MUSTAFA KÜÇÜKTEPE

Meritokrasi Üzerine Bir Deneme (1)

MERİTOKRASİ ÜZERİNE BİR DENEME (1)

             Bazılarımızın belki de ilk defa duyduğu orjini yabancı bir kavram Meritokrasi.1950’li yıllarda ortaya atılan ve o günden bu yana tartışılan yönetim biçimi. Türk Dil Kurumu, Fransızca (méritocratie ) bir isim olan Meritokrasiyi Kişilerin yetenek ve bireysel üstünlüğüne dayanan yönetim biçimi.” şeklinde tanımlamaktadır. Meritokrasi kavramı, ilk kez 1958 yılında, Michael Young tarafından kaleme alınmış “Meritokrasinin Yükselişi” adlı kitapta işlendiği görülmüştür. Meritokrasi kelimesi, Latince meritum ve Yunanca kratein kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Meritum yeterli, kretain ise güç, kuvvet anlamlarına gelmektedir.

              Kişilerin bireysel yeteneklerini ortaya çıkarmak, bu insanların kabiliyetleri alanında yükselmesini sağlamak ve mesleki performanslarını artırarak kaliteli, sağlam ve adil bir yönetim ortaya koymanın amaçlandığı görülmektedir. Nuray Babacan 17.11.2014 tarihli Hürriyet gazetesindeki haberinde şunlara yer vermektedir: “Meritokrasi, toplumsal hiyerarşide ancak liyakata sahip, kendisine iş verilmeye uygunluğu kanıtlanmış insanların yükseleceklerini, toplumsal kaynakların, mükâfatların, kişinin yeteneğine ve bilgisine göre gerçekleşeceğini ifade ediyor. Yönetimin ipleri, soyluluğa, zenginliğe, rütbeye ya da dine göre değil, tamamen kişinin yönetim beceresine, bu alanda sahip olduğunu kanıtladığı bilgilere göre veriliyor. Çeşitli yetenek ve bilgilere sahip kişiler arasında sınavlar sonucunda devletin yönetim idaresinin belirlendiği meritokrasi, adil devlet yapısı öngörüyor.” http://www.hurriyet.com.tr/gundem/hukumet-liyakati-tartisiyor-27595242

               Her ne kadar 20. Yüzyılda ortaya atılmış bir kavramsa da tarihi süreç içerisinde meritokrasinin uygulandığını görmek mümkün olmaktadır. Konuyla ilgili olarak Hakan Kutluay ‘Meritokrasi nedir’ adlı yazısında: “Meritokratik bir toplumda, eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin de yardımıyla, toplumsal kökenleri, inançları, sahip oldukları ne olursa olsun herkes yaşam yarışına katılma hakkına sahiptir. Bu toplumlarda, toplumsal düzen ve toplumsal adaletin temin edilebileceğinin kanıtı eğitimdir. İnsanların başarılarına göre ayıklanması işi eğitimindir. Eğitim sürecinde kişilerin toplum içerisindeki belli konumlara ve mesleklere ayrıştırılacağı düşünülür… Osmanlı’da I. Murat zamanında gelişmeye başlayan ve İstanbul’un fethinden sonra güçlenmeye başlayan devşirme sistemi de meritokrasiye verilebilecek güzel örneklerdendir. Fethedilen topraklarda yaşayan genç ve yetenekli çocukların toplanması, bu çocukların sıkı eğitimlerden geçirilmesiyle oluşan devşirme sistemi sonucunda, Osmanlı’da yüksek rütbelere gelebilen birçok kişi vardır.”  diyerek konuyu örneklendirmektedir. (https://www.makaleler.com/meritokrasi-nedir)

            Meritokrasi, toplum için, düzen için, yönetim için neler getirmektedir ya da sağladığı faydalar var mıdır? vs. sorularını da beraberinde getirmektedir. Mustafa Sarıkaya ‘Meritokrasi nedir’ adlı yazısında Meritokrasinin yararlarını şöyle sıralamaktadır: “

Meritokratik sistemdeki bireyler; yeteneklerinin ve kapasitesinin bilindiğine inanır, kendini hangi konumda olursa olsun değerli hisseder ve mesleki performansını iyileştirmeye teşvik edilmiş olur.

Böyle bir bağlamda, bireyler daha adil bir tecrübe deneyimi yaşamış olur. Şahsiyetleri, çalışma arkadaşları ve yapılan çalışmalar hakkında nispeten daha fazla güven duyar.

Bu şartlar altında; bireylerin daha yüksek motivasyon seviyelerine sahip olmaları, daha işbirlikçi davranışlarda bulunmaları, zorluklara karşı daha fazla dayanıklılık göstermeleri olasıdır. 

                Ayrıca bu sistemin bir diğer amacı da, kurumların içindeki genel hazırlık seviyesini arttırmak için, bireylerin becerilerini ve bilgilerini geliştirmeleri yolunda motive etmektir.” (https://medium.com/@mstfsarky/meritokrasi-nedir-aac892866bc3)

               Geleceği kurgulamak için o ülke açısından yaşayan milletler açısından en uygun hangi yöntemse onu uygulamak elzemdir. Bunun için farklı ülkeler değişik yönetim biçim ve usülleri uygulamaktadır. Bazıları ülkeler başkanlık sistemi, bazı ülkeler yarı başkanlık, bazı ülkeler demokrasi, bazı ülkeler monarşi vs. Bu günde bir çok ülkede meritokrasi yönetim biçimi getirisi ve götürüsüyle tartışılmaktadır: “Bir ülke hangi alanda olursa olsun sağlam, kabul edilebilir bir yönetici atama sistemi kurgulayamıyorsa, o ülkenin hiçbir geleceği kalmaz. Yüce Allah’ın emrettiği gibi, ‘Emaneti ehline veriniz’ sözünden hareketle sağlam bir yönetici atama sistemi uygulayamazsanız, dünyada hiçbir iddianız kalmaz.

                Bir makamı birine vermenin ilk şartı liyakat olmalıdır. Kriterler ve prensipler herkes için eşit olmalı, kişilere göre hesaplar yapılmamalıdır. Kişiye göre iş icat etmek yerine işe uygun ehil kişilerin seçilmesi başarı için elzemdir. Adalet ve liyakatin olmadığı yerde güven sarsılır, verim düşer, sosyal sağlık bozulur.” (https://starfikir.com/2015/02/17/meritokrasi/)

               Meritokrasinin İslam yönetim anlayışında, İslam yönetim geleneğinde karşılığı var mıdır? sorusuna ise Prof Dr. Neşet Toku  Meritokrasi Üzerine adlı yazısında: Meritokratik yönetim modeli her ne kadar Batılı bir orijine sahip ise de muhteva ve prensip itibarıyla onun İslam siyaset geleneğinde karşılığını bulmak da mümkündür. Kur’an-ı Kerimde ve Hadis-i Şeriflerde, işlerin ehil olanlara yani liyakat ve ehliyet sahibi olan kimselere verilmesi emredilmektedir: “Şübhesiz ki Allah size emânetleri ehline (ve erbâbına) vermenizi, insanlar arasında hükmetdiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa Suresi 58). “İş, ehli olmayana [layık olmayana] tevdi edildiği [verildiği] zaman, kıyameti bekle.” (Buhari). “Emanete riayet edilmezse, fasık ve ehil olmayanlar işbaşına getirilirse, kötülüğünden korkup zalim idareciye hürmet edilirse umumi belalara maruz kalınacağı muhakkaktır.” (Bezzar). “Emanete riayet etmeyenin imanı yoktur. Onun namazı da, zekâtı da kabul olunmaz.” (Bezzar). Hz. Peygamber, kendisinden valilik isteyen Ebu Zerr Gıfarî’ye şöyle demiştir: “Ebu Zerr, sen zayıfsın, o makam bir emanettir. Sonu da kıyamet gününde bir perişanlık ve pişmanlıktır. Yalnız hak ederek alan ve üzerine düşeni de yerine getiren müstesnadır.” Yine amcası Hz. Abbas, bir yere vali olarak görevlendirilmesini talep ettiğinde ona, bu işin çok mesuliyetli olduğunu hatırlatarak vazgeçmesini söylemiştir. (Müslim) Hz. Ömer de “Müslümanların başında bulunan kişi, dostluk veya akrabalık hatırına bir adamı bir işin başına getirirse Allah’a, Resûlüne ve Müslümanlara hıyanet etmiş olur.” diyerek bir nevi sorumuza cevap vermiş olmaktadır. (Kâsımî).” (http://www.nesettoku.com.tr/?p=703)

             Bir sonraki yazımızda meritokrasiye karşı olan düşünceleri ve acizane kendi düşüncemizi sizlerle paylaşacağız.

 

 

 

1 Yorum

İsmet

İsmet

11 Aralık 2019
Kaleminize sağlık. Çok güzel bir yazı.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri