Dyt.Özgenur Topaloğlu

Mideniz Değil, “Duygularınız Aç” Olabilir!

Hayatta kalmak için en temel ihtiyaçlarımızdan birisinin de beslenme olduğunu biliyoruz. Öyle ki insanlığın tarihi boyunca insanların her zaman ilk hedefi, açlığın önüne geçerek hayatta kalabilmek olmuştur. Zamanla bu durum daha da önem kazanarak beslenme bilimini oluşturdu. Beslenme aslında tüm yönleriyle oldukça kompleks bir davranış olup tam merkezinde açlık mekanizması yer almaktadır. Besin tüketim bağırsak ile merkezi sinir sistemi (MSS) arasındaki sinirsel ve hormonal sinyaller aracılığı ile kontrol edilmektedir. Vücudumuz besin tüketimi için 2 sistem kullanıyor: Fiziksel açlık ve duygusal açlık. Bu iki açlık sistemi birlikte çalışır. Fiziksel açlık, kişinin biyolojik olarak gereksinim duyduğu enerji ihtiyacı sonucu oluşur. Duygusal açlık ise enerji ihtiyacı olmaksızın lezzetli besinleri haz amacıyla tüketmektir. Yani bize 'tokum ama canım bir şeyler yemek istiyor’ dedirten durumdur. Duygusal açlık; yemeğin miktarı, zamanlaması ve yemeğin kalitesi gibi parametrelerle fiziksel açlıktan farklılık göstermektedir.

Bireylerin sosyodemografik özellikleri, besin istekleri, benlik saygısı, ödül merkezleri ve psikolojik hastalıklar gibi birçok faktör duygusal açlığı etkileyebilir. Normalde; anksiyete, depresyon, kızgınlık gibi durumlarda iştahın azalması beklenir ama duygusal açlığı olan kişilerde bu durum tam tersi olur. Ve bu kişilerde aşırı bir yeme davranışı görülür. Besin tercihlerimiz de duygularımızla ilişkili olarak daha çok enerjisi ve yağı yüksek dediğimiz pasta, hamburger, pizza, çikolata gibi kalorili besinlere yönelik olur. Bunları tercih ediyor olmamızın sebebi, karbonhidrat içeren yiyeceklerin beyindeki serotonin dediğimiz mutluluk hormonunu artırmasıdır. Duygusal açlık sonucu lezzetli besinlerin sık sık ve fazla miktarlarda tüketilmesi;  yeme bozuklukları, obezite, hipertansiyon, diabetes mellitus, kardiyovasküler hastalıklar, alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması, obstrüktif uyku apnesi ve bazı kanser türleri gibi birçok hastalığa neden olabilmektedir.

Yeme isteğinizin fazla olduğu zamanlar kendinize şu soruları sorun: ‘gerçekten aç mıyım?’, ‘midemde kazınma hissi oluyor mu?’,  ‘halsizlik hissediyor muyum?’ ve en önemlisi ‘doyduğumu anlıyor muyum?’. Bunların hiçbiri duygusal açlıkta olmaz. ''Peki duygusal açlıkla nasıl başa çıkarız ?'' derseniz. Öncelikle kafein alımını azaltalım derim. Fazla kafein alımı sinir sistemimizi olumsuz etkileyebiliyor. Kendinize zaman verin, o yiyeceği yemeden ne kadar durabilirsiniz. Bu sırada odağınızı farklı şeylere verin. Mesela;  kitap okuyun, 20 dakika egzersiz yapın, bulunduğunuz odayı değiştirin, daha önceden yapmayı planladığınız şeyleri gözden geçirin. 20 dakika sonunda yeme isteği bastırılmadıysa yemek istediğiniz yiyeceği ‘kontrollü ve yavaş’ tüketin. Beyin dört ısırıktan sonra lezzet algısının zirvesine ulaşır. Bu yüzden yavaş ve az yemeye çalışın. Folik asit, demir ve D vitamini eksiklikleri de duygu durumumuzu olumsuz etkiliyor. En kısa zamanda kan değerlerimize de baktırıp takviye kullanmak bizim için bir çözüm olabilir. Peki mutluluk hormonunu başka besinlerle sağlayabilir miyiz? Fıstık, ceviz, brüksel lahanası, muz, hindi, somon, yulaf ezmesi, avokado ve keten tohumu mutluluk hormonu içeren besinlerdir. Duygusal açlıkla karşı karşıya kaldığımızda bu besinleri tercih edebiliriz.

Sağlıklı günler dilerim. 14.01.2022

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri