Hakir El-Fakir

Sivil Toplum Kuruluşlarımızdaki İşsizlik Oranı...

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARIMIZDAKİ İŞSİZLİK ORANI…

Sivil Toplum kuruluşlarımız, çok hassas ve tehlikeli bir konu... Konunun derinliği, uzunluğu ve ehemmiyetine binaen önce bir hikaye anlatayım daha sonra mevzuyu uzuuun uzun anlatırım. Hem de kıssadan  hisseler çıkartırız. Anlaştıysak hikayeye başlayabiliriz.

Bir varmııış bir yokmuş. Zamanın behrinde, Murat adında bir adam(daha sonra  ‘ İşçi Murat’ diye anılacak),  genç sayılabilecek bir yaşta, işsiz kalmış. Çalmadığı kapı başvurmadığı işyeri kalmamış. Ama nafile. Uzatmayım, geçim sıkıntısı had safhaya ulaşınca;

-“Garibim, bî-kesim yoktur enisim âhtan gayri/ Penâhım dest-gîrim kalmadı Allâh’tan gayri” diyerek

kaldırmış ellerini duaya,

- “Allahım! Bana bir çıkar yol göster” diye yana yakıla dua etmiş. Sonra birden aklına  sınıf arkadaşı Ahmet gelmiş. (daha sonra ‘Patron Ahmet’ diye anılacak)

-“Tabi ya, Ahmet’in fabrikası var, yarın gideyim durumumu anlatayım, eşşek değil ya arkadaşına bir iş verir zaar” demiş.

Sözünün de eriymiş ha! Öbürgün  hakkaten dediği gibi sözünü tutmuş ve Ahmet’in fabrikasına gitmiş. Ahmet, Murat’ı görünce çok sevinmiş ve hemen izzet-i ikram edip muhabbete koyulmuşlar. Okul yıllarından konuşmuşlar falan ama bizim Murat’ın kafasında ki mevzu malum. Konuyu bir türlü açamamış.. Sonra havadan sudan konuşmaya başlamışlar, Murat yine konuya girememiş. Sonra dereden tepeden laf etmişler, bizim Murat yine konuya girememiş. Nihayet çoluktan çocuktan konu açılınca, Murat durumunu açmış.

– “ Ahmet kardeş” demiş, “işte böyleee böyle…” demiş.

Ahmet üzülmüş tabi. Geçmişin bir hatırı var, vefalı da bir insan Ahmet. Fakat Murat’ı diğer işçilerle aynı statüde çalıştırmaktan hicap etmiş. Aslında gereği olmayan ama arkadışınıda  onure edebilecek bir iş düşünmüş.

– “ Muratcığım” demiş,“ herşeyimle güvenebileceğim   tam da senin gibi birine   ihtiyacım vardı, yarın gel işe  başla demiş”

İşçi Murat, diğer gün geldiğinde Patron Ahmet arkadaşını yine sevinçle karşılamış. Sonra işini tarif etmiş. Fabrikanın girişini gören bir odaya götürmüş.

- “burası senin makam odan, Gak dedinmi kahven, guk dedinmi çayın gelir. bak bu işi anca sen başarabilirsin, sabah sekizden akşam beşe kadar fabrikaya kaç kişi girdi kaç kişi çıktı bunları sayacaksın ve haftalık bana rapor vereceksin..”  İşçi Murat , hemen işin havasına girerek,

-“ bu iş bende!” demiş “ gözün arkada kalmasın Ahmet bey!”

Üç vardiyalık mesainin sadece bir vardiyesinde bizim İşçi Murat gireni çıkanı saymaya başlamış. İlk hafta raporunu sunmuş ; Gayet ciddi bir eda ve ses tonuyla,

- “ Ahmet bey, bu hafta şu kadar kişi girdi şu kadar kişi çıktı...”  Patron Ahmet, arkadaşını onure etmek için,

- “ hah!  demiş,  tam da bu! Zaten bu işi başkasına emanet edemezdim.  Allah razı olsun Muratcığım aynı gayretle devam et aman dikkat!”

Bizim İşçi Murat, pekte iltifata alışık değildir,  bu gazı aldıktan sonra işe iyice kendini adamış. sonraki haftalarda  daha ayrıntılı raporlar sunmaya başlamış.

– “ Ahmet bey, şu kadar erkek girdi şu kadar çıktı. Şu kadar kadın girdi bu kadar çıktı.”

Patron Ahmet yine iltifat ediyor tabi. İşçi Murat iltifat aldıkça işine daha da sarılıyor, her hafta daha detaylı raporlar sunuyormuş. Aylar sonra o hale gelmiş ki İşçi Murat’ın raporu okuması bile saatleri bulur olmuş,

- “ Ahmet bey  bugün , uzunayakın  orta boylu, kumral, kel, göbekli, kıravatlı ve takım elbiseli,ayakkabısı kösele, orta yaşta ve  erkek kişi  girdi. şu kadar çıktı..”

Gibi ayrıntılar, hatta   orantılar, grafikler, şemalarla anlatıyormuş. Hem işe yaramayan bir iş hemde Patronun zamanını uzun süre meşgul eder olmuş. Patron Ahmet işin bu hale gelmesinden dolayı sıkılmasına rağmen, her seferinde aynı iltifatlarla arkadaşını onure ediyormuş. İşçi  Murat ise, Bu kadar iltifata binaen, kendisi olmazsa fabrikada hiçbir işin doğru dürüst yürümeyeceği ve kısa sürede batacağı düşüncesine kapılmış. Kendi çevresinde ve diğer arkadaşları arasında “ben olmasam fabrika çöker” mealinde havalar atmaya hatta Ahmet’in saf olduğunu bişeyden anlamadığını söyleyip habire eleştirmeye başlamış. Aradan aylar geçmiş,birgün İşçi Murat Patron Ahmet’in odasına gelmiş, işin ehemmiyeti ve sıkıntısını gösteren bir eda ve seda ile

- “ Ahmet bey bir maruzatım var” demiş.  Patron Ahmet,

- “buyur Murat hayırdır söyle”   İşçi Murat;

-“ Valla Ahmet bey, biliyorsunuz ben bu işi para için yapmıyorum. Sırf sizin hatırınıza katlanıyorum. işler o kadar yoğunlaştı ki sabahtan akşama kadar yetiştiremiyorum. Mümkünse yanıma birkaç  tane yardımcı almanızı istiyorum…”

Hikaye bitti… geçmiş olsun.

Şimdi bu hikayenin ne alakası var Sivil Toplum Kuruluşlarımızla   diyebilirsiniz. Bende bağlantı kuramadım. Siz kurabildiyseniz yazın valla bende istifade ederim.

Devlet kurumlarından proje desteği almadan da iş yapan, adam yetiştiren (elleri öpülesi) sivil toplum kuruluşlarımız, sözümüzün meclisinden dışarıdır. Ha  Birde Bu yazıyı okuyan stk temsilcisi varsa sözümüze o da dahil değil,  torpil yaptım...

( Not: Patron Ahmet’in, arkadaşı İşçi Murat’a verdiği cevabı  yazmadım ki hak ettiği cevabı siz veresiniz.)

Konuyu bir şairimizin şiiri ile bitireyim. Anladığım ve aklımda kaldığı kadarı ile Şair şöyle diyor;

 

Ben kurşun gibi taşımıyorum göğsümde davayı

Ben davayı göğsümde çiçek gibi taşıyorum

Gelmiş dayanmışım bir çok kapısına devletin

Ben yapıyormuş gibi yapıyormuş gibi yapıyorum

Ben davayı göğsümde  çiçek gibi taşıyorum.

 

Hakir-el Fakir

( Armut piş, ağzıma düş, sapı da yukarıda olsun...)

3 Yorum

Devleti Ebet Mü

Devleti Ebet Mü

18 Ocak 2020
Güneyli çocuk, sadece kendisi konuşur ama söylediklerinde kara yılanı yok etmek ya da ona kötülük etmek niyetini taşım

vatandelisi

vatandelisi

18 Ocak 2020
"Valla Ahmet bey, biliyorsunuz ben bu işi para için yapmıyorum. Sırf sizin hatırınıza katlanıyorum. işler o kadar y

Ali deli

Ali deli

18 Ocak 2020
Supperrr

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri