- 20 Kasım 2024 - KÖTÜLÜĞÜN REKLAMI
- 31 Temmuz 2024 - İÇ SESİMİZ
- 24 Aralık 2023 - YER ÜSTÜ HAZİNELERİMİZ!
- 14 Haziran 2023 - Kürt Meselesi -2-
- 01 Mayıs 2023 - Kürt Meselesi Nedir? Ne Değildir? (1)
- 20 Aralık 2022 - Kayseri’de Yaşayan Bir Bilge; Ali Biraderoğlu
- 15 Kasım 2022 - Sokak Yazıları
- 24 Mayıs 2022 - Kuzey Kıbrıs'ta Neler Oluyor ?
- 14 Nisan 2022 - Transhümanizm Yazıları -3- (Eleştiri-Özeleştiri)
- 20 Mart 2022 - Transhumanizm Yazıları -2-
- 01 Şubat 2022 - Siyasal Fitne Ateşi ve Bizim İmtihanımız
- 31 Aralık 2021 - Transhümanizm Yazıları -1-
İLYAS HAN ŞAHİN
Sanatçı Muhalifliği Üzerine
SANATÇI MUHALİFLİĞİ ÜZERİNE
Toplumların sorunlarını, sevinçlerini, hüzünlerini ve estetik değerlerini onlara sanatsal bir dil ve anlatım ile sunan insanlara sanatçı diyoruz.
Tanım, benim şahsi tanımım. Toplumun estetik değerleri, edebi yönleri, dertleri, sevinçleri, bunalımları, ilginç ve komik yanları hep sanatçının ilgi ve uğraş alanıdır. Olmalıdır da. Zira sanatçının "toplumsal kaygı" eşiği yüksektir. Toplumun içinde bulunduğu durumu müspet ya da menfi dile getirmek, dile getirirken dikkat çekmek, gündem oluşturmak sanatçı görevidir.
Dünyada bu tanımlara uygun sanatçı davranışları var mıdır? Evet elbette vardır. Çoktur da. Ülkemizdeki durum nedir peki?
Ülkemizde durum biraz enteresandır şahsi kanaatime göre. Enteresanlıktan da öte trajiktir aslında. Bizde muhalif olmak aşırı politik bir bağlamda ele alınır. Politik muhalif sanatçı olmaz mı? Elbette ki olur. Ama sadece ve sadece politik muhalefet yaparak sanatçı olma vasfını sürdürmek inandırıcılığını hafifleten bir eylemdir bence. Muhalif olmak, toplumun duyarlılık kanallarını çok iyi tanımaktan geçer. İçinde olduğu toplumu tanımayan, empati kuramayan, anlamayan sanatçıların yer yer o topluma kızdığı hatta aşağıladığı durumlarda olmuştur. Sanatçı kendince belirlediği sorunlara toplumun aynı duyarlılıkla yaklaşmamasına içerler. Kızar. Özellikle ülkemizde sanatçılarımızın düştüğü vahim hatalardan birisidir bu durum.
Sanatçı olmak demek toplumsal duyarlılığını sanat ile dile getirmek olmalıyken maalesef bizde böyle bir sanatçı tepkisi çok az görülür. Doğru yapılanlara doğru demek korkutur bizde sanatçıyı. Hitap ettiği kesimlerden gelecek tepkiler önemlidir yani. Yanlışa yanlış demek ise muhalif olmanın dayanılmaz haklılığına uçurur sanatçıyı. Boğazına kadar politikaya batmış bir muhalefet anlayışı ise giderek gayri ciddi bir hale dönüşür. Zira politik muhalefet hemen hemen her yapılanı olumsuz eleştirmek demektir. Sürekli yapılan olumsuz eleştirilerin ise giderek bıkkınlık verir. Topluma en etki eden şahsiyetler, doğruya doğru yanlışa yanlış diyen şahsiyetlerdir o sebeple sayıları azdır.
Ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamazlarsa da etkilidir sözleri. Az konuşur, yerinde ve zamanında konuşurlar. Söyledikleri ciddiye alınır. Körü körüne muhalefet etmedikleri için karşılarında kim varsa içten içe saygı duyar onlara. Sözü etkili kılan söyleyendir burada. Bizler isteriz ki sanatçı işte tam böyle muhalif olsun. Eksik giden, yanlış olanları gösterirken doğru olanı da söylesin.
Demokratik değerlerin olgunlaşmasına sanatçı katkısı bu şekilde olur. Sanatçı hukuka ve demokrasiye, hak ve özgürlüklere sahip çıkarken din/dil/ırk ayrımı yapmayacak. Politik görüşü ne olursa olsun asla yanlışa sahip çıkmayacak. İnsan hakları ve özgürlükleri konusunda örneğin, 28 Şubatta berbat bir sınav veren sanatçı(!) ve aydınlarımızın(!) şimdilerde çok yüksek sesle özgürlük şarkılarını söylediklerini duyunca asla inanasımız gelmiyor. Öyle ya gezi olaylarında ağaçların sökülmesi bahanesiyle günlerce sokakları karışmasında aktif rol oynayan sanatçılarımız (!) 28 Şubatta mesleklerinden atılan, eğitim hakları ellerinden alınan, asılsız suçlamalar ile cezaevlerinde aylarca işkence gören insanların mağduriyetleri karşısında “gıklarını” çıkarmadıkları hatta mağdurları suçlayanlar arasında ilk sırada yer almalarını unuttuğumuzu mu düşünüyorlar.. Asla unutmadık. Onların muhalifliğinin esasında nelere ve kimlere olduğunu hepimiz yakinen biliyoruz. Türk entelijansiyası kötü bir sınav vermiştir hak ve özgürlükler konusunda..
Maalesef bizim ülkemizde, sanatçı; değişik giyinen, değişik konuşan yada marjinal hayat süren insanlara da unvan olarak veriliyor. Fildişi kulelerde toplumun dert ve sıkıntılarından uzak bir hayat yaşayıp ta salt politik imajı kuvvetlendirmek için ekranları işgal ediyorlar. Söyledikleri toplumda karşılık bulmuyor. Toplum ciddiye almıyor onları. Tuzu kurular zümresinde servetlerine servet eklemekle meşguller.
İşte bu sebeple bu toplum kendine yakışan, kendine yakın, kendi dilini konuşan kendi derdini paylaşan sanatçıları hiç unutmuyor Ahirete uğurladığımız ama eserleri ile hep yaşayan ve sanatçı unvanını tırnaklarına kadar hak etmiş birkaç örnek verelim size; Neşet Ertaş, Aşık Veysel, Cahit Zarifoğlu, Cemil Meriç, Sezai Karakoç, Barış Manço, Cem Karaca ilk aklıma gelenler. Şimdilerde aramızda değiller ancak eserleri ile her gün bir kalbe bir eve misafir oluyorlar. Tevazuları, eserleri ve duyguları bizlere ilham veriyor. Toplumun damarlarına nüfuz etmiş hayatları ile ayrıca bizler için de rol-model şahsiyetler. Politik görüşleri kimsenin umurunda değil. Ama topluma kazandırdıkları eserler ve toplumda uyandırdıkları duygu gerçekten göz ardı edilmez. Sesin güzel olması, kalemin kuvvetli olması elbette önemli ama sese de kaleme de yön veren kişiliğin daha önemli olduğunu onlardan öğreniyoruz. Son olarak diyoruz ki, "Sanatçı Muhalifliği" estetik kaygılar taşıyan toplumun maddi ve manevi değerlerine saygılı, yanlışa yanlış diyen ve eleştiren, iftiradan ve ideolojik yanlılıktan uzak, doğruyu ise alkışlayıp moral veren bir yapıcı muhaliflik olmalıdır. Kırmızı çizgi ise devletimizin bölünmezliği ve saygınlığı olmalıdır.
Selam ile..
Henüz Yorum yok