- 06 Haziran 2024 - KÖPEK TERÖRÜ İSTATİSTİKLERİ
- 11 Mayıs 2024 - BAŞIBOŞ KÖPEK SORUNU VE TÜRKİYE YÜZYILI MİLLİ EĞİTİM MÜFREDAT MODELİ
- 03 Ocak 2024 - GAZZE’DE YAŞANAN ZULME SESSİZ KALMAYANLAR
- 10 Haziran 2022 - Başıboş Köpek Sorunu İnsanların Haklarını İhlal Eden Bir Sorundur
- 18 Mart 2022 - Çanakkale Deniz Zaferi Ve Rachel Corrie'nin Direnişi
- 08 Mart 2022 - 8 Mart Günü Bizim İçin Niçin Önemlidir, Ne Anlam İfade Etmektedir?
- 28 Şubat 2022 - Darbeler ve İnsan Hakları İhlalleri
- 18 Şubat 2022 - Kâğıdın ve Yazının Serüveni
MEHMET ALTUNTAŞ
MODERN DİSTOPYA ÖRNEĞİ: 28 ŞUBAT POSTMODERN DARBESİ
MODERN DİSTOPYA ÖRNEĞİ: 28 ŞUBAT POSTMODERN DARBESİ
“Bin yıl sürecek demişti” Amerikan büyükelçiliğinden gelen bir mesaj üzerine başlatılan 28 Şubat Postmodern Darbe Döneminin anlı şanlı generallerinden biri. Aradan 26 yıl geçmesine rağmen hala belleklerde unutulmayan bir süreçti. Osmanlı Sultanları Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamit’e yönelik askeri darbeler dahil ülkemizde darbelerin ardında genel olarak silahlı güçler bulunmaktadır. Her ne kadar şeriat isterük diyen isyancıları bastırmak için gelse de Selanikten gelerek darbeyi gerçekleştiren Hareket ordusunun II. Abdülhamiti devirmek için de şeriat bir bahane olmuştu. Sonraki darbelerde de hep laiklik bahane edildi. 28 Şubat Post modern darbesinde de laiklik gerekçe gösterilerek meşru hükümete karşı çeşitli kollardan saldırılar sonucunda hükümet devrildi. 28 Şubat'ın Türkiye'ye sadece ekonomik olarak zararının 400 milyar dolara yakın olduğu söyleniyor.
15 Temmuz gecesi de askeri gücü eline alan Amerikan destekli hain bir grup da mevcut meşru hükümeti devirmeye çalıştı ancak milletin meydanlara sahip çıkması ile muvaffak olamadı. Her darbe veya darbe girişiminin ardından en fazla zarar gören yine milletin kendisi olmuştur. Darbeler vücuda giren bir virüs gibidir iyileşse bile muhakkak vücutta bir hasar bırakmaktadır. Bunu önlemenin yolu kimsenin darbelere teşebbüs etmeyeceği bir adil sistemin kurulmasıdır.
2000 li yılları hatırlayanlar çok iyi bilir mevcut Anayasanın üçte ikisi değiştirilmişti. AB üyelik sürecinin de katalizatör etkisi ile gerçekleşen değişikliklerin gerekçesi mevcut anayasanın insan haklarını tam olarak koruyamamasıydı. Vatandaşları arasında ayrımcı uygulama yapmaması insan haklarına dayalı, adil bir yönetim kurulması anayasanın temel görevidir. Bu sebeple üçte ikisi değişse de halen 1982 askeri darbesinin ruhunu barındıran mevcut anayasanın değiştirilmesi gerekmektedir. 28 Şubattan 15 Temmuz’a uzanan darbeler sürecinin sona ermesi ve bin yıl sürecek denilen distopyanın bir adalet ve barış ütopyasına dönüşebilmesi için bu değişim şart.
Darbeler Öyle Ya da Böyle Milletin Aleyhine Sonuçlar Doğurmuştur
Milli iradeye dayanmayan güçlerin bizzat veya baskısı ile Devleti oluşturan Yasama Yürütme ve Yargı organları zaman zaman devre dışı bırakıldığı darbe süreçleri ile ülkemiz meclisi, hükümeti ve yargısı ipotek altına alarak devre dışı bırakılmıştır. Malum olduğu üzere 1960 yılında yapılan askeri darbesi, 12 Eylül Askeri Darbesi ve 28 Şubat Post Modern Darbesi ile ülkemizde hem demokrasi akamete uğratılmış hem de insan hakları ihlalleri hat safhaya ulaşmıştır. 1960 ve 1982 Askeri Darbeleri ile Anayasa lağvedilmiş, milli irade hiçe sayılmıştır. Yine 28 Şubat Post-modern Darbesi ile Milli irade hiçe sayılarak insan haklarına aykırı uygulamalar başlatılmış ve algı operasyonları ile Milletimizin bir kısmı diğer kısmı ile düşman haline getirilmeye çalışılmıştır.
Uluslararası emperyalist güçleri, Türkiye’yi iç karışıklığa sürüklemek, milletin birlik ve beraberliğini parçalamak için desteklediğini Silahlı Kuvvetler içerisinde yuvalanan FETÖ mensuplarını harekete geçirerek ülkemizde bir darbe girişiminde daha bulunmuş ve 15 Temmuz darbe girişimine direnen sivil, asker 253 vatandaşımız şehit, 2 bin 734 vatandaşımız da yaralanarak gazi olmuştu. Bu insanlık dışı darbe teşebbüsü temel insan haklarının en önemlisi olan yaşama hakkını da ortadan kaldıran bir vahamete ulaşmıştır. Halkına ihanet eden darbeciler, elinde yalnızca bayrağıyla ihanete karşı duran sivillerin hayat hakkını acımasızca ellerinden almaktan kaçınmamışlardır. Başta TBMM olmak üzere pek çok kamu kurumunu bombalamış, ülkemizi milyarlarca lira zarara uğratmışlardır.
28 Şubat Distopyası 15 Temmuz Darbe Girişimini doğurmuştur.
Şunu açıkça ifade etmek gerekir ki; 28 Şubat Post-modern darbesi de halkımız tarafından engellenebilseydi, darbeye destek veren tüm güçler kısa sürede yargılanabilseydi 15 Temmuz gecesi yaşanan hain FETÖ Darbe girişimi yaşanmayabilirdi. O yüzden 28 Şubat Post-modern darbesinin tüm mağdurları ve hukuksuzluklarının bir kısmı giderilmiş olsa da halen Darbenin faillerinin tamamen yargılanması tamamlanmadığı sürece 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi gibi darbe teşebbüslerinin önü tamamen kesilmeyecektir.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ üyelerine yönelik operasyonlarda ortaya çıkan somut bilgilere göre bu kararları veren yargıçların büyük çoğunluğu ya FETÖ üyesi olmaktan tutuklanmış ya da tutuklanmamak için yurtdışına kaçmıştır. Ayrıca bizzat Gülen’in 28 Şubat’ın jakobenlerini desteklemek için Refah-Yol Hükümetini hedef alarak söylediği “Beceremediniz, artık bırakın” ifadesinin dönemin darbeci medyası tarafından manşetlere ve ekranlara taşınması da sürecin ittifaklarını göstermesi açısından somut bir veridir. 28 Şubat darbesi Jakoben antidemokratik ve hukuksuzluğu ilke edinmiş kesimlerle işbirliği yapan FETÖ üyeleri tarafından örtülü şekilde belirli bir uyum içinde gerçekleştirilen bir darbedir. Hedefinde ise dindar ve muhafazakâr insanların varoluşsal değerleri vardır.
Bu ülke üzerinde emelleri olan darbeciler bütün bu yaşananlardan sonra yeni darbe stratejileri ve yöntemleri geliştirdiler. Darbeciler milleti bir arada tutan değerler yıpratılmadan ve sadece siyasete değil bütün kurumlara duyulan toplumsal güven yıkılmadan bu ülkede istedikleri hedeflere ulaşamayacaklarını düşündüler. Bu yüzden yeni dinamikler ve aktörler devreye sokularak başka bir yöntemle yapılacak 28 Şubat darbesi planlandı ve adım adım uygulandı. Öncelikle belirtmek gerekir ki 28 Şubat ilk bakışta göründüğü gibi sadece toplumun bir kesimine (dindarlara) karşı değil top-yekûn bu millete karşı yapılmıştır. Çünkü amaçlanan nihai hedef toplumu kutuplara ayırarak çatıştırmak ve oluşan kaos sonucu ülkeyi tamamen ele geçirmektir.
28 Şubat darbesinin hedeflerinden biri de o dönemde kendilerini darbenin faili zanneden yargı, medya, üniversiteler, sendikalar, meslek odaları ve ordudur. Bu kurumların hepsi millete karşı olan bir sürecin parçası olarak kendilerine duyulan toplumsal güveni kaybettiler. Darbeyi planlayanların istediği tam olarak buydu. Ama darbecilerin asıl kayıpları bu değildi. Dindar olanları tasfiye ettiklerinde yerine kendinden olanları yerleştirerek kadrolaşmalarını gerçekleştireceklerini sanıyorlardı. Hiç de öyle olmadı. Bütün kurumlarda boşalan kadrolar adeta bukalemun gibi renk değiştirebilen FETÖ yandaşlarınca dolduruldu. Acaba Çevik Bir, bin yıl sürmesini planladığı darbesinin geleceğini FETÖ’cülerin yuvalandığı bir orduya emanet etmeyi planlamamış mıydı?
Yine 28 Şubat Döneminde FETÖ elebaşının 28 Şubat’ın başaktörlerinden birisi olan Çevik BİR’e yazdığı utanç verici mektubuyla “tüm okullarını ne zaman istenirse devretmeye hazırız” demesi yine FETÖ ile 28 Şubat arasındaki ve 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi arasındaki bağlantı için önemli bir işarettir.
28 Şubat hukuksuzluğu bir daha asla sürmeyecek
28 Şubat Post Modern Darbe’nin üzerinden tam 26 yıl geçti. Darbenin baş aktörlerinden de olan dönemin generallerinden biri “gerekirse bin yıl sürecek” diyerek ifade ettiği 28 Şubat Post Modern Darbesi; ülkemizin sosyal, kültürel, eğitim, ekonomik ve siyasi hayatına ağır bedeller ödetmiştir. Milletimizin hafızasında acı ve silinmez insanlık dışı izleri hâlâ devam etmektedir.
Kadınların başörtüsü olduğu için okullara sokulmadığı, dinini vecibelerini yerine getirmek isteyen insanların adeta kamusal alandan silindiği, var olan toplumsal düzeni korku ve tehlike mantığına endeksleyen kararların kâğıda döküldüğü günün adıdır 28 Şubat. Türkiye’nin yakın tarihine kara bir leke düşüren 28 Şubat Post-modern darbesi, küresel şer odaklarının Anadolu topraklarında her şeyden önce İslam’ı ve Müslümanlığı boğarak ülkenin yönetimini dizayn etme çabasının ürünüydü. Askerî vesayetin toplum iradesini ipotek altına aldığı süreçte halkın oylarıyla işbaşına gelen Necmettin Erbakan, Başbakanlık koltuğundan indirildi.
28 Şubat Post-modern darbesini yaşayan toplum medyada manipülasyon ve dezenformasyon içeren haberlerle halkın algısı biçimlendirilmeye çalışıldı, psikolojik harp taktikleri bir bir uygulandı. Sincan’da tanklar yürütülerek antidemokratik biçimde, irtica bahanesiyle Refahyol Hükümeti silahlı güçler tarafından istifaya zorlandı, milyonlarca insan fişlendi, yerinden yurdundan edildi. Başörtülü kadınların okuması, çalışması engellendi. İşten atılanlar, sürgün edilenler, işkenceye uğrayanlar, cezaevlerine konulanlar oldu. Siyasi, sosyal ve ekonomik boyutlarını da içinde barındıran bu darbe milyonlarca insanı mağdur etti, derin izler bıraktı. 28 Şubat Post-modern darbesinin bu yıl 27 inci yılı. Yıllar içinde birçok mağduriyet giderildi ama darbenin etkisi hâlâ devam ediyor. Bu etkinin bir boyutu da cezaevlerinde yaşanıyor. 28 Şubat mahkumları denilen, 90’lı yıllarda cezaevine konulan yüzlerce mahkum bulunuyor. Darbenin 27 inci yıldönümünde 28 Şubat’ın cezaevindeki mağdurları “Bu son 28 Şubat olsun!” diyorlar. Sayıları tahliye, ölüm vs sebeplerle azalmış olsa da adil yargılanmadığı için halen insanlar mağdur olarak cezaevlerinde hapis yatmaktadırlar. Hatta bazıları kendilerini mahkum eden FETÖ cü hakimlerle aynı cezaevinde kalmaktadırlar.
28 Şubat Yargı Kararları İptal edilmelidir.
Post-modern Darbe olan 28 Şubat döneminde algı operasyonları ile bağımsız yargıya yakışmayacak şekilde anti demokratik güç odaklarından brifing alan bir takım yargıç ve savcılar 15 Temmuz Hain FETÖ Darbe girişimi sonrası FETÖ üyesi olmakla yargılanmış ve mahkum olmuşlardır. Her ne kadar 28 Şubat pstmodern darbe sürecinde mağdur edilen binlerce insan kamuya geri dönebildi, pek çok haklarına kavuştular. Tüm bu atılan olumlu adımlara rağmen Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) "İnsan Hakları Bağlamında 28 Şubat Darbesi" raporunda TİHEK in 28 Şubat hala o dönemin izlerini taşıyan ve haklarını alamamış insanların da olduğu söyleniyor. 28 Şubat sürecinin tarihsel arka planına yer verilen raporda, görevlerine son verilenlerin yaşadığı mağduriyetler, görevlerine iade edilenlerden çalışamadıkları dönemlere ilişkin özlük hakları ödenmeyenlerin mağduriyetleri, görevlerine son verilmeyen ancak çeşitli alanlarda hak kaybına uğrayanların yaşadıkları anlatılıyor.
Bakınız: https://www.tihek.gov.tr/upload/file_editor/2022/02/1646061729.pdf
Bu sebeple 27 inci yıldönümünde lanetle andığımız 28 Şubat 1997 tarihinde başlayan 28 Şubat Post-modern darbe sürecinde işkence ve kötü muamele gördüğünü iddia eden, haksız yargı kararlarıyla kamudan ihraç edilen kamu görevlileri ve mahkum edilen siviller var ise onlar içi n yeniden yargılanma yolu açılmalıdır. Bu yolun açılabilmesi için öncelikle halen hapiste olan mazlumların yeniden yargılanabilmesi için bir kanun maddesi ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkı tanınmalıdır.
28 Şubat mağdurlarının dosyaları yeniden incelenip adaletin tesisi için çok geç de olsa bir adım atılmalıdır.
26 yılı geride bırakan ve ‘post-modern’ darbe olarak adlandırılan 28 Şubat süreci Hakka tapan milletimizin İstiklal Marşı’nda dile getirilen inanç değerlerine ve insan haklarına, demokrasiye ve özgürlüğe karşı “dahilî ve haricî bedhahlar” tarafından açılan “Topyekün Savaş”tır. “Hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme” amacının temelinde bu düşünce vardır.
Bu vesileyle, ülkemizde 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz gibi insan haklarının, adaletin, demokrasinin hiçe sayıldığı günlerin bir daha yaşanmamasını temenni ediyorum.
28 Şubat 2024
Mehmet Altuntaş
Henüz Yorum yok