MEHMET BOZKURT

MÜSLÜMANLAR TARİH YAZDI, BİZE O TARİH OKUTULMADI!

MÜSLÜMANLAR TARİH YAZDI, BİZE O TARİH OKUTULMADI!

Yalan söyleyen tarih acep ne zaman utanacak !?
Neyi öğrendik, neleri öğrettiler !? Neden ve niçin bu ihanet ?
Anladık ama çok geç anladık !?
Tarih yazan ecdadımızı ve tarihimizi tanımadık, tanıtmadılar ve tarih de yazmadık! Sahte kahramanlarla oynanan tiyatroları seyrettik!
Türk, Kürt, Arap, Acem devlet ve fikir adamlarının bize miras bıraktığı kahramanlıklarından örnekler sunmak istiyorum!

... Ve
Büyük dava adamı Bosna Kahramanı Aliya İzzetbegoviç diyor ki:
"Bunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman medeni olmamıştır ve bugünkü refahı, devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur."

Bosna kahramanı Aliya İzzetbegoviç, 1997 yılında Tahran’da yapılan İslam Konferansı Örgütü toplantısında diyor ki:
"Çok açık konuştuğum için beni bağışlayın.
Güzel yalanların yardımı olmaz ama acı gerçekler bir ilaç olabilir. İslam en iyisi, ama biz en iyisi değiliz!?"

Aliya İzzetbegoviç'e,
Bir gün askerlerden biri gelip kendisine, "Onlar bizim kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, onlar bizim kadınlarımızı, yaşlılarımızı ve çocuklarımızı öldürüyorlar. Buna bigane kalmamalıyız!" dediğinde, Aliya İzzetbegoviç çok veciz bir şey söylüyor.

"Sırplar, bizim öğretmenimiz değiller. Biz de zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz. Kitap'a uyacağız. Savaş ölünce değil, Düşmana benzeyince kaybedilir. Ben, Avrupa'ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar, bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı'nın gözü önünde ve Batı medeniyeti adına!"

... Ve
Büyük İslam Alimi Prof. Dr. Seyyid Kutub diyor ki:
"... Acaba Müslümanlar nasıl zevkle yiyip içiyorlar, nasıl rahat uyuyorlar? Din kardeşleri en aşağılık, en rezil insanların ellerinde en kötü işkenceleri görürken, çeşit çeşit zillete layık görülürken! Batılılardan nefret ediyorum, Amerika’dan nefret ediyorum; ama daha çok Amerika’nın vicdanına sığınan Müslümanlardan nefret ediyorum!..."

... Ve
Kral Faysal bin Abdülaziz,
Kudüs ve Filistin toprakları üzerindeki İsrail işgaline karşı, Müslüman halkları Cihad'a çağırdığında takvimler 1969’u gösteriyordu. Suriye ve Mısır bu çağrıya cevap vererek 1973 tarihinde Kudüs’ün ve Filistin’in işgalden kurtarılması için Arap ülkelerinin yardımını da alarak 1973 tarihinde İsrail’e savaş açtılar. ABD, her zamanki gibi İsrail’in yanında yer alır. Suud-i Arabistan, Batı'ya akan petrol vanalarını kapatır ve tüm dünyada "Petrol krizi" baş gösterir.
Krizi görüşmek ve çözüme kavuşturmak üzere ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Suud Kralı Faysal’ı ziyarete gider. Görüşme, Kral'ın sarayında değil, sahranın ortasında bir çöl çadırında gerçekleşir. Misafirine karşı pek de konuksever davranmayan Kral Faysal’ın sofrasında hurma ve deve sütü vardır. Kissinger’in "Eğer ambargoyu kaldırmazsanız, biz de petrol kuyularını vururuz!" tehdidine karşı Kral Faysal, tarihe geçen şu cevabı verir:
"Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki, biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz. Ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız!"
Bu olaydan kısa bir süre sonra Kral, kendisiyle aynı ismi taşıyan yeğeni tarafından ve hem de kendi sarayında, kafasına sıkılan iki kurşunla öldürüldü.

... Ve
Çöl Aslanı Ömer Muhtar Mahkemede:
İtalyan Hakim, idam kararı vermeden önce Ömer Muhtar'a sorar:
İtalyan Devleti'ne karşı savaştınız mı?
Ömer Muhtar:
Evet.
İnsanları İtalyan Devleti'ne karşı savaşmaya teşvik ettiniz mi?
Ömer Muhtar:
Evet.
İtalya'ya karşı kaç yıl savaştınız?
Ömer Muhtar:
Yaklaşık 20 yıl.
Yaptıklarından dolayı pişman mısınız?
Ömer Muhtar:
Hayır!
İdam edileceğinizi biliyor musunuz?
Ömer Muhtar:
Evet.
Hakim şaşırdı.
Sizin gibi birisi için böyle bir son, çok üzücü!
Bunu duyan Ömer Muhtar şöyle dedi:
Tam tersi!
Bu, hayatımın sonu için en güzel yol.
Hakim daha sonra,
Mücahidlere cihadı durdurmalarını emreden bir emirname yazması halinde
O'nu berat ettirmek ve ülke dışına sürgüne göndermek istedi. Bunun üzerine Ömer Muhtar,
O meşhur sözlerini söyledi:
"Her Namaz'da Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed (s.a.v)'in de O'nun Resulü olduğuna şehadet eden parmaklarım, asla yanlış bir şey yazamaz!
Bizler teslim olamayız. Ya kazanırız ya da ölürüz!"
Biz ölsekte kazanırız ve siz kaybedersiniz.
Fakat acı olan siz bunu ancak öldüğünüzde anlarsınız ve bunun size bir faydası olmaz!"

... Ve
Çeçen direniş lideri olan Şamil Basayev:
"Ne zaman öleceğimiz önemli değildir. Asıl önemli olan nasıl öleceğimizdir. Bize düşen şerefimizle ölmektir." diyen Çeçen komutan, İslam ve Müslümanlar adına cihad ederken şehit edilmiştir!
Ve diyor ki:
"Bizim kendi problemlerimiz ne kadar çok olursa olsun, tüm Müslümanların tek amacı Kudüs'ün kurtarılmasıdır."

... Ve
Çeçenistan Bağımsızlık mücadelesinin unutulmaz isimlerden Cevher Dudayev,
Sovyetlerin karşısında bir avuç Müslümanın gösterdiği o örnek mücadelenin komutanları arasında yer alan Cevher Dudayev sözleri ve şehadeti ile sonraki nesillere bir kahraman örnektir!
Cevher Dudayev diyor ki:
"Kanımın son damlasına kadar ülkemin bağımsızlığı ve milletimin hürriyeti için savaşmaya hazırım.
Rus emperyalizmine boyun eğmek kader değildir. Kuzey Kafkasyalıların birlik ve özgürlük gibi doğal ve siyasi hakları vardır. Bu talepler gündeme getirilmedikçe Kuzey Kafkasyalılar günden güne yok olacaklardır."
"Onlarca yıldır diasporaya sürülmüş her Kafkasyalı ve Çeçen çocuk bir gün bunu hayal eder, İslam bir gün tüm Kafkasya'ya geri dönecek ve yalnızca kendi topraklarına da değil... Ben de Kafkasya topraklarına İslam'ın dönüşünü düşleyen o çocuklardan biriyim."

... Ve
Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi,
Kutsal şehir olan Kudüs'ü bir gün Haçlı esaretinden kurtarmayı planlıyordu.
"Kudüs işgal altındayken, ben nasıl gülebilirim ki?..." sözüyle hafızalara kazınan Selahaddin Eyyubi, Eyyubiler devletini kurduktan sonra kutsal şehirdeki işgale son vermek için harekete geçti.

Birinci Haçlı Seferi sonucunda kurulan ve kutsal şehri işgal altında tutan Kudüs Krallığı'na bağlı ordu ile Selahaddin Eyyubi komutasındaki İslam ordusu, 4 Temmuz 1187 tarihinde bugün İsrail'in kuzeyinde yer alan Taberiye gölü yakınlarında karşı karşıya geldi. Tarihe "Hıttin Savaşı" olarak geçen muharebeyi Selahaddin Eyyubi'nin askeri dehası sayesinde İslam ordusu kazandı. Kudüs Krallığı'nın askeri gücünün büyük ölçüde yok edildiği Hıttin Savaşı, Kudüs'ün fethine giden yolu açtı.

Selahaddin Eyyubi, Hıttin zaferinden yaklaşık 2,5 ay sonra, 20 Eylül 1187 tarihinde işgal altındaki Kudüs'ü kuşattı. Ünlü komutanın kuşatma sırasında Kudüs'ün zarar görmemesi için büyük önem gösterdiği ve kutsal şehri korumak için, "Kudüs'ün, Allah'ın kutsal saydığı beldelerden biri olduğuna büyük bir inancım vardır. Sizin de kutsallığına inandığınız bu beldeye muhasara ve savaşın gerektirdiği yollarla hücum etmek ve girmek istemiyorum" ifadelerini kullandığı bilinir.
Kuşatmayı kıramayan Kudüs'ün işgalci komutanı İbelinli Balian'ın 2 Ekim 1187 tarihinde şehri Eyyubilere teslim etmesiyle Kudüs'teki 88 yıllık Haçlı işgali sona erdi.
Haçlılarca tahrip edilen Mescid-i Aksa'yı kendi elleriyle süpüren ve gül yağıyla yıkatan Selahaddin Eyyubi, Harem-i Şerif'i Hıristiyanlara ait sembollerden arındırdı.
Fetih sonrası Kubbet'üs-Sahra'daki Haç'ın da indirilmesinin ardından 88 yıl boyunca duyulamayan ezan sesi yeniden şehrin semalarında yankılanmaya başladı.

... Ve
Çarlık Rusyası'na karşı verdiği mücadeleden dolayı Türkiye'de Kafkas Kartalı olarak bilinen Şeyh Şamil,
Rusların güçlü orduları karşısında unutulmaz bir mücadele verdi ve adı, Rus işgaline karşı direnen Kafkas kavimlerinin hafızasına nakşedildi.
Şeyh Şamil, esaret altındayken, Rus Çarı yemek yemek için davet eder. Şeyh Şamil’in iştahlı bir şekilde yemek yediğini görünce yanındakilere, alaylı bir şekilde, "Korkarım bu adam bizi de birazdan yer" diye söylenir. Şeyh Şamil bunu duyunca: "Korkmayın bizim dinimizde domuz eti yemek haramdır" cevabını verir.

... Ve
Sultan Alparslan,
Malazgirt Savaşı'ndan önce askeri hamleleriyle kendini öne çıkarmış iyi bir asker ve öngörülü bir liderdir. Uzun boylu ve heybetli, güçlü bir karakter olarak karşımıza çıkıyor.
Sultan Alparslan'ın Malazgirt Savaşı sırasında ordusunu motive eden bir lider olarak, "Ben sizinle öleceğim" diyor ve 26 Ağustos 1071 Cuma günü öğle vaktine kadar ordusunu denetleyen ve son direktiflerini veren Alparslan'ın, askerleriyle Cuma namazını kıldıktan sonra beyaz elbisesine atfen, "ölürsem kefenim olsun" ifadesi, ordusunun motivasyonunda oldukça mühimdir.
Sultan Alparslan'ın hutbesinde, "Ben Müslümanların Camilerde bizim için dua ettiği bu saatlerde düşmanın üzerine atılmak istiyorum. Galip gelirsek arzu ettiğimiz sonuç gerçekleşmiş olur, yenilirsek şehit olarak Cennete gideriz. Bugün burada ne emreden bir Sultan ve ne de emir alan bir asker var! Ben de içinizden biri olarak savaşacağım. Benimle gelmek isteyenler peşime düşsünler, istemeyenler serbestçe geri dönebilirler." ifadeleriyle askerlerine güç verdiğini, onların yanında olduğunu göstermiştir.

Savaş esnasında ilk taarruzu yapan Sultan Alparslan'ın ordusudur. Bizans ordusu 200 bin askerle savaşa girerken, Selçuklu ordusuda ise yaklaşık 50 bin kadar asker vardır. Malazgirt Muharebesi 26 Ağustos 1071 Cuma günü gerçekleşmiştir. Bölgede yerleşik birçok Müslüman Kürt Aşireti gönüllü olarak Alparslan'ın ordusuna katılmışlardır. Savaşın kaderini belirleyen önemli nedenlerden birisidir. Aynı gün geç saatlere kadar süren savaş, Selçukluların zaferiyle sonuçlanmıştır. Kendisinden 4 kat büyük bir orduyu yenen Sultan Alparslan, Roma İmparatoru Romen Diyojen'i bu savaşta esir almıştır. Romen Diyojen daha fazla dayanamayarak yenilgiyi kabul etti ve bazı askerleriyle yaralı olarak esir alındı.
Romen Diyojen'in huzuruna getirilmesini emreden Sultan Alparslan, elindeki kamçıyla ona üç defa vurmuş ve "Sana barış için elçi gönderdiğim halde reddetmedin mi?"
İmparator ise, "Azarlamayı bırak da, ne yapacaksan yap!" diye karşılık vermiştir.
Bunun üzerine Sultan Alparslan, "Sen, beni esir alsaydın ne yapardın?" diye sorunca,
İmparatorun cevabı, "Kötülük yapardım" olmuştur.
Bu defa Sultan Alparslan, “Peki, benim sana ne yapacağımı zannediyorsun?”
dediğinde İmparator üç alternatif sunmuş:
"Beni ya öldürürsün, ya İslam ülkelerinde teşhir edersin, yahut da uzak bir ihtimal olmakla beraber, affeder, fidye ve vergi alır, beni kendine naib edersin." Bunun üzerine Sultan Alparslan sonuncusunu kastederek, "Ben de zaten bundan başka bir şey düşünmedim" demiştir.

... Ve
İstanbul'un fetih gününde, Akşemsettin ve Fatih Sultan Mehmet, yanlarında Fatih’in diğer hocaları Molla Gürani ve Molla Hüsrev olduğu halde törenle şehre giriyorlardı.
Bizanslılar şehrin Fatihi'ne çiçek vermek için yarış halindeydi. Bir yerde kenti fetheden kişinin bu aksakallı hocalar arasındaki bıyığı yeni terlemiş gencecik Fatih olacağını tahmin edemediklerinden, çiçekleri aksakallı Akşemsettin’e uzattılar.
Akşemsettin, hemen Atını geri çekerek, beyaz At üzerindeki genç Fatih Sultan Mehmet’i işaret etti ve dedi ki:
"Padişah ben değilim!
Bizanslılar beyaz At'a yönelir yönelmez Fatih’in de şu tepkisi ile karşılaştılar,
"O'na gidiniz. Padişah benim ama o da benim hocamdır."
29 Mayıs 1453 Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi'nin önemli bir adımı olan İstanbul’un Fethi'nde, II. Mehmet, 1453 yılında, henüz 21 yaşındayken, yüzyıllar boyunca ele geçirilemeyen Bizans'ın elindeki İstanbul'u 54 günlük bir kuşatmanın ardından fethederek ''Fatih'' ünvanını aldı.
Şanlı ve şerefli ecdadımız, Fatih Sultan Mehmet'in komutasında yer yüzünün en muhteşem devleti olan Bizans İmparatorluğu'nun başkenti olan İstanbul'u fethetti.
Türk tarihinin şeref abidesi Fatih Sultan Mehmet diyor ki:
"Tarih yazmak korkaklara göre bir iş değildir."
"Sırrıma sakalımın bir tek telinin vakıf olduğunu bilsem, sakalımı kökünden keserim."
"Benim kudretimin ulaştığı yere onların hayalleri bile ulaşamaz."
"Biz toprakları değil, gönülleri fethetmeye gidiyoruz."
"Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz."
"Bir gece ansızın gelir krallığınızı İmparatorluğuma katarım."
"Ey Konstantiniyye! Ya sen beni alırsın, ya da ben seni!"
"Eğer kanım ile yükselecekse Hz. Muhammed (s.a.v)'in dini, durmayın kılıçlar doğrayın beni!"
"İmparatorunuza söyleyin: "Şimdiki Osmanlı Padişahı öncekilere benzemez. Benim gücümün ulaştığı yerlere, sizin İmparatorunuzun hayalleri bile ulaşamaz."

Binlerce şanlı ve şeref dolu tarih sayfası görmek mümkündür. Altın harflerle yazılan tarih sayfaları Türk milletinin ve İslam ümmetinin onur levhalarıdır...
Bunlardan ders almadık...
Bunları daha doğrusu anlayamadık...
Bunları bize anlatmadılar...
Kafası koparılmış bir İslam ümmetinin önderi yok ve bugünü bu nedenle yaşıyoruz!
Bugün:
Birliğimizi temsil eden bir önderimiz yok...
Alimlerimiz ortada yok...
Ümmette birlik yok, binbir parçaya bölündük...
Bedelini ağır ödüyoruz bugün!
Allah, aklımızı kullanarak yaşamayı nasip eylesin!

Mehmet Bozkurt, Eğitimci İlahiyatçı Araştırmacı Yazar

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri