Ebubekir Bilgiç

Kimlik İnşamızda Bir Kilometre Taşı: Covid-19

KİMLİK İNŞAMIZDA BİR KİLOMETRE TAŞI: COVİD-19

       Fazla iddialı bir başlık gibi duruyor olabilir ama inanın değil. Büyük medeniyetleri oluşturan süreçler, toplumsal olayların yaşandığı dönemde ve sonrasında toplumların ortaya koydukları düşünce, değer ve eylemlerle şekil bulmuştur. Kitlesel hareketliliğin bu denli yoğun olduğu geçmiş dönemlerde de tarihin seyri değişmiş, alışılmış ne varsa “eski” denmiş, başına “yeni” koyulabilin her ne var ise ardı sıra yaşamın bir parçası olarak insan hayatında yerini almıştır.

       Bugünlerde de işte tam böyle bir süreçten geçtiğimizi konunun uzmanı ve sözü muteber insanlardan sıklıkla duyuyoruz. Önümüzde şimdi çetin bir süreç, dillerde büyük bir slogan var: “Dünya artık eski dünya olmayacak!”

       Fiziki olarak ihtiyarlayan dünyamız bir kez daha zihinlerimizde eskiyecek ve ilk yeni sözcüğünü de konunun öznesi olarak kendisi alacak. Bu krizden çıktığımızda “yeni bir dünya” ile tanış olacağımız şüphesiz.

       Peki, biz bu yeni dünya düzenine geçerken hangi kimlikle var olacağız? Bu sorunun cevabını geçmişte medeniyetimizin yaptıklarına baktığımızda, hiçbir zaman “bizden olmayandan bize ne?” diyenlerden olmadıklarını görüyoruz.

       Bizde, düşüncede insanı merkeze alan, yaratılmış her insanı eşref olarak görerek değerli kılan, eylemde ise sınıfsal ayrıma bent olan inancımızın bize emrettiği ölçülerle geçmişte kurduğumuz büyük medeniyetimiz ve bu minvalde oluşan kimliğimizi yüreğimizde bir cevher gibi muhafaza ederek bu günlere taşıyabildik. Bunu taşıdığımız ve koruduğumuz sürece hep başkalarına umut olduk, beklenen olduk…

Hz. Mevlana’nın “Ümitsizliğin ardından nice ümitler vardır. Karanlığın ardından nice güneşler vardır.” sözünü her daim hatırladık, hatırlattık.

       Ne var ki, tarihin akışı içerisinde asırlardır bu topraklarda verdiğimiz varoluş mücadelesinde savaşlar, salgınlar, afetler gibi birçok kırılma noktasıyla karşı karşıya kaldık. Bu tarihsel kırılmayı son 200 yılda kendimizi ve kimliğimizi yok sayma bunalımıyla geçiriyoruz. Kendi öz kimliğimiz ve benliğimize karşı yabancılaşmaya başladığımız bu süreç içerisinde bu bunalımdan kurtulmanın yollarını arıyoruz.

      Zaman zaman bu yaşadığımız buhrandan çıkmak ve kritik eşiği aşmak için ürettiğimiz değerlere sürekli yenilerini ekleyerek kimliğimizi küller altında var olan köz gibi diri tutmaya çalışıyoruz. Her ne kadar bu uğurda bin bir musibete duçar olsak da, bunca gayretinde Allah tarafından tevfik edileceğine de şüphesiz inanıyoruz.  

     Son yıllarda Balkanlara, Kafkaslara, Afrika’ya ve dahi ulaşabildiğimiz bütün gönül coğrafyamızla maddi manevi anlamda tekrar kurmaya çalıştığımız gönül bağını güçlendirmek için gerek sivil gerekse devlet kurumlarımızla yoğun çaba içerisine girildiğine şahitlik ediyoruz. Dünya’nın dört bir yanından ülkemize gelen, özellikle yakın coğrafyamızdan bu topraklara sığınan milyonlarca mazluma sahip çıkılması bunun en yalın ve somut örneği olarak durmaktadır.

      Dün nereden baktıysak bulunduğumuz noktaya, bugün biraz daha ötesini görüyoruz. Dün az yaptığımızın bugün çoğunu talip oluyoruz. Ülkemiz, Covid-19 salgını nedeniyle en başta salgının yayıldığı Çin’e, daha sonra İspanya, İtalya, İngiltere gibi büyük diye bildiğimiz ülkelere yardım gönderiyoruz. Toplamda şu ana kadar 88 ülke yardım istemiş, 34 ülkeye yardım göndermişiz. Az şey midir?

     Ne var ki bunda? demeyin! Hele ki dünyada bu salgınla beraber ülkelerin ekonomik daralma yaşadığı, gözümüzde yıllarca büyüttüğümüz ülkelerin yetersiz sağlık malzemesi nedeniyle birbirlerinin mallarına tıpkı korsanlar gibi el koyduğu haberlerini görünce…

     Bu sebeple insanlık için ne denli önemli bir iş yaptığımızı, ne kadar ağır bir sorumluluğumuzun olduğunun farkına varıyoruz. Bütün bu yapılanları gözümüz olduğu için görüyor, kulağımız olduğu için duyuyor, kalbimiz olduğu için ülkemizi ve milletimizi daha çok seviyoruz.

     İşte bu anlayış yani bizden olmayanında derdine merhem olmak da, zihnimizdeki yitik kimliğimizin bir parçasıdır. Biz kimliğimiz kaybetmedik aslında. Kimliğimizi oluşturan öz parçaların yerine başka kimliklerin parçalarını kopyalayarak bir yeni bir görüntü oluşturmaya çalıştık. Müslüman kimliğimizin öz parçalarını şimdi bir bir yerine koyuyoruz.  Bu arayışa cevabı Sezai Karakoç veriyor: “Kendini arayan yitirmeden bulamaz!” İsmet Özel devam ediyor:Neyi kaybettiysen onu sen kendin ara!”…

     Bize kim olduğumuzu hatırlatıcı alametleri bu arayış-buluş ilişkisine vesileyle görmeliyiz. Allah bize kendi değerlerimizi hatırlatıyor ve sevdiriyor. Dileyelim ve Allah’a dua edelim bu şerden de bin hayırla çıkalım. Kendimizi ve kimliğimiz yeniden inşa edelim. Yazının başında değindiğim gibi inanalım. Çünkü her şey inanmakla başlar. Tıpkı merhum Mehmet Akif’in, “Allah’a dayan sa’ye sarıl, hikmete râm ol. Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol” dizelerinde ifade ettiği gibi, tek yol kendi kimliğimizle buluşmakta.

     Kim bilir belki buna zerre bir virüs sebeptir...

1 Yorum

İDRİS DOĞAN

İDRİS DOĞAN

15 Nisan 2020
Ebubekir, farklı bir bakış açısı getirmişsin. Güzel bir yazı olmuş. Tebrik ediyorum. İdris Doğan.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri