VEYSEL EKİNCİ

Savaşın Kalpteki Yankısı!!

                      SAVAŞIN KALPTEKİ YANKISI!

     İnsanlığın varoluşundan bu yana savaş, hayatın kaçınılmaz bir parçası olmuştur.

    Daha baştan hemen belirtelim ki, biz müslümanlar için sulh, barış öncelikle tavsiye edilmiştir. Çünkü bir Müslüman bilir ki, dünyaya geliş gayesi, kulluk görevini yerine getirerek, tabi tutulduğu imtihandan başarı ile çıkmaktır. Bu sınavın soruları, çözüm şekilleri de  yüce kitabımızda bildirilmiştir. Vazifeleri yapmamız istenirken, aşırılıklara kaçıp haddi aşmakta yasaklanmıştır. İtidal temel düstur edinilmiştir.

   Madem ki insanoğlu var, madem ki nefis, şeytan , hiddet, gazap,öfke var; o halde yerine ve zamanına bağlı olarak da savaşın ve mücadelenin olması da kaçınılmaz olacaktır.

   Bir savaşa karar vermek için de somut gerçeklere dayanan  gerekçeler olması lazımdır. Aksi taktirde keyfi tutum ve eylemler yasaklanmıştır. Vatanınıza, dininize, kardeşlerinize, hatta komşularınıza karşı bir  baskı, bir engelleme, katliam, hakaret vb olduğu zaman top yekün savaşa katılmak gerekir. Bu gerekçelere dayanarak  olacak  bir savaştan kaçanlar cezalandırılır. Madem ki zulüm, madem ki haksızlık, madem ki azgınlık var, bu durumda savaş da farz olur.

   Savaş emri geldiği zaman, kalbinde tam iman oturmamış, içselleştirememiş olanların  ve görünüşte islamı kabul edip, içten münafık olanların, ölüm anında korkup, gözlerinin baygın baygın bakakaldığını, Kuran bizlere haber veriyor.

  Yine değişik ayetlerde savaşın gerekliliği, bir imtihan, bir denenme vesilesi olduğu, böylece cenneti kazanmanın mümkün olabileceği  bildirilmektedir.

    Malına, mülküne, eşlerine düşkün olup, savaşa gitmekten bahanelerle  geri duranlar kınanmış, pişman olmuş, rezil -rüsvay bir hayat yaşamışlardır.

    Barışın, sulhun sağlanması için madem ki gerektiği zaman savaş kaçınılmaz, o zaman amasız, fakatsız, bahanesiz , gerekçesiz Allah yolunda savaşa gitmek şarttır.

   Müslümanlar açısından sorun ne derseniz: İmanda zaafiyet, aşırı dünya sevgisi, kadın, para, makam, şan, şöhret  düşkünlüğüdür. Dünya metaları, eğlenceleri, zevkleri imanı köreltirken, bu imkanları ebedi zannederek, elden gitme  korkusunu yaşamaktır. Aşırı dünya bağımlılığı, Müslümanlarda uyuşukluğa, korkaklığa, sinikliğe, onursuz, haysiyetsiz yaşamaya, taviz vermeye sebebiyet vermiştir. Kısacık bir dünya hayatı karşısında ahiretlerini feda eder duruma gelmişlerdir.

   Sağlam bir Müslümanlık, sağlam imanı gerektirir, sağlam iman cesareti, cesarette zaferi getirir. Tarihten bu yana niyeti halis olanların, akibetlerinin hayır olduğu, nice az imanlı ordunun, çok büyük orduları mağlup ettiği bilinmektedir.

   Dedikya, imtihan ediliyoruz. Bazen, yapılan hatalardan dolayı yenilgiler de tattırılarak ikazlar ve uyarılar yapılmıştır. Bir kul olarak, elden gelen her şey yapılıp Allah’a tevekkül edildiği zaman, Allah’ın melek orduları yardıma gelmiştir.

    İşin en acınacak  ve şaşılacak yönü şudur: Bir müslümanın ahiret inancı, bir hesap günü  kabulü, bir yaşama amacı varken, savaşma konusundaki  korkaklığı, sinikliği ve kaçmaya çalışmasıdır. Savaş gerçeğini kabullenerek, o konuda eğitilmeli, teknoloji ve silahlara sahip olmalı, planlı projeli birlik içinde hareket edilmelidir.

   Bu gün ahiret inancı olmayıp, sadece dünyaya bağlı olanlarla, imani ve itikadi  yönden batıl olup, sapkınlık  içinde olanların cesareti, ölümü göze almaları, ahiret hesaplaşması olan müslümanlardan daha  ileri seviyede olması şaşılacak bir durumdur.

 Hem dünyamızı ve hem de ahiretimizi kurtarmak istiyorsak, onurumuzu, namusumuzu, vatanımızı, korumak istiyorsak, imanımızı  yeniden kontrol etmeli, yeni bir manevi hamle başlatmalıyız.

   Allah’ın yardımı her zaman bizimle olacaktır vesselam.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri