Mustafa Küçüktepe

Ramazan Hikâyeleri -4-

RAMAZAN HİKÂYELERİ IV
 

                                                                                                         www.mustafakucuktepe.com

“Yemin olsun, kuşluk vaktine;
Kararıp sakinleştiğinde geceye ki;
Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.
Elbette işin sonu senin için öncesinden daha hayırlı olacaktır.
Rabbin sana mutlaka lütuflarda bulunacak, sen de memnun olacaksın.
O seni yetim bulup barındırmadı mı?
Seni yol bilmez halde bulup yol göstermedi mi?
Ve seni yoksul bulup zengin etmedi mi?
O halde sakın yetimi ezme!
El açıp isteyeni de sakın boş çevirme!
Rabbinin lütuflarını şükranla an.”(Duha, 1-11)

Duha suresini her okuduğumda aklıma iki şey gelir: Birincisi peygamberimizin daha doğmadan yetim, altı yaşında da öksüz kaldığı dedesi ve amcası tarafından bakılıp büyütüldüğü, ikincisi de bir arkadaşımın anlattığı başından geçen aşağıda anlatacağım yaşanmış olay. Bu ikisinde de kalbim hüzünlenir, gözlerim nemlenir.

Arkadaşım Ramazanın son günlerinde başka bir arkadaşının evine kapanıp tamamlaması gereken ödev veya tezi yazıyormuş. Bayram geldiğinden evde kalanlar memleketlerine gitmiş, anahtarı bizim arkadaşımıza bırakmışlar. Arkadaşım evdeki kalan yiyeceklerle son iftarını etmiş. Çalışmasına devam etmiş. Nasılsa o gün teravih yok, ertesi günde bayram olduğundan camiye gider, bayram namazını kılar, birkaç ekmek, ufak tefek bir şeyler alır gelirim demiş. Sonrasını ondan dinleyelim:

-Gece yarısına kadar yazılarımı yazdım. Artık sona çok yakındım. Yarın bayram namazdan sonra iyice veririm kendimi birinci gün olmazsa ikinci gün inş. bitiririm dedim. Sabah ezanıyla uyandım.

Kalktım abdestimi aldım sabah namazına gittim. Cemaatle namazımı kıldıktan sonra biraz tesbihat çektim. Bayram vaazı başlamadan abdestimi tazelemeye gittim. Geri döndüm. Vaaz başlamıştı. Ramazanda kazandıklarımız bunları kaybetmememiz, bayrama ulaşmamız, bayramda büyükleri ziyaret, vermeyenlerin hemen son dakika fıtır sadakalarını vermesi gibi bazı temel konuları vaaz efendi usulünce anlattı. Bayram namazını da tarif ederek dua ile vaazını bitirdi. Namaz kılındı. Hutbe okundu. İmam efendi ayağa kalktı. Yanındakiler bayramlaşarak diğer tarafına geçiyordu. Herkes ailesinden önce camide bayramlaşıyordu. Bende sıraya girip önce imamla sonra sıradaki herkesle bayramlaştım ve camiden çıktım.

Gayet güzel bir hava vardı. Caminin avlusuna doluşmuş güvercinleri bir müddet izledim. Biri konuyor biri kalkıyor, birbirlerini kovalıyorlar, birikmiş su gölcüklerinden su içiyorlardı. Oruç değildik artık. Aklıma peygamberimizin Ramazan Bayramı namazına giderken tatlı bir şeyler atıştırdığı geldi. Efendimiz namaza gitmeden banyo yapar, abdest alır, güzel ve temiz giysilerini giyer, koku sürünür ve birkaç hurma atıştırır öyle mescide gidermiş. Evde bir şey yoktu ki atıştırayım, son birkaç parça yiyeceği dün iftarda bitirmiştim. Güvercinleri bir müddet izledikten sonra fırına doğru yöneldim. Fırında taze ekmek, simit, puaça, açma gibi ürünler her zaman bulunurdu. Fırına yaklaşınca o güzelim kokuları duyardınız. Şimdi koku gelmiyordu. Mis gibi bir hava, tertemiz oksijen vardı. Ama fırının kokusunu almıyordum. İyice yaklaşınca fırının kapalı olduğunu gördüm. Eyvah eyvah ne yapayım şimdi. Fırının az ilerisinde çorbacı İsmail abi vardı. Ona gidip bari bir çorba içeyim dedim. Lokantaya yaklaştığımda kapıda bir yazı asılıydı. ‘Bayramın üçüncü günü açığız.’ Fırın kapalı lokanta kapalıydı.

Biraz daha dolaşıp açık başka bir fırın ya da bir lokanta bulayım dedim. Bildiğim fırın ve lokantaların hiç birisi açık değildi. Mecburen eve döndüm. Biraz çalıştım. Açlık gittikçe artıyordu. Biraz vakit geçsin de insanlar bayramlaşır sonra dükkânlar, fırınlar açılır herhalde diye düşündüm. Öğleye kadar çalıştım. Sonra abdest alıp öğleye camiye gittim. Öğle namazından sonra yine imam efendi ayağa kalktı bayramlaşıldı. Çıkışta tekrar fırına gittim. Henüz açılmamıştı. Birkaç bakkal, market vardı etrafta, onlara da baktım açılmamıştı. Gidecek yerim yoktu. Yurtlar kapalı, evlerde kalan arkadaşlar da memleketlerine gitmişti. Koca şehirde yapayalnız ve aç kalmıştım. Mecburen eve döndüm. Biraz daha çalıştım. Açlığı daha çok hissetmeye başlamıştım. Allah’tan musluktan akan su vardı da onunla biraz olsun bastırıyordum açlığımı.

İkindiden önce tekrar çıktım. Fırınlara lokantalara marketlere tekrar baktım Hiç birisi açılmamıştı. Fırına baktığımı anlayan birisi yarın bazı fırınlar açılacakmış dedi. Ama bana bu gün lazımdı. Akşam iftarda atıştırdığım birkaç lokmadan başka bir şey yememiştim. İkindi namazına gittim. Cemaat birbirine bakıyordu. İmam da memleketine gitmiş namaz kıldıracak kimse var mı diye imam aranıyordu. Yaşlı bir amca sarığı cüppeyi giyip öne geçti. İkindiyi o kıldırdı. Namazdan sonra çıkışta yine güvercinleri izledim. Allah bunların rızkını gönderiyordu. Babam ‘oturan aslandan gezen tilki evladır’ derdi. Yine dolaşayım acaba açılmış bir yer olur mu? diye. Ama yok açılmıyordu hiçbir yer. Mecburen eve döneyim dedim.

Evin çevresindeki çitlere sütçüler alsın diye poşetle bayat ekmekler asılırdı. İşte şimdi de bir poşet vardı. Kaç defa girip çıktım ama görmedim mi acaba dedim. Yok görmemiştim, önceden konsa görürdüm. Bu yeni asılmıştı. İçine baktım, sert ama henüz küf tutmamış biri bütün diğeri yarım ekmekler asılmıştı çitlere. Mecburen aldım. Evin kapısını hızla açtım. Sulu bir çorba yapıp içine doğrar yerim diye düşündüm. Dolabı, kileri açtım hiçbir malzeme yoktu. Üstü küflenmek üzere olan azcık bir salça vardı. Onu aldım küfü sıyırdım. Tencereye koydum biraz da yağ gerekti. Yağ şişesi boştu. Kapağını açıp ters çevirdim bir tatlı kaşığı kadar yağ aktı. Az su ısıtıp yağ bidonunun içine döktüm. Çalkalayıp biraz bekleyip tencereye döktüm. Az yağ, az salça, yağlı su hepsini tencerede kaynattım. Ekmeklerin üzerindeki yeni küf tutmaya başlamış yerleri bıçakla kazıdım. Kesebildiğim kadar kestim ekmekleri olabildiğince küçülttüm ve kaynayan tencerenin içine boca ettim. O kadar açtım ki kaynayan suyun soğumasını beklemeden yemeye başladım.

Belki de hayatımda o kadar lezzetli bir çorba içmemiştim. Yüce Rabbimin bana bayram ikramı belki de böyledir dedim. Çok kısa sürede çalışmamı bitirip ve hiçbir sorun olmadan da teslim ettim.”

Annem rahmetli “Rabbim kimseyi açlıkla terbiye etmesin” derdi. Kendince de seferberlikteki yaşanmış hikâyelerden duyduklarını anlatırdı. Aslında oruç, bir nevi terbiyecidir. Nefsi terbiye eder, onun istek ve emellerine gem vurur. Rabbim, gerçek anlamda oruçla terbiye edilenlerden eylesin.

3 Yorum

İsmet Yıldızlar

İsmet Yıldızlar

22 Nisan 2022
Yetim peygamberin ümmeti olarak yetimlere kol kanat olabiliyor muyuz asıl mesele burda galiba

E. Bayrak

E. Bayrak

22 Nisan 2022
Ay hocam bu nasıl hikayeymiş gözyaşlarımı tutamadım :(

Aydın Kılıç

Aydın Kılıç

23 Nisan 2022
Kaleminize sağlık

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri