Mehmet Sürmeli

Faiz Düzenine Nefes Aldıranlar Utansınlar !

FAİZ DÜZENİNE NEFES ALDIRANLAR UTANSINLAR !

Banka kelimesini ağzına alırken “affedersiniz” ifadesini kullanan ve “Bankanın önünden geçerken çok süratli geçin.” “Alın terinizin ve ömrünüzün karşılığı olan paralarınızı aman bankalara giderek bozdurmayın.” diyen İslâmî hassasiyet bugün tüketildi. Seyr-ü süluk için dergâha gelenlerin ve bu yolda ciddi mesafe almak için azimet mektebini tercih edenlerin cüzdanlarının içi renkli banka kartlarıyla doldu. Bir Müslüman’ın cüzdanındaki banka kartlarının değil çokluğu, bizzat varlığı onun finans kurumlarının bir parçası olduğunun en önemli kanıtıdır. Bu yargımız doğru anlaşılıp Müslümanlar tarafından bankamatik kartları hayattan çıkarılmadıkça samimi ve kâmil imandan bahsetmek asla mümkün değildir. Bu söylediklerimiz kapitalizme ve dünya sistemine karşı radikal bir söylemdir. Olayı kurumsal anlamda değerlendirmek erdemli bir davranıştır. Tasavvuf ehlinin bazıları, visa kartı ile alışveriş yapmanın ve kart kullanmanın yanlışlığını ve arka planındaki ekonomik ve siyasal sömürüyü bir türlü kavrayamadılar. Kavrayamadıkları için konuyla ilgili ne görüş beyan ettiler ne de sistemin kalbini durduracak alternatif bir modeli çalışarak veya çalıştırarak yürürlüğe soktular. Hâlbuki bankalar, kapitalizmin kalbidir. Buralara para bağlamak, dünya sisteminin değirmenine su taşıyarak onun ömrüne ömür katmaktır. Ebu Süfyan’ın, Resulullah’ı vurmak için hazırladığı kervana sermaye vermektir. Bize göre hiç farkı yoktur. Hem ona taze kan ve sermaye verip sonra da yeni bir “Medine” den bahsetmek ikiyüzlülüktür. Cehalettir. Artık onlar da işlerine geldiği gibi konuşmaya başladılar. Kısacası, tuz koktu. Bir şeyin yasaklanmasındaki çok yönlü illeti gereği gibi anlayamadılar. Kur’an ve sünnetle de yeterince aydınlanamadıkları için zihinleri kolayca çeldirildi. Ne banka faizleri, faizli krediler, ne kaskolar, ne de faiz şüphesi olan ticaret şekilleri onları yeterince rahatsız etmedi. Hatta bu konularda teklif sunan ilim ehli dinlenmedi ve reddedildi. Küçümsendi. İlim ehli yerine finansörler tasavvufi kurumların bünyesinde kabul gördü. Her zaman, her şeyin ilimden ibaret olmadığı söylendi. Sonuçta herkes liberalizme adapte ettirilmiş oldu. Hatta faize karşı çıkmayan sağ liberal partilerin ucuz oy deposu oldular. Velayeti bu siyasi kurumlara devretmekten hiç de rahatsız olmadılar. Bu adaptasyonun itikadi, sosyal, siyasal, iktisadi ve ahlaki boyutlarının dine dolaysız etkisi ciddi şekilde gözlemlenebilirse, kimin Müslüman kalabildiği veya kalamadığı; kimin imanını koruyabildiği veya koruyamadığı o zaman görülecektir. Onun için, imanı modern zamanlarda ve siyasada koruyabilmek “avuçta kor ateş tutmak gibi” zordur.

İslâmî ilimlerde yetişen kimselerden, Müslümanların sorunlarını çözmeleri ve mü’minlere inandırıcı projeler sunmaları istenmiştir. Çünkü İslâm çözümdür. Meydana gelen hadiselere vahiyden çözüm bulmak, dinimizi ütopik bir kurum olmaktan kurtaracaktır. Daha da önemlisi bu tip çalışmalar İslâm’ın, dünya sisteminin alternatifi olduğu mesajını canlı tutacaktır. “Dinin sadece tarihin bir kesiminde yaşanabildiği” yanlış yargısından genç zihinleri arındıracak olan projeli çalışmalar, İslam’ın istikbalde varlık alanı bulması için de çok önemlidir. Bu sayede ideolojiler Müslümanların hayatından ve karşı din olmaktan çıkarılacaktır. Ümmetin çocukları kitlesel irtidattan kurtulacaktır.

Hz. Peygamber (s.a.v.), Müslümanların sorunlarıyla Medine’de uğraşırken ve çözümler sunarken Yahudi din bilginlerinin şahsında duyarsız ulemayı azarlayan ve tehdit eden şu ayet nazil olmuştur: “لَوْلاَ يَنْهَاهُمُ الرَّبَّانِيُّونَ وَالأَحْبَارُ عَن قَوْلِهِمُ الإِثْمَ وَأَكْلِهِمُ السُّحْتَ لَبِئْسَ مَا كَانُواْ يَصْنَعُونَ” “Allah'a bağlı bilginler ile din ilimlerinde derinleşen âlimler insanları günah söz söylemekten ve haram mal yemekten sakındırsalar ya! Yaptıkları şey (toplumu uyarmama ve kötülüklere önlem almama) ne kadar kötü bir davranıştır.”[1] Ayetin evrensel mesajına göre ulema yaşadıkları toplumun şahitleridirler. İnsanlığın fikri gidişatından ve bu fikrin söze ve amale dönüşmüş sunumundan onlar sorumludurlar. Ayetteki “kötü/günah sözün” karşılığı İslâm karşıtı her türlü söylemdir. İdeolojik propagandalardır. Allah Teâlâ, ulemaya İslâm karşıtı söyleme karşı teyakkuz ve etkilenme durumunda ümmeti koruma görevini vermiştir. Bu görevi yapanlar gerçek âlimdir. Müslümanların yavruları toplumsal sapkınlıklar yaşarken pratik değeri olmayan lüzumsuz tartışmalar yapmak ilim adamının işi ve görevi değildir. Veya ortaya koyduklarıyla kâfirlere bile rahmet okutturacak(!) sapıklıkları din adına topluma deklare etmek Müslüman bir araştırmacının işi hiç değildir.

Yukarıdaki ayet, ümmeti “suht” yemekten âlimlerin uyarmasına da vurgu yapmaktadır.  “Suht” kavramının anlam alanına her türlü haram ve haksız kazanç girdiği gibi, insan organizmasına zararlı olan yiyecek ve içecekler de girmektedir. Eğer böyle geniş bir perspektiften olaya bakarsak ulema, gıda maddelerinin imal yerlerinden tutun da halka arz yollarına kadar ilgilenmek zorundadır. Gıda maddelerindeki tüm katkı maddelerini çalışmak ve çıkan sonuçları insanlarla paylaşmak onların asli görevlerindendir. Sadece gıda maddeleriyle uğraşmak ve her türlü haram gıdaları, zararlı yiyecekleri tanıtmak bile başlı başına bir iştir. Bankacılık sistemi dâhil finans kurumlarının nasıl çalıştığını ümmete öğretmek, paranın kaynağının ve akış yollarının temiz olmasının mücadelesini vermek ulemanın en öncelikli çalışma alanıdır. Dolayısıyla ulemanın görevi zordur.

Kısacası; faizle ilgili yasaklayıcı ayetleri bin defa okumak yerine faizsiz kurumlar inşa edip müminleri her türlü faizden ve şüpheli kazançtan kurtarmak daha da evladır. Eğer bu kurumlar İslâmî hareketin onayına ve fıkhına göre inşa edilirse meşruiyet kazanır. İslamizasyon/münafıklık politikalarının gereği ithal edilen bugünkü sözüm ona faizsiz bankalar(!) böyle bir hareketten neşet etmedikleri için sisteme nefes aldırıp Müslümanların liberalizmle barışık yaşamalarını sağlamaktan başka bir anlam ifade etmemektedirler. Hatta Müslümanların nazarlarında meşruiyet kazanıp sermaye elde edebilmek için üst düzey ilahiyatçıları(!) iyi para vererek danışman almaktadırlar. Onlarda parayı verenin düdüğünü çalmak uğruna kurumları rahatlatacak her şeyi söylediler.  Çalışma biçimi olarak faizli bankaları örnek alan finans kurumları, kesinlikle var olan veya var olmakta olan bir İslâmî hareketin parçası değildir. Müslümanların paralarını “yastık altından çıkararak” piyasaya sürmeyi hedefleyen ve dünya sistemi zora düştüğünde onu rehabilite ettiren işbirlikçi bir yaklaşımın ürünleridir. Bu nedenle finans kurumları üzerinden fikir yürüterek İslam iktisadı; genelde de İslam’ın dünya görüşünün aleyhinde düşünce üretmek doğru bir yaklaşım değildir. En önemli ibadet ve zikir, bu faizsiz yapılanmayı uygulanabilir bir proje olarak İslam’ın kendi dinamikleri ve ölçüleri içerisinde hareket fıkhının bir parçası şeklinde gerçekleştirebilmektir. Faizsiz bir dünyayı; dar’ü-l İslâm’ı yeniden kurabilmektir.

Faizsiz bankaların(!) gördüğü işlevi çok iyi fark eden diğer bankalar da pastadan paylarını artırmak için kendi bünyelerinde finans kurumları oluşturma kararı aldılar. Artık bu yarış büyüyecektir. Müslümanlar daha geniş bir alanda, saklı sermayelerini tedavüle sürecekler, onlar faizsiz(!) kazanmanın doymuşluğunu yaşarlarken dünya sisteminin ağaları da dindarlık adına Müslümanları sömürmeye devam edecektir. Eğer âlimlerimiz(!) ve mürşitlerimiz(!) görevlerini hakkıyla yapacak olurlarsa oyun bozulacak ve Müslümanlık alternatif bir sistem olma; dünya sistemiyle hesaplaşma yarışını sürdürecektir. Faize ve faiz kurumlarına meşruiyet hakkı verenler ve hakikat karşısında susup konuşmayanlar dinimizi, dünya sisteminin karşısında alternatif olma yarışından diskalifiye edenlerdir…

[1] Maide 5/63

MEHMET SÜRMELİ

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri