- 13 Ağustos 2022 - İslami Dayanışma Oyunları
- 18 Haziran 2022 - Babalar Günü & İskender Serbest
- 15 Nisan 2022 - Akçalı Mehmet Amca
- 04 Mart 2021 - Demirtaş Babayın Oğlu mu?
- 08 Şubat 2021 - Kucak Dolusu Sarılalım
- 10 Aralık 2020 - Var mı Sende O Yürek?
- 20 Kasım 2020 - “ Bülent Amca! “
- 16 Kasım 2020 - ''Diyanet, Tababet ve Siyaset''
- 26 Ekim 2020 - Antika
- 01 Ekim 2020 - Tsundoku: ‘‘Kitap Satın Alıp Okumama Hastalığı’’
- 18 Ağustos 2020 - Milli Eğitim Bakanı'na Açık Mektup
- 17 Temmuz 2020 - Felsefe, Edebiyat, Demogoji ve Boş Yapma (!) ''
- 07 Mayıs 2020 - Nerede O Eski Ramazanlar (!)
- 21 Nisan 2020 - Torpilin Adı Referans Olmuş!...
- 24 Mart 2020 - Virüs Sayesinde (!)
- 04 Mart 2020 - Memur Ol, Yangel Yat !!
Orhangazi Serbest
Bebeğin Beşiği Çamdan
Bebeğin Beşiği Çamdan
Fısıldadı kulağıma ansızın, karanlık çökmüşken hafiften üzerime, geceye yaklaşırken ben, zamansızca...
İlgiyle yöneldim o ana, usulca dinledim:
“Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan
Bey babası gelir Şam’dan
Nenni nenni, nenni nenni, nenni bebek oy ..."
Sekiz yaşıma dek uyudum üzerimde incecik tülbent ile huzur bulduğum dizlerde.
Aşinaydı bu kulaklar bugünlerde dönmek istediğim çocukluğumdan. Yaşanacak en keskin özlemdi sanki bu. Bana ait olduğunu zannettiğim ve sonra sahip olamadığımın farkına vardığım. Muğlak anılarımı canlandırmaya çalışıyorum bugünlerde, yüreğimi burkuyorum bilinçle. O zamanlar kocaman gördüğüm, birinci kattaki demir kapılı evimiz hatırıma düşüyor. Banyodaki gri kazanın sıcaklığı sanki tenime vuruyor, dikdörtgen sabun gözümü yakıyor. Annem bakır tas ile ara ara su döktükçe kafamdan aşağı "Yaktın Annnee!" deyişlerim kulağımda yer buluyor. Sarıp sarmalayıp çıkın hadi deyiverince bacaklarım birbirine yapışık, parmaklarım büzüşmüş şekilde salonun ortasına yürüyor, sobanın dibine kıvrılıyorum. Arşivlerde arasam bulmamın mümkün olmayacağı bir film gibi. Yürüyorum mezarlığın kenarındaki o eski kaldırımlardan. Beş katlı apartmanların sırtını sıvazlayan duvarlara zar zor tırmanıp kestirmeden mahalleye atlıyorum. Çağla ağaçlarının tepesinde çerkez teyzeye yakalanıyor arka ceplerimi dolduramadan kaçıveriyorum. Ramazan ayında bidonla davul çalıp, kapı kapı geziyorum.
Anımsamak acıtmıyor belki ama özlemek, asla dönemeyeceğimi hissettiğim zamanlarda ortaya çıkıyor sadece. Sabah sekizi çeyrek geçe babamı mahallenin başucunda yakalıyorum.
"Paran var mı?" sorusunu soruyor gözüne bakıyorum. Yıllardır değiştirmediği siyah deri cüzdanını arka cebinden çıkarırken heyecanlanıyorum. Mahallenin çocukları da toplanıyor babamın etrafına. Gözetmeksizin dağıtıyor bozukluklarını. Arka Bakkal'a koşuyorum... İmdadımıza yetişen seyyar salıncağa elli kuruşum olmadığı için binemiyorum. Bazen de otuz beş kuruşumun üzerini tamamlamaya çalışıyorum. Çekiniyorum "Bu yeter mi amca?" diyemiyorum.
Çocukluğum kopuvermiş, bir yerlerde kalakalmış yarım bırakılmış bir aşk gibi yoruyor özledikçe.
1 Yorum
Hülya
20 Ekim 2021