MÜFİT FURKAN

Koltuk Sana Büyük Gelmiş !

"Koltuk sana büyük gelmiş" dedim.

"Olsun, seneye de otururum" dedi, kifayetsiz yönetici.

Bilgi, beceri ve tecrübe ile "koltuğu dolduramayan" kifayetsiz (yetersiz) yöneticiler, idaresindekileri yönetebilmek için baskı ve mobbinge başvururlar. Personelin nezdinde bir saygınlığı olmadığı için "korku imparatorluğu" kurarak işleri yürütmeye çalışırlar ve nihayetinde çalışma barışı bozulur ve çatışma ortamı başlar.

Bu çatışma ortamında işlerin başarısız sonuçlanmasının ya da sağlıklı yürümemesinin faturasının kendilerine kesileceğini bilen bu kifayetsizler, "koltuktan" olmamak için personeline "aslan" kesilip, üstlerine "taklacı güvercin" oluverirler…

Meşhur bir sözdür: "Liyakati olmadığı halde bir makama getirilenler üstlerinin kuklası, astlarının da maskarası olurlar".

Efendim, son zamanlarda kifayetsiz yöneticilere her zamankinden daha fazla rastlamaya başladık sanki. Liyakat yerine tabiyet esaslı yapılan atamalar yüzünden haliyle "koltuğun büyük geldiği" kişilerin sayısında da artış var gibi.

Yazmaya başlarken "siyasete girmeyeceğim" demiştim kendime ama gel gör ki konu mevki, makam ve "koltuk" olunca illaki ucu siyasete ulaşıyor.

Atamalarda siyasetin etkili olduğu her kesimce malum. Siyasilerin kamuda, "filanca işe filanca liyakatli" yerine "filanca işte filancayı iyi kullanırız" mantığıyla "güdeceği" adamı bir yerlere yönetici yapma gayreti hem siyasete hem de memlekete ciddi zarar verebiliyor. "Hiçbir şeyden habersiz" vatandaşın, sandığa gittiğinde nasıl da her şeyden haberdar olduğunu anlayabiliyoruz.

Milletvekili genel seçimlerinden yeni çıktık. Teknik anlamda siyasetten anlamam belki ama Kayseri'de Ak Parti'nin 1. Parti olmasına rağmen önceki seçime nazaran ciddi bir oy kaybı olduğu aşikar. Bunca yatırım ortada iken, "Ak Parti niçin oy kaybetti?" sorusunun cevaplarındaki maddelerden biri de "atamalarda söz sahibi olan Ak Parti tarafından liyakatin yeteri kadar dikkate alınmaması" olabilir mi?. İşin bu kısmını uzmanlarına havale ediyorum. (Ak Parti'nin oy kaybını sitemizin "Diğer Yazarlar" başlıklı kısmında Kulis Name'nin yazıları arasında bulabilirsiniz. Okumanızı tavsiye ediyorum.)

Tekrar konumuza dönelim. Liyakati esas almayan sistem gerilemeye mahkumdur. Liyakatin olmadığı yerde en çok karşılaşılan kaotik durumları özetlersek:

"Bu fazla iyi, beni koltuğumdan edebilir" düşüncesi liyakatsiz bencil yöneticilerin ortak özelliklerindendir. Liyakatsiz yöneticinin altındaki ekipte en mutsuzlar genelde başarılı olanlardır. Başarıya taltif beklerken, "gözünün üstünde kaşın var" genel bahanesiyle, yapılan başarılı işler göze görünmezken, kıyıda köşede ufak/tefek eksikler sanki dağ gibi bir sorunmuşcasına yüzlerine vurulur. Çünkü, başarılı çalışan, üstteki "taklacı güvercin" için "risk" olarak görülür.

Hırs ve kibirle "güç zehirlenmesi" yaşayabilir liyakatsiz yöneticiler. Bir paronaya içerisinde sanki herkes "o koltuğa nasıl/niçin getirildin biliyoruz" dercesine bakıyordur kendine. Hal böyle olunca muhalif cılız bir sese dahi tahammül göstermeyip makamdan aldığı gücü kullanarak etrafında "dalkavuklar" harici kimse bırakmaz. Kimini "sürer" ücra bir birime, kimini sürekli bir mobningle bezdirir hayatından. Ta ki, bırakıp gitsin.

Bir başka durum ise liyakatsiz yöneticilere altındakiler "çaktırmadan" ders verirler. İşlerin yolunda gitmediği, sistemin tıkandığı, iletişimin kesildiği ortaya çıkınca artık daha üste ("takla" da atsa) yaranamaz. Öylesinin ya kanadını kırarlar da bir daha değil takla atmak, uçmaya bile mecali kalmaz ama zamanında hakkıyla yapıl(a)mayan işler nedeniyle olan kuruma, olan devlete, olan millete olur.

Elhasıl, liyakatsiz yöneticiler de, onlara yol veren siyaset de zaman içinde kaybetmeye mahkumdur. Siyaset kurumu liyakat yerine tabiyeti genelleyerek merkezine alırsa önceleri hoşlarına giden liyakatsiz yöneticilerin kendilerine attıkları "taklalar" bir müddet sonra "baş döndüren" bir siyasi sarhoşluğu da beraberinde getirir. Ve siyaset kurumu da kendi içinde liyakatsizlerin eline geçmeye başlar ki bu durumda siyasiler de dostlarının uyarılarını dinlememeye başlarlar. Dostların iyi niyeti bir müddet sonra "sıkmaya" başlar ve dostlardan uzaklaşmaya başlarlar.

Ve, Ebu Müslim Horasani’ye Emevi Devleti’nin yıkılmasının sebebi sorulduğunda verdiği cevap tekerrür edebilir.

“Dostlarını uzaklaştırdılar; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırdıkları düşmanları dost olmadı ama, uzaklaştırdıkları dostları düşman oldu!”

Evet, bu Devlet düzeyinde de böyledir, siyasette de, daha dar dairelerdeki idarelerde de...

"O bizden, kırılsa da karşımızda yer almaz" diyerek küstürülen, yorulan, kırılan dostlarınız varsa; bilesiniz ki, şerrinden emin olayım bahanesiyle yakınınızda tuttuğunuz "düşmanlar" asla dost olmayacaklar.

Nihayetinde; ilk fırsatta şerli şerrini gösterecek, uzaktaki eski dostlarınız şu meşhur sözü söyleyeceklerdir; "Zarara kendi rızasıyla girene merhamet olunmaz!"

Görüldüğü üzere liyakati esas almayan idareler, kurumlar, sistemler neticede yıkılmaya mahkumdurlar.

Rabbim her işimizde, işi ehline verebilmeyi, işinin ehliyle istişare edebilmeyi, istişare neticesinde rızasına uygun karar alabilmeyi, razı olduğu "Dostlarına" dost olabilmeyi, dostlarımıza sahip çıkıp düşmanlarımıza uzak olabilmeyi, dikleşmeden dik kalabilmeyi, Devletimize ve Milletimize fayda sağlayacak adımlar atabilmeyi, liyakati her işimizin merkezine koyabilmeyi nasip etsin...

 

1 Yorum

Mahmut ilhan

Mahmut ilhan

24 Mayıs 2023
Amin

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri