MEHMET ALTUNTAŞ

Kâğıdın ve Yazının Serüveni

Kâğıdın ve Yazının Serüveni

Sıddık Çalık hem akademisyen hem de sıkı bir koleksiyoncu, arşivci ve sahaf. Osmanlı tarihi ve balkan tarihi üzerine belgeler üzerinden çeşitli çalışmaları da bulunan ve gravür, harita, el yazması, antika tarihi vesikaları topladı bu alanda hatırı sayılır bir koleksiyonu bulunmaktadır. Önümüzdeki yıllarda Ankara’da Altındağ bölgesinde bir Tarih Müzesi açmayı düşünecek derecede bu işlere değer veren bir araştırmacı yazar. Ankara’da yıllar önce Yazarlar Birliğinde düzenlenen bir programda kendisini dinlediğimde çok değerli bilgiler vermişti.

Sıddık Çalık yazının ve kâğıdın tarihi serüvenini aktarırken yazar okulu öğrencilerine eşsiz değerde elyazması, gravür ve haritaları yakından görme ve dokunma imkânı da sundu. Ders sırasında bazen deri üzerine yazılmış Ermenice yazı bulunan deri parşömeni, bazen de orijinal baskı Osmanlı haritasını inceleyen katılımcılar sanki dersin içinde yazının tarihi serüvenine yakından şahitlik ettiler.

Kâğıdın ve Yazının Serüveni ile Medeniyetin Gelişimi arasında sıkı bir paralellik var.

Kitapla, kâğıtla yazının sıkı bir bağlantı olduğunu, kâğıdın gelişimi ile uygarlığın gelişiminin at başı gittiğini, yazı ve kâğıtla medeniyet arasında paralellik olduğunu, bu tezini görsel materyallerle destekleyecek şekilde sunumunu gerçekleştireceğini söyledi. Çalık daha sonra yazı ve kâğıt ile ilgili şu bilgileri aktardı:

İnsanlığın M.Ö. 10.000-8.000’lerde yerleşik hale geçtiler ve bu sıralarda mağara ve ağaç konuklarında yaşamaktaydılar ve avcılıkla ve toplayıcılıkla geçinen insanların M.Ö.8000’lerde köy hayatına geçtiler. İlk medeniyet izlerinin Mezopotamya’da ortaya çıktığını ancak en eski yerleşim yerlerinin Anadolu’da olduğunu, Konya ve Urfa’da M.Ö. 5000 ve 4000 yıllarına ait yerleşim yerlerinin bulunduğu bilinmektedir. Ancak esas şehirleşme olgusu M.Ö. 3500-3000 arasında Mezopotamya’da Sümerler ile başlamıştır. İnsanlığın yerleşik hayata geçmesinden itibaren M.Ö: 3500’lerde Sümerler döneminde ortaya çıkan şehirler ve şehirleşme kültürü ile paralel biçimde yazının da ortaya çıktığını görüyoruz. Yazı ile şehirleşme birlikte gelişiyor ve arasında sıkı bir ilişki bulunuyor.

Sümerlerde “Mabed ekonomisi” ile yazı gerekli hale geldi. Herkes ürettiğini mabetlere getirdi, din adamları üretilen malların topluma eşit biçimde paylaştırılmasına ve dağıtılmasına aracılık ettiler. Üretilen malını verenler takas ve alışveriş yaptılar. Buğdayı, hayvanı getiriyorlardı, başka ihtiyaçlarını gideriyorlardı. Bu süreçte yazı yavaş yavaş gerekli hale geldi. Alınan ürün çeşitli çizgilerle kayıt edilme ihtiyacı doğdu. Mabetteki aracılar her ürünün sayısı kaydediliyordu. Bunun için bir çizik atıyordu. Böylece M.Ö. 3200’lerde yazı ortaya çıktı ve diğer coğrafyalara yayıldı. Yazı Sümerlerden Anadolu’ya, Mısıra yayılıyor.

M.Ö. 3200-2900’lerde yazı (hiyeroglif) ortaya çıkıyor. Bu dönemde Mısır ayrı bir medeniyet, Mezopotamya ayrı bir medeniyet olarak bulunuyor. Mezopotamya’da Sümerler Çivi yazısı kullanırken Mısırda daha gelişmiş yöntemle resim yazı denilen Hiyeroglif kullanılıyor.

M.Ö. 2000’lerde Anadolu’da Hititlerde çivi yazısı kullanılırken, aynı dönemlerde uzaklarda Çin ve Hindistan’da Mezopotamya’dan bağımsız olarak ayrı bir uygarlık ve yazı şekilleri gelişti. Her bölgenin coğrafi ve iklim koşulları o bölgenin uygarlık anlayışını ve dolayısıyla yazı biçimini etkiliyor. Her uygarlığın bakış açısı farklıdır. İnsanlar neyi görüyorsa onu yazıya dökmeye çalışıyor. Kediyi gören insanlar onu bir şekilde yazı ile ifade etmeye çalışıyor. Kedinin oluşturduğu sembol farklı olabiliyor. Böylece bir nesne için farklı algılar ve farklı yazı şekilleri ortaya çıkıyor.

Yazı şekilleri

Temel olarak iki türlü yazı ortaya çıkıyor:
1.    Resim: Şekiller ve semboller
2.    Çivi yazısı

Çin, Japonya ve Mısırda semboller, resimlerle yazı biçimi, Sümerlerde ise çivi yazısı ortaya çıkıyor. Mezopotamya her ne kadar diğer medeniyetleri yazı konusunda etkilemiş olsa da Çin kendi içinde kapalı kendi etki alanına sahip kendi iç etkenleri olan ayrı bir medeniyettir. Çin seddi ile kuzeyden ve güneyden okyanusla kendi içinde kapalı bir medeniyettir. Nitekim batı Çin’i 17. yy da tanıyabilmiştir. 

Çivi yazısı da sembollerdir aslında. İlkyazı M.Ö. 1000’lerden itibaren semboller Fenikeliler ile alfabeye dönüştü. Fenike alfabesi, tahminen MÖ 1050 yılında ortaya çıkmış, Fenike dilini yazmak için kullanılmıştır. Günümüzde kullanılan birçok modern alfabe de Fenike alfabesinden etkilendiği ifade edilmektedir.

Mısırlılar çok iyi gözlem yapabildiklerinden dolayı resim yazıya önem vermişler ve hiyeroglifi geliştirmişlerdir. Mısır medeniyeti bilimin temeli sayılır ve bilimde öndedir. Yazı daha çok Mısırda etkili oldu. Bunun sebebi papirüstür. Papirüs Mısır yazı sanatı için önemlidir.

Yazı öncelikle gündelik alışveriş, haberleşme, anlaşma ve dini metinler için kullanıldı. Yazı önce tabletler, pişirilmiş toprak malzemeler üzerine yazıldı. Daha sonra bitki yaprağı, kemikler ve atık kâğıda geçildi. M.S. 1000’lerde kâğıt artık egemen oldu.

Kâğıt M.Ö. 200’lere Çin’de bulunmuştur. Araplar Talas savaşıyla birlikte kâğıt yayıldı. M.S. 600-700’lerde Uygurlar kâğıdın gündelik hayatta kullanımını yaygınlaştırdılar. Türkler Müslüman olduktan sonra kâğıdı Çin’den alıp Semerkant’a getirdi, üretilen kâğıt oradan Bağdat’a geldi. Daha sonra Kuzey Afrika üzerinden Endülüs yoluyla batı kâğıdı tanıdı. Esas kültür devrimi kâğıdın yaygınlaşmasıyla başladı oluştu.

Yazı yazılan materyaller bölgesel olarak değişmekteydi. Tabletler (pişmiş topraklar), Asur tabletler, Sümer tabletleri, kullanılmış daha sonra Kuzey Afrika’da bambu ağacı ve papirüs yazı için önemli bir kaynak olmuştur. Kemik, deri, bitki yapraklarına da yazılar yazılmıştır. Kuranın ilk nüshaları papirüs üzerine yazılmıştır. Papirüs kolay saklanabilen ve kolay taşınabilen bir materyal değildi ama buna rağmen uzun süre Arabistan’dan Anadolu’ya kadar yaygın olarak kullanıldı.

İtalyanlar daha sonra 12. Ve 13. Yy da kâğıt üretmeye başladılar. Buradan İtalya’nın kuzeyine ve Almanya’ya yayılacaktır.

Kitabın serüveni

Kitap iki türlü bir aşama geçirdi.

1.    Rulo: M.Ö. 1000’lerde daha çok rulo türü yazılar vardı. Rulo geleneği papirüsle birlikte kullanılmaya başlandı. Tabletten kâğıda geçiş aşamasında kullanıldı.

2.    Kodeks: 10 tane papirüs yaprağı parşömen bir araya getirilerek kodeks yani kitabın ilkel hali ortaya çıktı. Kodeks Hristiyanlıkla birlikte yaygınlaştı. Daha çok dini metinler yazılıyordu. İskenderiye kütüphanesinde bu kodekslerden pek çok sayıda bulunuyordu. Tabletler eskidikçe kodeksler kullanılmaya başlandı. Balmumu kodekslerine ilk dini metinler yazıldı.  Bunlara yazılar yazılıp silinebiliyor ve yeniden yazılabiliyordu.

3.    Kitap: Kâğıdın kitaba dönüşmesiyle yazının yayılma hızı artıyor.

İslam’ın yazının gelişimindeki rolü

Kâğıdı kullanmak ve yaygın hale gelmesi İslam medeniyeti ile mümkün hale gelmiştir. Kuran ve hadisler dini metinler kâğıda yazılıyor ve yayılıyordu. M.S. 880den sonra kâğıt inanılmaz biçimde yaygınlaşıyor. Endülüs’ten Orta Avrupa’ya kadar kâğıdın yayılması İslam sayesinde olmuştur. İlhanlılar döneminde kâğıdın ebadı büyümüş ve Kuran yazımı, proje çizimi gibi alanlarda daha kullanışlı hale gelmiştir. İlk kitap 900’lerde Bağdat’ta yazılıyor. İstinsah yani kitap çoğaltma geleneği ile 950’lerde elyazması kitap çoğalıyor. 11., 12, 13 ve 14. yy da elde bulunan el yazma kitap sayısı 250’yi geçmiyor. En fazla el yazma eser Türkiye’dedir. Bu konuda tespit edilen sayı yaklaşık bir milyon civarındadır.

Sanayi devrimi ile kâğıt 1801’de gündelik hayatta kullanılmaya başlanmıştır. Tomruklardan kâğıt yapım işi İngiltere’de selülozik kimyasal destekle de kağıdın ucuzlamasına, kağıda paralel matbaanın da gelişmesi ile gazete, kitabın yayılmasına çoğalmasına sebep olmuştur. İlk dönemlerde matbaa ile kitap basmak hem pahalı hem de zahmetli idi. En fazla 500 kitap basımı yapılıyor bu kitaplar satılamayıp elde kalıyordu.. Çok ilginçtir aynı dönemde matbaada sınırlı sayıda kitap basımı yapılırken, sadece bir haftada 25.000in üzerinde kitap, el yazma yöntemiyle yazılabiliyordu. Osmanlı döneminde dini kitaplar basılmamak kaydıyla İbrahim Müteferrika tarafından matbaa kurulmuş ve yaygınlaştırılmıştır.

Sonuç olarak Sümerlilerin çivi yazısından Fenikelilerin bulduğu alfabe ile insanoğlunun ihtiyacı olan gündelik işlemler ve dini metinlerin üzerine yazının yazılacağı kâğıdın Çin’de bulunması ve Müslümanlar tarafından tüm dünyaya İslam’la birlikte yaygınlaştırılması ile kitaba dönüşen kâğıt, medeniyetlerin gelişmesine ve yayılmasına paralel bir etkisi olmuştur ve olmaya devam etmektedir.

Mehmet ALTUNTAŞ

[email protected]

Not: Bu yazı içeriği için daha önce https://www.tyb.org.tr/kagidin-ve-yazinin-seruveni-ile-medeniyetin-gelisimi-arasinda-siki-bir-paralellik-var-14879h.htmadresinde yayınlanan yazıdan yararlanılmıştır..

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri