Müfit Furkan

Bizim Edepli Çocuklar...

Bu yazımda; edepli ve terbiyeli yetiştirmeye gayret ettiğimiz evlatlarımızın edepsiz ve terbiyesiz yetişenlerin olduğu bir toplulukta imtihanından bahsedeceğim. Bir nevi geçmişin edepli ve terbiyeli çocukları olan bizlerin yaşadığı imtihanı da dile getirmiş olacağım. Eminim yazıda birçoğunuz kendinizi bulacaksınız.

Evvela şunu belirteyim; çocuksuzluk zor bir imtihandır bilirim ancak çocuk “sahibi” olmak da çok zor bir imtihan. Rabbim, her iki hal ile de imtihan ettiği biz kullarına yardım etsin, sabırlar versin. Sahibi olduğumuzu zannettiğimiz evlatlarımızı Sahib-i Hakiki’sinin emaneti olarak görebilmeyi ve emanete layıkıyla “sahip” çıkabilmeyi nasip etsin. Âmin.

Bize düşen; Allah’ın (cc) varlığını, birliğini, O’nun (cc) emir ve yasaklarını, kâinattaki esma ve sıfatlarının tecellilerini, dünyaya gönderiliş gayemizi, her birimizin başında bulunan üç mühim sual “ ’Nereden geldik?’, ‘Ne için gönderildik?’ ve ‘Nereye gidiyoruz?’ ”un hakikat nazarında kalbi mutmain eden cevaplarını bulabilmek, anlayabilmek ve evlatlarımıza anlatabilmek, evvela kendimizi sonrasında evlatlarımızı iyi bir Müslüman olarak yetiştirebilmektir.

Peki; edepli ve terbiyeli olarak yetiştirmeye gayret ettiğimiz evlatlarımız sosyal hayatta, beşeri ilişkilerde, sık maruz kaldıkları edepsizlik ve terbiyesizlik karşısında nasıl dirayetli duracaklar, nasıl bir psikolojiye bürünecekler, nasıl katlanacak ve nasıl bir hal ile mukabele edecekler?

Bu sorulara net bir cevap vermek çok zor. Esasında öz olarak Kur’an ve Sünnete ittiba elbette kesin ve net çözüm. Elbette; işin ehliyet ve liyakat sahibi uzmanları, eğitimcileri, akademisyenleri ilmi olarak konuyu ele almışlar ve çeşitli yayınlar, çalışmalar yapmışlardır. Çekirdek ailem özelinde bendeki durumdan genele yayarak bir analiz yapmaya çalışayım da siz söyleyin ne yapmalıyım/ne yapmalıyız?

Rabbim bağışlarsa iki çocuğumuz var. Biri 10 yaşında kız, diğeri 7 yaşında erkek. Bildiğimiz, aklımızın yettiği ve anladığımız kadarıyla Kur’an ve Sünnet-i Seniyye ışığında edeb ve terbiye mizanında yetiştirmeye gayret ettik, ediyoruz. Öyle ki; bugüne kadar bizden duydukları en kötü söz kızgınlık halinde söylenmiş –affınıza sığınarak- “eşşoğlueşşek” olmuştur. Bizim çocukların;  hemen her çocuk gibi ufak tefek yaramazlıkları, şımarıklıkları, çocukça hataları var elbette. Ancak genel itibariyle bizim çocuklar; sevap-günah mizanında küfür bilmez, kötü söz bilmez, komşu hakkı bilir evde çok gürültü yapmamaya gayret eder. TV’de çizgi film/sinema harici izledikleri dizi sayısı kısıtlıdır; Diriliş Ertuğrul’da bile kanlı bıçaklı sahneleri izlettirmediğimiz için dizinin neredeyse tamamını gözleri kapalı izlerler 😊Markette çikolata/oyuncak için arsızca tepinmezler, yerlere tükürmezler, çöp atmazlar, tabiata zarar vermezler. Kelimenin tam manasıyla karıncayı bile incitmezler, yuvasını bozmazlar. Büyüklere saygısızca davranmazlar, kimseye dil çıkarmazlar mesela. Oyunlarında kimse görmese dahi “Allah görüyor” diyerek “top bana değdi” derler. “İsraf haramdır” bilinciyle diş fırçalarken musluğu kapatırlar. Besmelesiz su içmemeye, yemeğe başlamamaya özen gösterirler. “Belki arkadaşımın ailesi alamıyordur” diyerek beslenmesindeki sütü arkadaşları görmeden içmeye gayret ederler. Böyledir işte bizim çocuklar; tıpkı sizin çocuklar gibi… Ve bizim, sizin çocuklar gibi çokları var elhamdülillah.

(Bu noktada; “Adam çocuklarını öve öve bitirememiş, anladık he iyisiniz!” diyen olursa da hakkım helaldir.) Amacım kesinlikle bu değildir. Demem o ki; elhamdülillah annemiz, babamız, büyüklerimiz vesilesiyle ve Rabbimin inayetiyle benzer hassasiyette yetiştik. Kusurumuz, günahımız hadsiz, -haşa- iyi bir kul olduğumuz iddiasında da değiliz, edeb ve terbiye noktasında kibar, nahif, nazik, hassas yetiştik o kadar. İşin “sıkıntısı” tam da bu noktada başlıyor.

Bizim çocuklar ve bizimkiler gibi çocuklar –çocukluğumuzda ve şimdide bizler- bu hassasiyetler yüzünden küçükken okullarında, arkadaş ortamlarında, büyüdükçe de iş ortamlarında, beşeri ilişkilerinde zaman zaman ciddi sorunlar ve üzüntüler yaşayabiliyorlar.

Karşılaştıkları her yeni vakıa bir travma. Başlangıçta “baba; arkadaşım karınca yuvasını ayağıyla bozdu, karıncaları ezdi” diye hıçkırıklarla ağlayan çocuk. Sonrasında ikide bir küfreden (ağzı bozuk) çocukla karşılaşınca utanma ile ürkme ve tiksinme arası bir duygu. Nahif olduğunu anladıkça daha da üzerine gelen, iteleyen, fiziki rahatsızlık veren çocuklar ve derken daha sonrasında hayat boyu dozu giderek artan travmalar… O güne kadar varlığını hayal bile edemeyeceğiniz, haya edeceğiniz tipler.

Kaldırımda yere lap diye –affedersiniz- balgam tüküren mahlûklar (ki; kedi köpek bile bir kenara, toprağa pisleyip üzerini örterken)

Elindeki su şişesini yolun ortasına atanlar,

Etrafta bayan mı var, çocuk mu var, aile mi var demeden ana-avrat en galiz küfürleri normalmiş gibi savuranlar,

Trafikte saygısızca üzerinize araç sürenler, bilerek kırmızıda geçenler, sizi tehlikeye atanlar,

“Özgürlük” safsatası ile ahlaksızca sokak ortasında öpüşenler,

Alışverişte sahtekârlık yapanlar, bayatı taze, eskiyi yeni, arızalıyı kusursuz diye satanlar,

Namusluyum diyerek işyerinde masumlara sarkanlar,

Alkol ve kumarı sıradan görmeye alışanlar,

Hiç yere size sataşan herkesle kavgaya tutuşanlar,

Dürüstüm diyerek rüşvet alanlar,

Üç kuruşluk menfaati için tehditler savurup kaba kuvvete başvuranlar,

Çarklarına çomak soktuğunuz için iftira edip, şantaj yapanlar,

Makam ve koltuk sevdasıyla, haklının değil de güçlünün yanında yer alanlar,

Devletçiyim diyerek devletini satanlar,

Dedikodunun, gıybetin, yalanın, hilenin, iftiranın bininin bir para olduğu hayatlar…

Evet söyleyin şimdi; ne yapayım? “Abi bırak çocuklar azıcık yaramazlık yapsın, gözü açılsın, birilerini ezsin, ufaktan götürsün, arada iki sövsün, güzele baksın ne var?” diyene mi kulak vereyim? Anneme-Babama “niçin bizi bu kadar edepli yetiştirdiniz?” diye sitem mi edeyim?

Biz çocuklarımızı sırf bu dünya için mi yetiştiriyoruz ki dünyalık için yalanı yanlışı öğretelim. Vallahi de ahiret var! Üç günlük dünya için fırıldak olmaya gerek yok.

Belki de çocuk yetiştirmede (bizim yetişme tarzımızda da) İslam’ın çizgisini tam olarak anlayamayışımızdır bütün bunlara sebep?

Evet; üzüleceğiz, kırılacağız, incineceğiz, yeri gelecek tehdit ve şantaja maruz kalacağız ancak edebimizden ve terbiyemizden vazgeçmeden şecaati, cesareti de kendimize düstur edineceğiz. Korkmadan, çekinmeden hakkı savunacak ve doğruluktan ayrılmayacağız. Başımıza gelen her bir vakıanın, karşımıza çıkan her çeşit insanın bir imtihan olduğu bilinciyle dik duracağız, tembel olmayacağız, pısırık olmayacağız, bir köşeye sinmeyeceğiz… Kur’an ve Sünnet’e uygun hayatlarımız örnek olacak inşallah.

Allah (cc) bizim çocukları ve bizimki gibi çocukları doğrudan ve doğruluktan ayırmasın. Neslimizi; imanlı, edepli, terbiyeli ve cesur bir nesil eylesin. Âmin. 

 

 

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri