- 26 Ekim 2024 - -YENİ- DÜNYA MANZARALARI…
- 16 Ekim 2024 - İNSANIN ALACASI…
- 09 Ekim 2024 - UZUN BİR YAZI…
- 01 Ekim 2024 - CÜMLE ARTIĞI...
- 25 Eylül 2024 - ÖZNE ASLINDA KİM?
- 16 Eylül 2024 - SÜREÇ Mİ? SONUÇ MU?
- 07 Eylül 2024 - USTANIN MESELESİ…
- 23 Ağustos 2024 - MÜLKİYET DURUMU…
- 14 Ağustos 2024 - BÜTÜN BU SÜREÇ…
- 08 Ağustos 2024 - NE YAZIK Kİ…
- 31 Temmuz 2024 - SAKIN ŞAŞIRMA…
- 24 Temmuz 2024 - DUR… ZEMİN BOŞ.
- 15 Temmuz 2024 - YENİ NORMALLERİMİZ…
- 05 Temmuz 2024 - PLATONİK İLHAM…
- 26 Haziran 2024 - RİVAYET ODUR Kİ…
- 22 Haziran 2024 - EKONOMİK COĞRAFYA’NIN TEMELLERİ
- 12 Haziran 2024 - TURİZM VE FARKINDALIK EĞİTİMİ…
- 05 Haziran 2024 - SONUÇTA; BİR BAKIŞ AÇISI…
- 29 Mayıs 2024 - İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BİR KRİZ Mİ?
- 23 Mayıs 2024 - KIRSAL KALKINMA VE ŞEHİRLEŞME
- 16 Mayıs 2024 - KURAKLIK VE KALKINMA
- 07 Mayıs 2024 - KASİSTEN KAÇMA! YAVAŞLA…
- 29 Nisan 2024 - BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ DERKEN…
- 23 Nisan 2024 - BU HANGİ PARAMETRE…
- 16 Nisan 2024 - TURİZMİN ÜÇ A’SI…
- 10 Nisan 2024 - SONUÇTA İNSANIZ…
- 03 Nisan 2024 - TURİZM FAALİYETİ VE GELECEĞİ
- 26 Mart 2024 - TAHTA YAŞ GALİBA…
- 13 Mart 2024 - ALKIŞ BİR BAŞARI MI?
- 06 Mart 2024 - REALİTE VE ÜTOPYA…
- 29 Şubat 2024 - NE YAPARSIN?
- 14 Şubat 2024 - DÜNYANIN DEVİR SAATİ…
- 08 Şubat 2024 - DURUN KALABALIKLAR…
- 02 Şubat 2024 - HABERLER BAŞLIYOR…
- 23 Ocak 2024 - FAY HATTI NE YA DA NE DEĞİLDİR?
- 17 Ocak 2024 - TARİHİN NOT DEFTERİ…
- 10 Ocak 2024 - BU HİKAYEYİ DAHA ÖNCE OKUDUNUZ…
- 03 Ocak 2024 - COĞRAFYA EĞİTİMİ GEREKLİ Mİ?
- 27 Aralık 2023 - SUYUN ARKASINDA Kİ GEÇİT
- 20 Aralık 2023 - Geçmeyen Akçe…
- 15 Aralık 2023 - Kayıp Aranıyor…
- 07 Aralık 2023 - Asrın Bilmecesi Bu…
- 01 Aralık 2023 - Yerleşim Birimleri Ve Medeniyet Anlayışı
- 21 Ekim 2023 - Tele Takılan Kamlumbağa
- 06 Ekim 2023 - Bu Bir Hastalık mı ?
- 13 Eylül 2023 - Ekmeği Fırından Almak Lazım
- 03 Eylül 2023 - Madenciliğin Ülke Geleceğindeki Yeri…
- 17 Ağustos 2023 - Öykünün Tamamı Bu Olsa Gerek…
- 12 Ağustos 2023 - Bu İnanılmaz Bir Başarı…
- 03 Ağustos 2023 - Sosyolojik Bulgu ve Neticeler…
- 27 Temmuz 2023 - Ormansız Köyün, Susuz Çeşmesi…
- 20 Temmuz 2023 - Bu Maydanozu Kim Yetiştirdi?
- 15 Temmuz 2023 - A Noktasından B Noktasına.
- 06 Temmuz 2023 - Düşüncenin Özeti Niteliğinde…
- 14 Haziran 2023 - Dünya Tiyatrosu… Bir Bulmaca
- 07 Haziran 2023 - Coğrafi Birikim ve Tarih…
- 01 Haziran 2023 - Yapbozun Parçaları
- 25 Mayıs 2023 - Eleştirinin Mahiyeti Üzerine…
- 17 Mayıs 2023 - Bir Şiir ve Bir Resim
- 11 Mayıs 2023 - Bak Buraya;”Konu Önemli.”
- 04 Mayıs 2023 - Üç Satır Cümle “H2o”
- 27 Nisan 2023 - Kırk Yıllık Hatır…
- 19 Nisan 2023 - “Çöl” Kavramı Üzerine…
- 13 Nisan 2023 - Söz, Tekrara Düştü…
- 07 Nisan 2023 - Astronomik Bilginin Seyri…
- 30 Mart 2023 - Taş Bulun…
- 23 Mart 2023 - Hava Durumu: Rüzgârlı
- 16 Mart 2023 - Doğru Soru, Cevap Buldurur.
- 09 Mart 2023 - “Ve” Bağlacı Bile, Bağlayamadı.
- 01 Mart 2023 - Gündem Dışı…
- 22 Şubat 2023 - Bilginin Fay Hattı…
- 16 Şubat 2023 - Gündem: Son Dakika
- 08 Şubat 2023 - Deprem Hususunda Unutmayın… Ne Yapmalıyız?
- 03 Şubat 2023 - Bir Fotoğraf, Bir Doğa ve Bir Şehir.
- 25 Ocak 2023 - Not Düşelim: Derdimiz Ne?
- 30 Aralık 2022 - Turizm Ve Doğaya Bakış Üzerine…
- 20 Aralık 2022 - Konu: Göç... Not Alın.
- 10 Aralık 2022 - Bitmeyen Ne...
- 24 Kasım 2022 - Noktanın Cümledeki Yeri
- 10 Kasım 2022 - Coğrafyanın Hikayesi
MEHMET TOPUZ
BİR MEVSİMİN ANATOMİSİ…
BİR MEVSİMİN ANATOMİSİ…
Söz kimden gelir… Ve kim nereye koştu da sahipsiz kaldığını iddia etti. Ve iddia sahibinin son sözünün ne değeri vardı… Hayat koşuşturmacasının efkârlı bir pazar sabahında sise çalmış tepelikler ardı sıra yükselen, bir nefeslik oksijenin değerini anladığı gün, insan doğanın ve söylenmeye yüz tutmuş bir sözün pençesinde yaşar. Yaşamak mı güldürme; demeyin, dünyadan götürme gayretinde olduğu bir kefenin dünya da kaldığını bildiği halde yine de yaşar; insan…
Şunu baştan söyleyebilirim; karamsar bir havada yazılacak en iyi şeyin gökyüzün bulutlarla kaplı olduğu kış mevsimin soğuğunu hissettirip hissettirmeme arasında kaldığı bir günün şubatında kaleme aldığım bir yazı olarak kalsın. Kalsın ki gazetelerin matbu halde okuyucuya ulaştığı bir metin üzerinden bak bende buradayım diyebilme cüretini göstermiş olalım. Ki yaşamanın fikirle var olduğunu mu düşünmeliyim bu arada… Ki öyle…
Soğuğun bir mart ayına yolculuğundayız bugünlerde… Vaktin kıymetine bir kıymet alanı belirleme düşüncesiyle, çıktığım yolculuğun bir koşuşturmaca içerisinde yol aldığını düşünmeye fırsat bırakmadan, yorgunluğun yeni sıfatı olan, tatlı yorgunluk dedikleri bir kandırmacayla beynin katmanlarını nasıl inandırırım derdiyle yol aldığımız gerçeğini yaşıyorduk.
Gündemin tenezzül edilmeyecek cümlelerine hayretle göz atarken, bir televizyon kumandasının tuşları arasında kanal arayışındaydı insan… Gündemin yorgunluğunu, gündemin yoğunluğunu nasıl kaldırabiliyordu bu insanoğlu. Söylenenlerden uzakta, gündemin dışında dinlemek ve dinlenmek bir yorgunluk tezahürü olabilir miydi?
Sonra aklına İsmet Özel’in ezberinde yer edinen ve yağmurun bir yandan yağma telaşında olduğu anda okumak, birkaç şiir de ardı sıra söylemek, gündemin yoğunluğundan ve dünyadan bir nebze olsun uzaklaşmak... Öyle mi?
Şiir şöyle devam ediyordu…
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
Taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
Kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
Bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
Tütmesi gereken ocak nerde?
Neyse ki güneş hafiften bir yol kenarında durup, bir fotoğraf makinesinin deklanşörle anlam kattığı bir günün sonuna doğru yaklaşmışlığı haber ediyordu. Günler vakitlere meydan vermeyecek kadar cesur bir tavırla çok çabuk gelip geçiyordu… Kimi bereketsizliğinden bahsederken günün, kimi de Avrupai bir tavırla anı yaşama derdinde… Kimi de talip olduğu zorluğun koşuşturmacasında… Ki insan bu… Dedim ya söz kimden gelir…
Ve yine gündemin dışında arabesk kültüründe göç etmiş bir kuşağın, dağı taşı altın bildiği ve arabeskin hâkimiyetinin tam dışında yaşanmışlığın tezahürüyle bakıyordu, dünyaya… Yıllar diyordu…
Yıllar… Bir kuşağın hikâyesi mi desem bilemedim… İşte sağlık sorunlarıyla uğraşılan ve her nereye dönsen dertsiz kalmayacak, bir insan ve bir doğa ve bir koşuşturmaca… Bir dünya hikâyesi galiba bu…
Bilemedim…
Arabesk kültürün göç ettiği yıllar Anadolu’dan ve sılaya dönüşün gurbeti andırmasını anlatıyordu. Yaşıtlarını sayıyordu, kimse kalmadı deyip; yutkunuyordu. Bir çağ; bir dönem, insan bu, bir asırlık ömrüne düşen, herkesin kendi derdiydi; galiba… Bilemedim…
Sağlıcakla…
Henüz Yorum yok