- 17 Aralık 2024 - -YENİ- GÜNEŞ GÖZLÜĞÜ
- 09 Aralık 2024 - HAZIR OLMAYANLAR İÇİN
- 03 Aralık 2024 - BİR TUTAM PİŞMANLIK
- 26 Kasım 2024 - CAMİ VE ÇOCUK SESİ
- 22 Kasım 2024 - NE SAĞLAM BİR ÇINARDI
- 06 Haziran 2024 - BİR GÜNDE İKİ SABAH NAMAZI
- 23 Mayıs 2024 - İRAN’DA HELİKOPTERİ KİM Mİ DÜŞÜRDÜ?
- 12 Mart 2024 - RAMAZAN'DA ORUCA TUTULMAK
- 26 Şubat 2024 - AİLE DERDİMİZ -IV- BEN - BİZ KAVGASI
- 10 Şubat 2024 - BİR DRAM VE DUA SAĞANAĞI
- 02 Şubat 2024 - AİLE DERDİMİZ- 3
- 23 Ocak 2024 - AİLE DERDİMİZ -2-
- 17 Ocak 2024 - AİLE DERDİMİZ -1-
- 25 Aralık 2023 - ANNEMİN İKİ DAMLA GÖZYAŞI / İkinci Hikaye Kitabı
- 22 Aralık 2023 - Hayta ile Cemşit
- 15 Aralık 2023 - Turnusol Kâğıdı Filistin
- 16 Eylül 2023 - Sosyal Medya Fırtınası
- 12 Ağustos 2023 - Ölüm Seçme Hakkımız
- 03 Ağustos 2023 - Cennette Komşu Seçme Özgürlüğü
- 20 Temmuz 2023 - Afrika’da Neler Oluyor?
- 06 Temmuz 2023 - Sınırlarını Aşan Ülke Türkiye
- 20 Haziran 2023 - Sıla-i Rahim
- 26 Nisan 2023 - Şevval Ayı Rehberi
- 17 Nisan 2023 - İlahi Kitaplarda Ortak İz
- 07 Nisan 2023 - Izîîn ( Kuranı Parçalamak )
- 03 Nisan 2023 - Ramazan Ayında Kur’an Buluşmaları
- 28 Mart 2023 - Bir Çanakkale Töreni
- 24 Mart 2023 - Bu Ramazanda Ne Yapalım?
- 03 Şubat 2023 - Refik mi, Tarık mi?
- 14 Ocak 2023 - Aşkına Hayran Olduğum Adam Aşkına Gitti
- 30 Aralık 2022 - Dünyanın Ve Menfaatin Esareti
- 20 Kasım 2022 - Türkiye Nerede Olmalı?
- 06 Ekim 2022 - Tohum Atan Pişman Olmaz
- 26 Eylül 2022 - Kraliçeler de Ölür
- 14 Eylül 2022 - Düğüm Olan Düğünler
- 07 Eylül 2022 - Freni Patlamış Kamyon
- 18 Ağustos 2022 - Taşın Altında Eli Var
- 01 Temmuz 2022 - Neler Kaldı, Neler...
- 10 Haziran 2022 - İlacınız Varsa Bana Onu Söyleyin
- 17 Mayıs 2022 - Çocukça Bir Mutluluk İşte
- 01 Mayıs 2022 - Türkiye Ne Kadar Büyük?
- 22 Nisan 2022 - Özel Bir İftar Sofrası
- 09 Nisan 2022 - Ramazan Geldi Ve Gerçekten Hoşça Geldi
- 30 Mart 2022 - Uzak / Yakın
- 25 Mart 2022 - Dualı Bir Çift Ağız
- 01 Mart 2022 - Acımıza Karışmayın
- 17 Şubat 2022 - Değiştirme Tehdidi
- 20 Ocak 2022 - Cennet Müjdesi Yolculuk
- 14 Ocak 2022 - Bir Fısıltı Mesafesinden Bismillah
HAŞİM AKIN
Ne Savaşlar Bilirim Ben
Ne Savaşlar Bilirim Ben
Savaşa girdi kalbim bin yara aldı beni,
Ne denli acı varsa aradı buldu beni.
****
Seni bir bomba gibi taşımak bu göğüste,
Bir Ebu Bekir kıldı bir Ömer kıldı beni.
Merhum Ayhan SONGAR’A Trakya’dan bir hasta gelir. Hastanın soyadı Savaşan’dır. Hoca sorar; “kiminle savaşıyorsun?” Cevap tam da Anadolu’ya ait ilmin ve fikrin buram buram koktuğu, imbikten süzülmüş bir irfan damlasıdır. “Nefsimiz varken kiminle savaşacağız beyim... O yetmez mi?” Yani nefsini tanıyan ve rabbini tanımak için onun engeliyle savaşanlar vardı.
Yasin suresi 60,61 ayetlerde rabbimiz şöyle buyurur; “Ey âdemoğulları! Ben size, şeytana kulluk etmeyin. Çünkü o sizin için apaçık bir düşmandır. Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?" Burada şeytan, hayat boyu mücadele edilmesi gereken bir düşman ve muarız olarak gösterilir. Onunla hayat boyu devam edecek bir mücadele olacaktır.
Bunları başarabilen, yani şeytanın “otur yerinde” ikazını duymadan ayaklanan, nefsinin süfli arzularına karşı koyarak “sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım! " cevabını verici,” bir Müslüman olarak üzerine düşeni yapması gerekecektir. Burada bir Müslümandan beklenen; dinini mücadele etmek için eline kılıç alıp kesilecek baş araması değildir. Girilecek ve fethedilecek yüreği bulmak, bunun önündeki engelleri kaldırmaktır asıl amaç.
Dostu düşmanı yeterince ayıramamış, başkalarının gazına kolayca gelen, Kur’an-ı Kerim’in cihat ayetlerini beğenmediği Müslümanları öldürmek olarak anlayanlar da çıktı. Kendisi gibi olmayan ve onun kafasına benzemeyen, ağzından çıkan her cümleyi tasdik etmeyen diğer Müslümanları düşman ilan edip onlarla anlamsız ve sonuçsuz bir savaşa girenler de çok oldu bu dünyada... Maalesef ki böyle acı kardeşin kardeşi boğduğu tecrübeleri biliriz. .
Müslümanları birbirine düşüren, aralarındaki fitne tohumlarına sürekli su veren ve durmadan bunun filizlenip gözleri kör etmesi için çalışanlar; maalesef ki çoğu zamanda başarılı oldular. Müslüman halk ve devletler uzun süreler birbiriyle uğraşmak durumunda kaldı. Bunun adı da Allah için yapılan cihat / mücadele(!) oldu. Müslümanların bu ayrılıkları ve ortak noktada birleşememeleri, düşmanlarının çok işine yaradı. Endülüs’ü niçin boşalttık? Müslümanlar niçin orada şehit olmak veya sürülmek zorunda kaldı? Viyana kuşatmasında Osmanlı ordusunun yenilme sebebi düşmanın gücü müydü sadece?
Sonra demokrasi savaşlarına sahne oldu bu dünyamız. Irak, Suriye, Afganistan, Yemen, Libya gibi Müslümanların yaşadığı birçok ülkeye demokrasi getirmek(!) için fedakârca(!) savaşan ordular gördük. Irakta böyle birey başlayınca, “bu onların iç meselesidir. Zaten bazı sebeplerle de bunu hak etmişlerdi. Bırakın başlarına geleni görsünler” diye seyirci kalanlar kendi isimlerinin listede olduğunu bilmiyordu veya bilmek istemiyordu.
Ekilen bu savaş tohumları sadece Müslümanların yoğun olarak yaşadığı bilad-i İslam’da olacak değildi elbette. İlahi adalet, havada sallanansavaş kılıcını bu defada onların başına düşürdü. Sanki ilk savaş ve ilk mağduriyet Ukrayna’da yaşıyormuş gibi bir ahlaksız yaklaşım onlar için çok normaldi. Başka bir şey yapacaklarını beklemek abes olurdu.
Dün sosyal medyada bir video gördüm. İtalya’ya mülteci olarak gelen iki kız yeni geldikleri bir okula alkışlarla kabul edildiler. Elbette ben ülkesinden, yurdundan yuvasından koparılmış bu çocukları taşlasınlar demiyorum. Ancak Irak’tan, Suriye’den, Bosna’dan, bugün Afganistan’dan gelen Müslümanlar; neden karın içinde donmak, denizde boğulmak zorundaydı? İnsanlık ve kibarlık sadece onlar için mi var?
Meğer böylesi kirli bir düzlemde organize edilen savaşlar sadece insanların canını almazmış. Beraberinde insanlığını da alırmış. Bir taraf canını vermiş, diğerleri haysiyet ve şereflerini vermişler. Savaş sadece ölenlerin kanını akıtmazmış. Burada bu duyguları bize aşılayan ve düşman edenlere kızmalı... Ama bu oyuna gelenlere diyecek bir şeyimiz yok mu? Kardeşlik duygularını kaybetmemek için sanki biz çok mu çalıştık.
Henüz Yorum yok