- 13 Ağustos 2022 - İslami Dayanışma Oyunları
- 18 Haziran 2022 - Babalar Günü & İskender Serbest
- 15 Nisan 2022 - Akçalı Mehmet Amca
- 20 Ekim 2021 - Bebeğin Beşiği Çamdan
- 04 Mart 2021 - Demirtaş Babayın Oğlu mu?
- 08 Şubat 2021 - Kucak Dolusu Sarılalım
- 10 Aralık 2020 - Var mı Sende O Yürek?
- 20 Kasım 2020 - “ Bülent Amca! “
- 26 Ekim 2020 - Antika
- 01 Ekim 2020 - Tsundoku: ‘‘Kitap Satın Alıp Okumama Hastalığı’’
- 18 Ağustos 2020 - Milli Eğitim Bakanı'na Açık Mektup
- 17 Temmuz 2020 - Felsefe, Edebiyat, Demogoji ve Boş Yapma (!) ''
- 07 Mayıs 2020 - Nerede O Eski Ramazanlar (!)
- 21 Nisan 2020 - Torpilin Adı Referans Olmuş!...
- 24 Mart 2020 - Virüs Sayesinde (!)
- 04 Mart 2020 - Memur Ol, Yangel Yat !!
Orhangazi Serbest
''Diyanet, Tababet ve Siyaset''
1990’lı yıllarda Londra’da siyasi anlamda sorunlar cereyan etmiş tabir yerindeyse yer yerinden oynamış. Bu sırada, Eğitim görevlilerimizden bir tanesi İngiltere’de Bradford Üniversitesin de bulunuyormuş. Çaycı ile sohbet ederken Çaycıya sormuş Londra’da vaziyet iyi değil gibi görünüyor, sen başbakan olsan ne yaparsın. Çaycı durmuş, durmuş. Ve bir süre sessiz kaldıktan sonra cevap vermiş; “Are you creazy.”
(Prf. Hayret etmiş) Çaycı şu şekilde devam etmiş:
‘’Herkes kendi işini yapmalı, o işi yapanlar var, iyi yapmaya çalıştıklarından da eminim. Ben kendi işime bakarım.’’ Deyince, dayanamamış bizimki; ne iş yaptığını sormuş.
Ben demiş, kendinden emin olarak. “Sabah erken gelirim. Temizliğimi yapar, kahve makinesini ve bardakları hazırlarım…” Profesör bakmış, bakmış Çaycı adeta ibadet yapar gibi kendinden geçmiş vaziyette anlatıyor ne iş yaptığını. Haliyle, anlatımıyla ve tavrıyla ben işimi yapıyorum ve bundan çok memnunum, mutluyum, yetmez mi? Der gibi bir duruşu varmış.
Zaman geçmiş, Profesör Türkiye’ye dönmüş. Kendi üniversitesinde bir personele sormuş aynı soruyu. Personel Derin bin nefes alıp ve başlamış anlatmaya:
Başbakan olsaymış, enflasyonu aşağı çekermiş, eğitimi düzeltirmiş, sosyal adalet yokmuş, işsizlik çok belaymış… Kendince problem gördüğü konulara ilişkin çözüm önerilerini de sıralamış. Baştakilerin beceriksizliğinden dem vurarak. Abartısız belki 10 dakika ayaküstü konuşmuş. Profesör sonra bir fırsat yakalayarak, İngiltere’deki Çaycıya sorduğu soruyu sormuş;
-Sen ne iş yaparsın? Çok anlamlı ve çok kısa olmuş cevabı. Büyük bir kesimin söylediği, çalışanlarımızın da birçoğunun dilinden düşürmediği o sihirli kelimeyi söylemiş:
-Emekliliği bekliyoh, hoca. Zaman öldürüyoh işte…” demiş.
Biz millet üç önemli hassas ihtisas alanında fikir serdetmeyi örnekte olduğu gibi pek seviyoruz.
‘’Siyaset, diyanet, tababet.’’ Her biri ayrı ve çok derin ihtisas ve eğitim isteyen bu konuları 7’den 70’e hepimiz herkesten daha iyi biliyoruz (!)
Ne yani konuşmayalım mı? Elbette konuşalım. Doğrudur, dinamik bir toplumuz ve her konuda söyleyecek bir sözümüz vardır kabul ediyorum fakat;
Bazı konular vardır ki uzmanlık ister, akademik disiplin gerektirir.
Hayret ettiğim gibi sessizlikle seyrettim bir süre lakin gördüm ki birçok ehemmiyet gerektiren alan ‘’Ağzı olan herkesin konuştuğu’’ kendisinde bu hakkı gördüğü bir sahaya dönüşmüş.
Peki gerçekten hakkımız var mı? Gerçekten yeterli miyiz? Bu değerlendirmeleri yaparken hiçbir mahzur görmüyor muyuz? Farklı alanlarda işin uzmanına başvurma ihtiyacı güderken bu üç alan ve parantez içerisinde sosyal bilimlerde yeterli oluşumuzu nerede tasdik ettirdik?
Henüz Yorum yok