Hakir El-Fakir

Hormonlu Mücahit !

                                                               HORMONLU MÜCAHİT

                                                                

21.Yüzyıl, Bizim çağımız… Adımız, tarihe Latin harflerle yazılacak!. Konformizmin iliklerimize kadar işlediği, vurdum duymazlığın dibini vurduğumuz şu yıllarda, bir avuç samimi Müslümanın mücadelesi hürmetine ayakta duruyor bu toplum. Bir ben kaldım divanesi bu yetim davanın,  bir de serseri kaldırımlar…

Aziz dostlar, ben her şeyden vaz geçerim ama mücahitliğimden asla! Eskiden ne mücahitlik yapardık be! Bilseniz varya ağzınız açık kalırdı valla. Gerçi şimdide öylede! Neyse, o zamanlar nerde bir fakir, aç, gariban var, bulur kırık dökük yardım ederdik, yapacak bişey bulamazsak oturur beraber ağlardık.  “Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım/Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım”  diyor ya şair. Aynen öyle... Evet, eskidendi işte. Neyse günümüze dönelim. Efendim, konjonktürel dalgalanmaları dikkate alıp zamanın ruhunu da yakalayarak konuyu epistemolojik bağlamda ele alırsak, mücahitliği şöyle tarif edebiliriz, mücahitlik; bir Müslümanın yaşadığı çağda yapması gereken en önemli işi yapmasıdır. Çağımızda bir Mücahit nasıl olmalı? Tabii ki güçlü olmalı!. Güçlü Müslüman zayıf Müslümandan evladır. Güçlü olmak için ne yapmak lazım? Elbette köşeyi dönmek lazım. Köşeyi dönmeden güçlü olunmaz. Birde Köşe kapmaç diye bir  cihat(!) türü var. Acayip makbul. Şimdi bunlar için lazım olan şey nedir? Mazlumların - haklıların derdini gütmek, onlarla heder olmak felan değil. Malumunuzdur ki  köşe dönmek yada köşe kapmak için evvelen bizzat yalakalık, hırs ve adam harcamak gibi yeteneklere haiz olmak gerekiyor. Binaenaleyh, günümüzün mücahitliği de böyle oluyor. Yani dün dünde kalmıştır, yarını bilemeyiz, biz bugünün şartlarında cihat(!) etmek durumundayız.

 Tabi, İşin birde şu boyutu var; hani büyük cihat küçük cihat meselesi varya? İşte artık ben büyük cihada terfi ettim. Küçük cihatla falan işim olmaz. Zaman, büyük işler yapma zamanıdır cancağızım. Yani ben nefsimle mücadele ediyorum. Nefsimi yenmeden gidip fakire fukaraya, garibana, mazluma, Doğu Türkistan’a ,Kudüs’e... yav ne faydam olacak. Ah şu nefsimi bi yenebilsem, görür o küffar sürüsü.. Ama Allah bir nefis vermiş o biçim. Neyse dua edin gardaşlarım, Cenab-ı Rabb-ul Alemin, Yapmayı düşündüğüm iyilikleri yapmış gibi sevap versin.  sizin yaptığınız iyiliklerden dahi  bir mislide bana yazsın inşallahuteala  amin.

Cumhuriyet meydanında bazen gösteri oluyor. Düzenleyen ve oraya katılan kardeşlerimizi elbette seviyoruz, keşke on binler katılsa felan filanda.. yeaani şindi kardeşim yani bu devirde yani sosyal medya denen bir meydan varken yani değil mi, yani bir tuşa basıyorsun binlerce kişiye ulaşıyorsun. Mücahitlik dediğin yani  ille de meydanda olacak diye yani  bir kaide mi var. Hem riya ve gösteriş ihtimali de çok yüksek. Ondan dolayı bu işleri sosyal medya üzerinden yapmayı daha doğru buluyorum. Hem cumhuriyet meydanında toplanırsan sadece meydandan geçenler seni görür, sosyal medyada dünyanın her yerinden görünürsün, netekim. Yani diyeceğim odur ki, eylemlere katılmaz oluşum, gençlerle ilgilenmez oluşumdan dolayı kimse benim mücahitliğimi sorgulayamaz.

Haramdan,  kul hakkından çok korkarım. Şüpheli işlere asla  girmem! Söylememde beis yok, takva sahibi biriyimdir. Bundan  8-10 sene kadar önce idi, sağ olsunlar el öpenlerim çoktur, beni sevip sayan bazı yetkili kardeşlerim bir devlet kurumundan ihalesiz iş verdiler. Bu konuda bile önce biraz tereddüt ettim, amma ve lakin kazancın çok oluşundan mıdır nedir bilmem,  bir müddet sonra gönlüme yattı, ikna oldum. Çok tavatır  para kazadım. Yıllarca da devam ettim. Tabii bazı yetkililerde emeklerine karşılık olaraktan alın teri payı talep ediyorlardı. O payı terleri soğumadan her seferinde peşin olarak ödedim.

Sonraları, eski dostlarımdan birisi, bu durumun yanlış olduğunu ‘tüyü bitmemiş yetimlerin hakkına girdiğimi felan söyledi’ içimi tırtıklamaya başladı bu durum. Bir türlü içime sinmedi, fetvasını öğrenmem lazım dedim. Önce mevzuyu iki açıdan ele almalıydım. Birincisi; Devlet, yani kamu hakkı açısından, ikincisi ise; fıkıh, yani fetva açısından. Devlet açısından baktığımda, iş kolaydı çünkü “vergilendirilmiş her kazanç kutsaldır” ilkesinden kurtarıyorum durumu. Vergisini de ödediğime göre meğer devlet açısından kutsal bir iş yapıyormuşum. Ne âlâ!

İşin fetva boyutuna gelince; ilmiyle amil, medreseden yetişmiş, hem ilmine hem de samimiyetine güvendiğim bir âlim zata gittim. Meseleyi tüm detaylarıyla  olmasa da işime gelen taraflarıyla izah ettim. Hacca ve umreye sık sık gittiğimi, fakire fukaraya yardım ettiğimi, bir cami yaptırmayı düşündüğümü felan belirtip, Ayrıca Müslüman Güçlü olmalıdır deelmi hocam. Gibi yönlendirmeler yaparak son cümleyi de şöyle bağladım, “Neticede bu işi ben yapmasaydım bir din düşmanı yapacaktı. Nöğürüyüm hocam! İşi onlara mı bıraksaydım?... ”

Hoca, fazla düşünmedi dedi ki;

-              Evlat!  biz ‘güçlü müslüman derken, evvela imanı güçlü Müslümanı kastediyoruz.  Zengin olacaksın elbette ama Karun gibi değil, güçlü olacaksın   ama Firavun gibi değil.. Sporcunun da güçlüsü makbuldür lakin biliriz ki, doping alan sporcular diskalifiye olur. Onun için gücümüzü helal yoldan elde etmeliyiz. Unutma ki haram, gıdalardaki hormon gibidir. Ne kadar fazla hormon alırsan  maneviyatın da o kadar fazla bozulur.  Birde “ Ben yapmasaydım, bu işi  din düşmanları yapacaktı dedinya”.  Evet, sen yapmasaydın bir din düşmanı yapacaktı bu işi, öyle kabul edelim. A benim güzel evladım, o takdirde yarın Ahirette de o din düşmanlarının yerine sen girersin cehenneme!..

-              ??!!..     Arkadaşlar, ben en iyisi aklı eren birine  danışayım bu konuyu… 

 

El Hakîr Vel Hakir        

                                             (Gayrimeşhur yazar idi. Gayri, meşhur yazar ..)

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri