriyordu. Ya insan ne olacak sorusunda kaybolmaya ve düşünmeye mi çalışıyordu? Yine de karamsarlığından ümit vardı.

Bu haftanın yazısını bir köşe yazısı mahiyetinde edebiyatın kendi içinde bir hüzün mevsimine dair, coğrafyanın ve sosyolojinin kendi girdabında, bir ruh halinin dünyaya dair verileriyle, gözlemi, aracı kılıp, gündemden uzakta ve gündemin ta merkezinde dile getirmiş olduk. Bir sonbaharın mevsimsel şartlarında bir bahçenin bir ağacın bir kış uykusuna hazırlık sürecide artık başlamıştı.

Kalın sağlıcakla…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri